HA KADROSUZ HA KADROLU İKİSİ DE GÜVENCESİZ
Davutoğlu, önceki gün AKP grup toplantısında kendisini alkışlata alkışlata ´taşeronları kadroya alacağız´ dedi.
Davutoğlu, önceki gün AKP grup toplantısında kendisini alkışlata alkışlata ‘taşeronları kadroya alacağız’ dedi. Bu söylem içeriği ve şekli bakımdan bugün Türkiye’yi ‘güvenli, yaşanacak bir ülke’ olarak ilan etmekten farksız.
Evet, bugün AKP’li bir Türkiye’de doğru düzgün yaşayabilmek ne kadar mümkünse taşeron işçilerin geleceğiyle ilgili AKP’nin aldığı kararlar da bir o kadar ilericidir. Her şeyden önce ülkede taşeron çalışmayı özendiren, önceleri illegal taşeron çalıştırmaya göz yumarken sonra ise onu yasalaştırarak yaygınlaşmasını sağlayan, Soma’da katliama neden olan bir düzenin mimarı olan bir parti sizce neden bu vakitten sonra taşeron çalışanları kadroya alsın?
Bugüne kadar neredeyse her işsizi taşeron çalışmaya yönlendirmiş; kırsallarda tarım alanlarını yok ederek çalışan işçileri taşeronluğun yaygın olduğu inşaat ve maden gibi alanlara zorlamış, 2014’te çıkardığı torba yasayla da gayri resmi olan taşeron çalıştırmayı resmi hale getirmiş bir parti şimdi kalkıp bütün bu yaptıklarını temize mi çekiyor dersiniz?
Elbette tüm cevaplar hayır… Nasıl ki AKP bugün kiralık işçiyi yaygınlaştıran ve işçileri birer ‘modern köle pazarına’ zorlayan özel istihdam bürolarına ilişkin tasarıyı yasalaştırmaya çalışıyorsa, taşeron işçilerin kadroya geçirilmesi de bu kirli stratejinin sadece bir parçasıdır.
Kadrolu-kadrosuz her çalışan güvencesizleştirildi
AKP iktidara geldiği tarihte kamuda taşeron işçi sayısı 15-20 bin arasıydı. Bugün ise 1,5 milyona yaklaşıyor.
Bir yandan kamu yönetimlerine, hesap verilebilir, şeffaf bir anlayış yerine kadrolaşma esaslı yozlaşma yerleştirilirken, bir yandan da kamu istihdamı dağınık ve parçalı hale getirildi. 4/a, 4/b, 4/c, sözleşmeli, taşeron vb farklı kategorilerde kamu çalışanları parçalandı; istihdam, düşük ücretli ve güvencesiz olan bu kategorilerde şişirildi. Bugüne kadar hukuksuz bir şekilde çalıştırılan taşeron işçilerin açtıkları davalar sonucu kazandıkları kadro hakları bizzat ‘taşeron kardeşlerim’ diyenler tarafından uygulanmadı. Hak hukuk yok sayıldı.
Esnekleştirilen kategorilerde çalışanlar örgütlü mücadeleden de uzaklaştırıldı. En kötü koşullarda çalışanlar, haklarını arayamaz hale getirildi. Çünkü güvencesiz çalışma düşük ücret anlamına gelirken aynı zamanda emekçileri örgütsüz bırakmanın da en etkili aracıdır. Örneğin güvencesiz çalışanların toplu sözleşmelerde pazarlık gücü de olamaz.
Bir bütün olarak bakarsak AKP zaten halihazırda kamu alanını çalışanlar için düşük ücretli, performansa dayalı, güvencesiz, geleceksiz ve örgütsüzlüğe iten bir alan haline getirdi.
Bugün bir taşeron işçi ‘kadrolu’ istihdama geçerse karşısında ne bulacak?
Öncelikle giderek ‘kadrosuzlaşan kadrolu’ görecek. Bilindiği gibi kısa bir süre içinde 657 sayılı Kanun’un iş güvencesine ilişkin kısmının değişmesi söz konusu. Bu AKP’nin Devlet Memurları Yasası’nı değiştirmeye ilişkin ilk teşebbüsü de değil. Daha önce hayata geçirmek istediği birçok radikal değişim Anayasa Mahkemesi’nden dönmüştü; lakin şimdi topyekun değiştirme peşinde. Bu yasal uğraşlar. Fiili olarak ise bugün kadrolu çalışanlar performansa dayalı çalışmaya tabi tutuluyor. Ücret, mesai saatleri vb haklar performans tehdidiyle veya ayak oyunlu toplu sözleşmelerle tek taraflı düzenlenebilir hale getirilmiş. Şimdi 657 değişikliği ile kadrolu çalışanın kolayca işten çıkarılmasını sağlayacak düzenleme geldi gelecek. Sözün kısası bugün kamuda "güvencesiz/ taşeron işçi-memur" ayrımı zaten fiilen kalkmış durumda.
Dikkatli olmak, güvence talebini şimdi daha fazla yükseltmek gerekir
Taşeron işçilerin kadroya alınmasına ilişkin uygulamaları bir "kazanım" olarak görmek, kadrolar üzerindeki güvencesizleştirme oyunlarını gözden kaçırmaya neden olabilir. Bu nedenle bu adımı, dibe doğru sürüklenen bir gemide miçolara rütbe verilmesinden çok da farklı görmemek gerekiyor.
Erinç Yeldan geçen hafta Cumhuriyet’teki yazısında asıl hedefin (topyekun güvencesizleştirme) bir parçası olan Özel istihdam büroları için köle pazarları ifadesini kullanmış ve ısrarla hayata geçirilmek istenen düzenlemelerin bir ekonomik şiddetten ibaret olduğunu dile getirmişti. Çok doğru. İşte buraya odaklanmalı ve gerisinin içi boş propaganda olduğu unutulmamalıdır.