Yükseliş eğilimindeki enflasyon ve işsizlik, büyüme potansiyelini sınırlıyor. Anayasa Referandumu sonrasında gerileyeceği varsayılan faizlerin, kaynak sıkıntısındaki artış nedeniyle yükselmeye devam etmesi beklentileri olumsuzlaştıran en önemli faktör olarak karşımıza çıkıyor. Günü kurtarmayı hedefleyen iyimser nitelikli senaryoların, küresel piyasalar üzerindeki etkisinin azalması ise mevcut olumsuzlukların güçlenebileceğine işaret ediyor. Türk lirasının kayıplarını kısmen de olsa geri almış olması, genel görünümü değiştiremiyor.
Eğer net yabancı sermaye girişi daha yüksek olsa veya yastık altından sisteme girişler ortaya çıkan boşluğu fazlası ile doldurabilse, geleceğe yönelik beklentiler daha farklı olabilirdi. Zira daha düşük faizler ve nispeten daha güçlü bir Türk Lirası mümkün olabilir, beklentiler daha olumlu bir görünümü destekleyebilirdi. Fakat olmadı, bu olasılığın gerçekleşme şansı hatırı sayılır oranda azaldı.
Mayıs ayı başında açıklanan nisan ayı rakamları ile birlikte yıllık enflasyon yüzde 11,87 düzeyine tırmandı. Mayıs-temmuz dönemine ilişkin aylık rakamlar bir önceki senenin aynı dönemindekilerin altında gerçekleşir ise söz konusu oran bir miktar gerileyebilir ve hatta tek haneli seviyelere gerileyebilir. Fakat daha sonra tekrar yükselmesi ve yılı çift hanelerde
kapatması olasılığı oldukça yüksek!
Ocak ayı verilerine göre yüzde 13 olduğu açıklanan işsizlik oranının, sene sonunda daha yüksek seviyelerde olması kimseyi şaşırtmamalı! Bu yıla ilişkin iyimser büyüme tahminleri, yüzde 3-3,5 seviyelerinde geziniyor. Bu beklentiler durgunluktan çıkılamayacağı, işsizlik oranının artmaya devam edeceği ve sorunların ağırlaşacağı anlamına geliyor. Özellikle iç talepte yapay olarak yaratılan canlanmanın kalıcı olamayacağı ve hizmet sektörü istihdamında ciddi sıkıntılar yaşanabileceği endişesi güçleniyor.
Yükselmeye devam eden faizler, kaynak sıkıntısının büyümeye devam ettiğine işaret ediyor. Para otoritesinin ortalama fonlama maliyeti yüzde 12 sınırına dayandı, marjinal mevduat faizlerinin ise yüzde 15 düzeyine yükseldiği gözleniyor. Kredi Garanti Fonu desteği ile kredi hacminde yaşanan sürdürülebilir olmayan artışın bu olumsuz sonuçta belirleyici olduğu gözleniyor. Bu durum öncelikle büyüme ve istihdam konusunu olumsuz etkileyecek yeni dinamiklerin sebebi olacak gibi görünüyor. Söz konusu faiz yükselişi paranın devir hızını düşmeye zorluyor, mali sistemdeki varlıkların değerini sarsıyor ve kalitesini bozuyor.
Son iki haftada emtia fiyatlarında yaşanan gerilemeler ve dolar faizlerinde yükseliş beklentileri, riskten kaçınma eğiliminin yeniden belirleyici olmaya başladığını düşündürüyor. Sermaye hareketlerine ve gelişen ekonomilere ilişkin beklentileri olumsuzlaştırıyor. Başka bir deyişle, Türkiye ekonomisi için beklentileri iyimserleştirecek bir olasılığı ortalıktan kaldırırken tam aksi eğilimi besleyen bir nitelik taşıyor.
Ortadoğu’daki jeopolitik gelişmeler konusunda başta ABD olmak üzere Batılı gelişmiş ülkeler ile aramızdaki çıkar çatışmasının büyümesi ve gerginliğin artması, ekonomik beklentileri olumsuz yönde etkileyecek bir potansiyel taşıyor. Ülkemize yönelik belirsizlik ve kırılganlık algılarını besleyerek ihtiyaçların karşılanmasını zora sokuyor. Böyle olmayacağı varsayımı üzerine yapılan hesapları anlamsızlaştırıyor!
Zor bir süreç bizi bekliyor! Etkili ve yetkili kesimlerimiz, sorunların ağırlaşması pahasına günü kurtarmaktan vazgeçmek ve kendi gerçeklerimiz ile yüzleşmek zorunda kalabilirler! Kafaları kuma gömüp gıda fiyatlarındaki anormallikler ile oyalanmanın, kesinlikle yeterli olamayacağını bilmemiz ve eski ezberleri bozmamız gerekiyor!