Türkiye sendikal hareketi hiçbir dönemde özgür olmadı. Bir taraftan hükümetler, bir taraftan AB ve örgütler sendikal hareketi hep kontrolleri altına almaya çalıştılar. İşçiye ait bu kurumlar, işçinin iradesi dışında yönlendirildi demek sanırım yanlış olmaz. Bahsettiğim sendikanın kendi içerisinde yaşanan iktidar çabaları değil. Orada da yakışıksız durumlar oluyor ama genelde sağlıklı bir durum da yaşanıyor. Mevcut yönetime öyle ya da böyle muhalif olanlar, yönetime aday oluyorlar ve iddiaları için mücadele ediyorlar.
Bugün benim anlatmaya çalışacağım durum bundan farklı. Hükümetin ve güdümündeki konfederasyon yöneticilerinin bir sendikayı sendika olmaktan nasıl çıkarttıkları.
Hava-İş Sendikası’ndan söz ediyorum. THY denilince ilk akla gelenlerdendi Amaç hasıl oldu mu Hava-İş Sendikası. Şimdi ise beli silahlı korumalarla gezen bir genel başkan ve başkanın adamı olmadıkları için maaşları ödenmeyen, sendikal tarihte görülmemiş zorbalıklara maruz kalan şube başkanları.
Ne mi oldu Hava-İş Sendikası’nda?
Hepiniz bilirsiniz ve tanırsınız eski genel başkan Atilay Ayçin’i. Ayçin Türk sendikacılığının önemli ve farklı isimlerindendir. Sert ve kararlı duruşu ile işçinin sevdiği, hükümet ve işverenlerin de hazzetmediği bir başkandır. Sendikacılığa girişi de, sendikacılık hayatı ve bitişi de aynı sertlik ve kararlılıkta oldu. Atilay Ayçin yönetiminin bir hükümet operasyonuydu. Hava-İş önemliydi çünkü etkisizleştirilmeliydi.
Dünyanın en prestijli havayolu şirketlerinden olan THY’de sendikal faaliyet yapan Hava-İş, gerek imzaladığı sözleşmeler gerekse mücadelesiyle THY işvereninin korkulu rüyası olduğu gibi Türk-İş içerisinde de Genel Başkan Ayçin’in muhalif duruşu rahatsızlık sebebiydi. Sendikal Güç Birliği içerisindeki etkin başkanlardan biriydi. Dolayısıyla gitmesi hükümet ve yandaşları için şarttı. Düşman ortaktı ve plan ortak olarak uygulamaya konulmalıydı. Öyle de yapıldı. Ayçin ve ekibinin karşısına ikisi sol, biri işverenin belirlediği 3 liste çıktı. Sol olduğunu söyleyen listeler genel kurulun başladığı gün yarıştan çekildiklerini açıkladılar. Çünkü görev tamamlanmıştı. Şimdi Ayçin ve işveren karşı karşıyaydı. Plan sürdürüldü ve herkesin gözü önünde cereyan etti. Delegeler işyerlerinden ve şehir dışından gelenler otellerinden zor kullanılarak çıkartılmadı. Divan başkanlığı seçimi bile Ankara’dan gelen telefon talimatıyla belirlendi.
Divan başkanlığına Ayçin’in önerdiği Petrol-İş Sendikası eski genel başkanı Mustafa Öztaşkın yerine dönemin Türk-İş 1. Bölge Temsilcisi Faruk Büyükkucak getirildi. Bunlar ayrıntılar, çok da yazdık. Ama önemli olan sonuçlarıydı.
Genel kurulda sandıktan Ayçin’in listesi değil, özverili çalışmama haklarını kullandıkları için işten atılan 305 THY çalışanının karşısında işverene şahitlik yapan AKP’li bir isim çıktı. Sendikanın kapısı üyelere kapandı. Sözleşmeler kapalı kapılar ardında oldu bittiye getirildi. Sendika yöneticilerinin altına sıfır Audi arabalar çekildi. (Ayçin döneminde 1 tane makam aracı vardı. Wolksvagen Passat) Genel Başkana silahlı korumalar tahsis edildi. Şubeler, genel başkan tarafından görevlendirilen adamlar tarafından basıldı. Türk-İş’te en gür sesli muhalif bertaraf edildi.
Tüm bunlar ittifak yapan Ayçin ve işçi düşmanları tarafından oldu. Bir sendika, sendika olmaktan çıkarıldı. Amaçları hasıl oldu ama tarih bunu yazdı. Şimdi Hava-İş Sendikası yeniden genel kurula gidiyor. Umarım vicdanları rahattır. Bir atasözü der ki; “Sap döner, hesap döner birgün.”