Geçenlerde katıldığım bir toplantıda birkaç konuşmacı, işçileri ve memurları bilinçlendirme görevlerinden söz etti. Ben de, sıra bana geldiğinde, 45 yıldan fazla süredir işçi eğitimleriyle uğraştığımı, bugüne kadar kimseyi eğitebildiğimi sanmadığımı, belki bazı şeyler öğretebildiğimi söyledim.
Başedemediğim bir solcu hastalığı, kendisinin çok bilgili, halkımızın ise “eğitilmeye ve bilinçlendirilmeye muhtaç” olduğunu sanmaktır. Onun için solcular arasında çok konuşmak, karşısındaki hiç dinlemeden nutuk atmak son derece yaygındır. Ancak bu tavrın büyük bir saygısızlık ve aymazlık olduğunun farkında bile değillerdir. Böyle davrandıklarında ise çok tepki çekerler.
Bu tavrın, bazı solcuların dışında emekli ilkokul öğretmenlerinde ve emekli subaylarda da yaygın olduğunu düşünüyorum. İlkokul öğrencisi için öğretmeni her şeyi bilir; ilkokul öğretmeni de genellikle öyle davranır. Subaylar ise sorumlulukları altındaki askerlere öğüt vermek, onları eğitmek zorundadır. Bu görevlerini yaptıkları sürece bir sorun yok; ancak bu alışkanlıklarını emekli olduktan sonra halkımıza ve özellikle işçilere ve memurlara karşı sürdürmeye kalktıklarında yarardan çok zarar verirler.
Günümüzün işçisi ve memuru, hem örgün eğitim düzeyi, hem de bilgiye erişim olanakları açısından son derece gelişkindir. Ayrıca halkımızın sağduyusuna, yüzyıllardan süzülerek gelmiş olumlu özelliklerine hayranım. Bu güzel özellikler genlerimize öyle işlemiş ki, kapitalizmin pisliği henüz bu özelliklerimize darbe indiremedi. Anadolu’nun “arif ve kamil insan”ını küçümsemeye kalkanlar büyük hata yaparlar.
ÖRGÜN EĞİTİM DÜZEYİ ÇOK YÜKSELDİ
İnsanımızın ve özellikle ücretlilerin örgün eğitim düzeyi çok yükseldi.
1965 yılında Türkiye’deki 2.989.321 ücretlinin 614.3 bini (Yüzde 20.6) okuma yazma bile bilmiyordu. 441.8 bini (Yüzde 14.8) okuma yazma öğrenmişti; ancak ilkokul mezunu bile olamamıştı. Yalnızca beş yıllık ilkokulu bitirenlerin sayısı 1.328,2 bindi (Yüzde 44.4) idi. 198.4 bini (Yüzde 6.6) 3 yıllık ortaokul, 107.7 bini (Yüzde 3.6) 3 yıllık lise mezunuydu. Geride kalan 299 bin (Yüzde 10.0) kişi de meslek okulları, yüksek okullar ve fakülteler mezunuydu.
Diğer bir deyişle, ücretlilerin yüzde 35.4’ü daha beş yıllık ilkokul mezunu bile değildi ve beşte biri okuma yazma bile bilmiyordu.
Beş yıl öncesi TÜİK verilerine göre, 2013 yılında Türkiye’deki 16 milyon 353 bin ücretlinin yalnızca 238 bini (Yüzde 1.5) okuma yazma bilmiyordu. 509 bini (Yüzde 3.1) okuma yazma öğrenmişti; ancak ilkokul mezunu bile olamamıştı. Yalnızca beş yıllık ilkokulu bitirenlerin sayısı 4 milyon 265 bindi (Yüzde 26.1). 1 milyon 316 bini orta veya dengi okul ve 1 milyon 774 bini ilköğretim (8 yıl) mezunuydu. Böylece toplam 3 milyon 90 bini (Yüzde 18.9) bu durumdaydı. Yüzde 12.3’ü (2 milyon 7 bin kişi) lise ve dengi okul mezunuydu. Yüksekokul veya fakülte mezunlarının sayısı 4 milyon 294 bin, bunların toplam ücretliler içindeki oranı ise yüzde 26.3 idi.
BİLGİYE ERİŞİM OLANAKLARI ÇOK ARTTI
Bu görmüş geçirmiş, eğitimli ve çağdaş iletişim teknolojilerini başarıyla kullanıp anında bilgiye erişme olanağına sahip insanları siz mi bilinçlendireceksiniz, eğiteceksiniz?
Kusura bakmayın ama, bu iş sizi de, beni de aşar.
İşçilerimizi bilinçlendirme yeteneği ve gücüne sahip tek bir öğretmen vardır: Hayat. İşçilerimiz ve memurlarımız yaşadıkça bilinçlenecekler, yaşadıkça değişecekler.
Eğer iyi bir öğretmenseniz, bu bilinçlenme sürecini yaşayan işçi ve memurlarımıza birkaç şey öğretebilirsiniz; ancak haddinizi bilin, bilinçlendirmekten söz etmeyin. Ben haddini bilmeye çalışanlardanım.