Dışarıda IMF ve Dünya bankası dahil, uluslar arası kurumlar, içerde Hükümet ve medya, bu günkü siyasi iktidarın mali disiplini sağladığını düşünüyor. Eğer siyasi iktidarın yaptıklarına bakarsak, mali disiplin anlayışı her ne pahasına olursa olsun, bütçe açığının düşürülmesidir.
Gerçekte ise mali disiplin çok farklıdır. Bu güne kadar AKP iktidarı hiç bir zaman mali disiplin sağlamadı, tersine kamuda mali displini bozdu.
MALİ disiplinin sağlanması için, bütçe gelirleri içinde, aşırı vergi yükünün olmaması gerekir. Aşırı vergi yükü, vergi mükellefinin yüklendiği külfet yanında sosyal maliyeti de ifade eder. Söz gelimi Üretici yüksek vergileri yansıtamazsa, iflas eder. İçki üstüne çok vergi koyarsanız, kaçakçılık artar. Vergi adaleti yoksa, gelir dağılımı bozulur.
MALİ disiplininin sağlanması için her şeyden önce, kamu giderlerinin normal ve ödeme potansiyeli olan, sosyal zarar yaratmayacak gelirlerle finanse edilmesi gerekir.
Kamu harcamalarına gelince … Cari harcamalar ile yatırım harcamaları arasında optimal denge kurulmalıdır. Söz gelimi okul yapmışsınız ve fakat öğretmen yoksa, okul atıl yatırım olur. Yada tersi siyasi hesapla öğretmen almışsınız ve fakat çalışacağı okul yoksa, bu defa cari harcama ile hizmet üretemezsiniz. Ödenen maaşlar çar-çur edilmiş olur.
2018 bütçesi içinde cari harcamalar yüzde 40 dolayında, yatırımlar ise yüzde 11 oranında yer tutuyor. Harcamaların Rasyonel bileşimi yoktur.
AKP iktidarı bütçeden popülist seçim harcamaları yapıyor. Özelleştirme ile devlet altyapı yatırımlarından, son örnekte olduğu gibi şeker fabrikalarının satışından gelen gelirleri bütçeye aktarıyor. Gerçekte ise özelleştirme felsefesine göre, özelleşme yoluyla gelen satış gelirleri ile yeni yatırımalar yapılması gerekir. Yetmedi işsizlik fonundan da arada sırada yasa çıkarılarak bütçeye transfer yapılıyor.
Bu şartlarda Türkiye de kaynaklar etkin kullanılmıyor. Bunun adı da mali disiplin değil ; Kamu kaynaklarının siyasi popülizmde kullanılmasıdır.
Çözüm olarak, hükümetlerin seçime bir yıl kala bütçeden popülizm amaçlı harcama yapmaları ve bütçeyi iktidar partisinin bütçesi gibi kullanmaları önlenmelidir.
Hükümet kamu borçlarında net, brüt ayrımıyla hülle yapıyor.. Aslında devletin nakit ihtiyacını gösteren net borcu kamu borcu olarak alıyor.. Belediye ve bazı kamu kurumlarını borçlandırarak onlara hizmet yaptırıyor.. Kamunun gerçek borç yükü gizleniyor..
Kamu borç yükü konusunda derli-toplu ve ekonomik analiz yapmaya uygun veri bulmak imkanı yoktur. Yalnızca konsolide bütçe borç yükünün yayınlanması, yeterli değildir. Yine borç stoku 3-5 ay gecikmeli yayınlanıyor.
Borç takası yapılıyor. Borç takası kurumların performansını ölçmede etkin çalışıp çalışmadığı konusunda yanıltıcı bir uygulamadır.
Dış borçlarda kamu ve özel dış borçların ekonomik etkileri aynıdır. Yalnızca ödeme yükümlülüğü açısından kamu ve özel dış borç anlamlıdır. GSMH’YE etki ve döviz ihtiyacı gibi ekonomik etkileri açısından ayrım yapmanın anlamı yoktur. Bu anlamda toplam borç stoku da 3 ay gecikmeli açıklanıyor.
Çözüm olarak… Borç iradesini hazineden ayırıp, uzman bir kuruluşa devretmek gereklidir. Bu uzman kuruluş “Borç İdaresi Kurumu”dur.