SEÇİM SONRASININ EKONOMİ POLİTİKASINDA TEMEL KURUM TCMB
Seçimden sonra Türkiye’de hiçbir şey eskisi gibi olmayacak; ekonomik anlamda da…
Ekonomi politikasındaki temel değişikliğin merkezine oturacak kurum ise belli: Merkez Bankası…
Seçim sonucu çok doğal olarak iki ihtimalli; ya Cumhur ittifakı kazanacak ya Millet ittifakı. Başka ihtimal zaten yok.
Şu günlerde herkes seçimden kimin galip çıkacağına kafa yoruyor, tahmin yürütüyor ama biraz da seçim sonrasının ekonomi politikasına odaklanmak gerekiyor.
Sahi seçimden sonra Türkiye’yi nasıl bir ekonomi politikası bekliyor? Seçimden hangi ittifakın galip çıktığına bağlı olarak çok farklı tercihler ve uygulamalar mı göreceğiz, yoksa ittifaklar temel konularda neredeyse aynı politikalara mı yönelecek?
Bir kere seçimi Millet ittifakının kazanması durumunda temel yaklaşımda değişiklik olacağı ortada. Bu gayet normal. Siyaseten ortaya konulan ve zaten vaat edilen konulara değinmiyorum. Onlar ayrı. Ben ekonomi politikasında yaşanacak gelişmelerden söz ediyorum.
Millet ittifakının ekonomiye ilişkin temel söylemlerinin başında Merkez Bankası’nın bağımsızlığı geliyor. Bu sağlanarak bir dizi sorunun üstesinden gelineceği varsayılıyor. Yanlış mı, hiç değil…
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın bağımsız karar alamadığını, temel fonksiyonlarını kendi inisiyatifiyle yerine getiremediğini bilmeyen mi var! Aslında bunu Merkez Bankası da bir anlamda itiraf ediyor zaten. Geçen yıl 23 Eylül’deki faiz indirimlerinden önceki Para Politikası Kurulu açıklamalarında “Politika faizi enflasyonun altında olmayacak” denilmiyor muydu? Bunu söyleyen Merkez Bankası, daha sonra bu sözünden bir anlamda dönmüş olmadı mı? Çünkü faiz kararı Merkez Bankası’nca alınmıyordu ki!
Kuşkusuz şu da yadsınamaz bir gerçek; faiz indirilmese ne böylesine bir kur artışı yaşanırdı, ne enflasyon. Demek ki en büyük sorunumuz, Merkez Bankası’nın bağımsızlığı konusunda.
Dolayısıyla seçimden sonra ilk neşter vurulacak kurum Merkez Bankası’dır, öyle de olmalıdır.
Ama Merkez Bankası’na neşter vuracak yalnızca Millet ittifakı olmayacaktır.
Millet ittifakı hep dile getirildiği gibi bankaya liyakatli bir atama yaparak neşteri vuracak; bankanın bağımsız çalışmasının önünü açacaktır. En azından vaat edilen budur.
Sanılmasın ki Cumhur ittifakı Merkez Bankası’nı bugünkü gibi bırakacak. Şeklen öyle olacaktır belki. Merkez Bankası yine bağımsız karar alamayacak, siyasetin emrinde çalışacaktır. Ama seçimden sonra siyasetin para politikasına bakışı değişecektir. Yani faiz konusunda yaklaşım değişikliğine gidilecektir.
Siz Türkiye’nin yıllar yılı tüm dünyadan ayrışan bu negatif faiz politikasını uygulayabileceğini mi sanıyorsunuz?
Faiz artışı kaçınılmaz
Türkiye seçimden sonra bir şekilde faiz artıracak. Bu bir anda ve enflasyonla olan makası kapatacak düzeyde olmayacak tabii ki. Böyle bir hamle, hastaya her gün bir ya da iki tablet verilmesi gereken ilacı kutusuyla bir seferde vermek olur. Öldürürsünüz hastayı!
Dolayısıyla faiz artırımına gidilecek gidilmeye de bu aşamalı ve diğer gelişmeler gözetilerek yapılacaktır.
Merkez Bankası faizinin sembolik düzeyde bile artırılması, para politikası uygulamasında temel bir değişikliğin işareti olarak okunacak.
Ne var ki bunu Cumhur ittifakı yaparsa, bir gün yeniden eskiye dönülebileceği endişesi de yaşanacak.
Millet ittifakının hamlesi ise kuşkusuz farklı değerlendirilecek. Çünkü Millet ittifakı, “Ben Merkez Bankası’na karışmayacağım” diye şimdiden taahhütte bulunuyor. Millet ittifakının bir taahhüdü daha var biliyorsunuz; yangından mal kaçırırcasına bölük pörçük İstanbul’a taşınmakta olan Merkez Bankası’nın yeniden Ankara’ya getirilmesi.
Politika faizinin belli bir plan dahilinde artırılmasıyla hem yurtiçi hem yurtdışı piyasalara önemli bir mesaj verilmiş olacak.
Her ne kadar zaman zaman “Türkiye sıcak paradan kurtuldu” türü mesajlar dinliyorsak da, aslında o sıcak paraya ihtiyacımız var ve ileri sürülmek istendiği gibi sıcak para kötü bir kaynak da değil. Aslolan yabancı kaynağa ihtiyaç duymayacak hale gelebilmek. Bunu yapamıyoruz. Hazine borç bulmak durumunda ve bu borcu ne kadar ucuz bulursak o kadar iyi.
Bunun yolu da güvenilir bir Merkez Bankası’na sahip olmaktan geçiyor.
Duvara doğru gidiyoruz!
Merkez Bankası’na müdahale edip faizi indirmeye başladıktan sonra neler yaşandığı ortada.
Bu sürdürülemez; bu gidiş, gidiş değil!
Türkiye dökme suyla değirmen döndürüyor; bu şekilde TL’nin değeri belli bir düzeyde tutulmaya çalışılıyor. Yay gerildikçe geriliyor.
Enflasyon malum, önümüzdeki aylarda yaşanacak yalancı bahar niteliğinde bir yıllık oran gerilemesi göreceğiz; ama temel sorun yok olmayacak.
Kur korumalı mevduat gibi pimi çekilmiş bir bomba var kucağımızda. Eğer vatandaşın dövize ilgisi kırılamazsa KKM çok büyük bir bela olarak karşımızda. Ayrıca bu ilgi kırılabilse bile KKM’yi sona erdirmek için yepyeni bir plan yapmak gerekecek.
Sanayicinin maliyetleri adeta tavan yapmış durumda ve bu bir süre sonra perakende fiyatlara yansıyacak. Enflasyondaki yalancı baharın geride kalmasının ardından yine tatsız bir süreç görülme olasılığı çok güçlü.
Bütün bunları tersine çevirecek en temel kurum işte Merkez Bankası ve bankanın politikaları.
Ya Merkez Bankası’nı serbest bırakacak ve işini bilenlere emanet edeceksiniz ya da serbest bırakmasanız da politika değişikliğine gideceksiniz.
Seçimden sonra Türkiye’de hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!