ÖZELLEŞTİRME KONUSUNDA TÜRK-İŞ’İN AÇIKLAMALARI (2003-2019 DÖNEMİ)
Özelleştirme sürecinin başladığı ve hızlandığı dönemde, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan işçilerin çok büyük bölümü Türk-İş’e bağlı sendikalarda örgütlüydü.
TEKGIDA-İŞ SENDİKA AKADEMİSİ
Türk-İş’in yetkili organları ve genel başkanları, özellikle 1990’lı yıllarda önem kazanan ve 2003 yılından itibaren çok büyük boyutlara ulaşan özelleştirme politika ve uygulamalarına karşı çeşitli açıklamalarda bulundular. Bu açıklamalar, özellikle koalisyon hükümetlerinin görev yaptığı 1992-2002 döneminde daha fazlaydı. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında özelleştirmelerin çok daha büyük boyutlara erişmesine karşın, Türk-İş’in açıklamaları ve tepkileri geçmişle kıyaslandığında çok daha hafif oldu. Türk-İş’e bağlı bazı sendikaların özelleştirmeleri engellemek amacıyla verdikleri mücadele, genellikle hak ettiği desteği Türk-İş’ten alamadı; bazı istisnalar dışında genellikle açıklamalarla sınırlı kaldı.
Türk-İş’in özelleştirme karşıtı açıklamaları genellikle kamu kurum ve kuruluşlarının satılmasıyla sınırlıydı. Sosyal güvenlik sisteminin yaşlılık aylığı ayağının özelleştirilmesine karşı da tavır alındı. Özelleştirmenin bir biçimi olan taşeronlaşmaya karşı da açıklamalar yapıldı. Ancak sağlık hizmetlerinin ve eğitimin özelleştirilmesi konusunda önemli bir tepki gösterilmedi.
Türk-İş yetkili organları özelleştirme konusunda çeşitli kararlar aldı. 2003-2019 döneminde alınan kararların bir bölümü aşağıda sunulmaktadır:
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 15 Nisan 2004 günü Türk-İş’i ziyaret etti. Bu ziyaret sırasında Türk-İş’in kendisine ilettiği mektupta özelleştirme konusunda şu değerlendirme yer alıyordu:
“1980’li yılların başından bu yana süregelen özelleştirme uygulamaları, başka diğer sakıncaları ve aksaklıklarının yanında, çalışanlar açısından ciddi sorunlara yol açmıştır. 4046 sayılı yasada, özelleştirilen kuruluşlardaki memurlar, sözleşmeli personel ve kapsam dışı personel havuza alınıp korunurken, işçiler emeklilik haklarını dahi elde edemeden işten çıkarılmaktadır. Bu nedenle şu anda, emeklilik haklarını elde edememiş 5 bin civarında özelleştirme mağduru Hükümetimizin çıkaracağı kararnameyi beklemektedir. Türk-İş’in, stratejik önemdeki kuruluşların özelleştirilmesi konusundaki duyarlılığı da devam etmektedir.
“Talebimiz; Hükümetimizin ve zatıalinizin daha önce verdikleri sözler gereği, özelleştirme mağdurlarının sorununun çözümü yönündeki düzenlemenin bir an önce yapılmasıdır. Stratejik önemdeki kuruluşların özelleştirilmesi kararlarının yeniden gözden geçirilmesidir. 4046 sayılı yasada düzenleme yapılarak, işçilerin de diğer personel gibi havuza alınması ve kamu kurum ve kuruluşlarına yerleştirilmeleri de özellikle talebimizdir.”
Türk-İş Başkanlar Kurulu 13 Mayıs 2004 günü toplandı ve gelişmeleri değerlendirdi. Başkanlar Kurulu toplantısı sonrasında yayımlanan bildiride özelleştirme konusundaki uyarılar ve talepler de yer aldı:
“Türk-İş Başkanlar Kurulu, Tekel, Petkim, Tüpraş, Telekom, enerji ve madenler gibi en stratejik kuruluşlarımızın, özelleştirilerek yabancı kuruluşlara ya da tekellere verilmesini ülkemizin bağımsızlığı ve geleceği açısından tehdit olarak değerlendirmektedir. Başkanlar Kurulumuz, Bakırköy Sümerbank Fabrikası’nın özelleştirilmesine karşı mücadele eden işçilerimizi ve bu konuda yurdumuzun her yanında mücadele veren tüm işçilerimizi gönülden desteklemektedir.”
Türk-İş Yönetimi 24 Şubat 2005 günü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la görüştü ve kendisine bir rapor sundu. Raporda özelleştirme konusundaki şikayetler aşağıdaki şekilde ele alınıyordu:
“1980’li yılların başından bu yana süregelen özelleştirme uygulamaları ülkemiz ve çalışanlar açısından ciddi sorunlara yol açmıştır. ‘KİT’leri zarar eden kuruluşlar olmaktan kurtarmak’ gerekçesi adı altında uygulanan özelleştirme politikalarının, özellikle sosyal açıdan olumsuz sonuçlara yol açtığı görülmüştür.
“Özelleştirme program ve uygulamaları sonucunda işsizlik, sendikasızlaştırma ve çalışma koşullarında gerileme gibi olumsuzluklar ortaya çıkmıştır.
“Ayrıca Türk-İş’in, stratejik önemdeki kuruluşların (Petkim, Tüpraş, Telekom, Tekel, Şeker, THY, Limanlar, Enerji, Madenler, Erdemir) özelleştirilmesi konusundaki duyarlılığı da devam etmektedir.
“Türk-İş; stratejik önemdeki kuruluşların özelleştirilmesi kararlarının yeniden gözden geçirilmesini; 4046 sayılı yasada, ekte sunduğumuz biçimdeki değişikliğin yapılmasını; özelleştirme sonucu işsiz kalmış ancak yapılan düzenleme gereği kamu kurum ve kuruluşları bünyesinde değerlendirilmeleri kararlaştırılan ve bugüne kadar işbaşı yaptırılmayan tüm işçilerin, hak kaybına uğramaksızın bir an önce işbaşı yaptırılmasını talep etmektedir.”
Türk-İş Başkanlar Kurulu 22 Mart 2005 günü toplanarak çalışma yaşamına ilişkin gelişmeleri değerlendirdi. Başkanlar Kurulu toplantısı sonrasında yayımlanan bildiride Türk-İş’in özelleştirme karşıtı tavrı yine dile getirildi:
“Başkanlar Kurulumuz, Erdemir, Tüpraş, Petkim, Telekom, Tekel, madenler, şeker, enerji ve limanlar gibi ülkemizin stratejik önemdeki verimli kamu kuruluşlarının özelleştirilmesine karşı tavrını sürdürmektedir ve bu konuda etkili mücadelenin yürütülmesine devam edilecektir.”
Türk-İş’in bu açıklamaları, siyasal iktidarın özelleştirme politikasında bir değişikliğe yol açmadı. Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun 14 Mayıs 2004 günlü toplantısının ardından yayımlanan bildiride, özelleştirme karşıtı tavır yinelendi ve Bakırköy Sümerbank Fabrikası’nda ve diğer işyerlerinde özelleştirmeye karşı direnen işçilere destek açıklandı:
“Türk-İş Başkanlar Kurulu, Tekel, Petkim, Tüpraş, Telekom, enerji ve madenler gibi en stratejik kuruluşlarımızın özelleştirilerek yabancı kuruluşlara ya da tekellere verilmesini ülkemizin bağımsızlığı ve geleceği açısından tehdit olarak değerlendirmektedir. Başkanlar Kurulumuz, Bakırköy Sümerbank Fabrikası’nın özelleştirilmesine karşı mücadele eden işçilerimizi ve bu konuda yurdumuzun her yanında mücadele veren tüm işçilerimizi gönülden desteklemektedir.”
Türk-İş Genel Başkanı Salih Kılıç, 7 Şubat 2005 günü Ankara’da SEKA’nın özelleştirilmesiyle ilgili bir basın toplantısı yaparak, girişimleri eleştirdi ve şunları söyledi:
“Ülkemizin en stratejik kuruluşları; Tekel, Telekom, Tüpraş, Şeker Sanayii, THY, Petkim, Enerji, Limanlar, Erdemir gibi ekonomimizin, ülkemizin can damarı kuruluşları yok pahasına satılmak istenmektedir. Bu alanda devletin tekeli ortadan kaldırılmak bahanesiyle özel tekeller yaratılmak istenmektedir. Ülkemiz özelleştirme adı altında adeta kolu-kanadı kırık, ekonomik anlamda dışa ve özel tekellere bağımlı güçsüz bir ülke haline getirilmek istenmektedir.
“Türk-İş, ülkemiz için stratejik önemdeki ve ülkemizin ekonomik ve ulusal güvenliğini etkileyen kuruluşlarımızın özelleştirilmesine karşıdır. Bu kuruluşlarımıza bütçeden pay ayrılarak teknolojilerinin yenilenmesini, iş değerlendirme sisteminin yerleştirilmesi ve modernizasyonuna tabi tutularak iç ve dış piyasada rekabet edecek düzeye getirilmesini talep etmektedir.”
Türk-İş Başkanlar Kurulu 1 Mart 2005 günü yaptığı toplantısı sonrasında yayımladığı bildiride özelleştirme uygulamalarına karşı çıkmayı sürdürdü:
“Başkanlar Kurulumuz, ülkemiz sanayiinin temel kuruluşları olan Tekel, Telekom, THY, Şeker Sanayi, Tüpraş, Petkim, Erdemir, limanlar, madenler ve enerjinin özelleştirilmesinin yanı sıra ülkemiz kağıt sanayiinin temel taşı SEKA İşletmesi’nin, sat-kapat-kurtul mantığıyla yapılan özelleştirme uygulamaları nedeniyle kapatılmasına karşı olduğunu bir kez daha açıklamaktadır.”
Türk-İş Başkanlar Kurulu 22 Mart 2005 tarihli toplantısının ardından yayımladığı bildiride de aynı görüşleri dile getirdi:
“Başkanlar Kurulumuz, Erdemir, Tüpraş, Petkim, Telekom, Tekel, madenler, şeker, enerji ve limanlar gibi ülkemizin stratejik önemdeki verimli kamu kuruluşlarının özelleştirilmesine karşı tavrını sürdürmektedir ve bu konuda etkili mücadelenin yürütülmesine devam edilecektir.”
Türk-İş Başkanlar Kurulu 14 Eylül 2005 günlü toplantısında sosyal devlet anlayışına sahip çıktı ve kamu kuruluşlarının satılmasıyla elde edilen gelirin faizlerin ödenmesinde kullanılmasını eleştirdi:
“Başkanlar Kurulumuz, ülkemizde kamunun varlığını sona erdirmeye ve sosyal devleti ortadan kaldırmaya yönelik özelleştirme uygulamalarına karşı olduğunu bir kez daha açıklamakta, kamunun stratejik kuruluşları olan Tüpraş’ı, Telekom’u, Petkim’i, Erdemir’i, Tekel’i, şeker sanayini, enerjimizi, limanlarımızı, madenlerimizi özelleştirerek elde edilen kaynakları IMF kaynaklı iç ve dış borç faizlerini ödemede kullanarak feda eden yaklaşımları kınamaktadır.”
Türk-İş Yönetim Kurulu, 19 Ocak 2006 günü yaptığı açıklamada, Tekel’in Adana ve Malatya sigara fabrikalarının özelleştirilmesine karşı çıktı ve şunları söyledi:
“Tekgıda-İş Sendikamıza üye işçilerimiz, bu haksız ve yanlış karara karşı direnmektedir. İşine, işyerine ve ülkesine sahip çıkan Tekel işçileri, günlerden bu yana işyerlerini terk etmeme eylemi yapmakta, kamuoyunu duyarlı olmaya çağırmaktadır.
“Bu mücadele yalnızca Tekel işçilerinin değil, ülkesine sahip çıkan ve ulusal varlıklarını uluslararası tekellerin emrine verilmesine karşı çıkan tüm halkımızın mücadelesi olmalıdır.
“Yönetim Kurulumuz, Hükümeti ve özelleştirme bürokratlarını bu kararlarını gözden geçirmeye, halkımızı bu kutsal mücadeleye karşı duyarlı olmaya çağırmaktadır.
“Türk-İş tüm gücüyle Tekel işçilerinin yanındadır ve ulusal varlıklarımızı savunacaktır.”
Türk-İş Yönetimi 8 Şubat 2006 günü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile görüştü ve sorunları ve taleplerini ileten bir rapor sundu. Raporun özelleştirmeye ve özelleştirme sonucunda statüsü değiştirilen işçilere ilişkin bölümü aşağıda sunulmaktadır:
“Özelleştirme nedeniyle işsiz kalanların 4/C’ye göre çalıştırılmaları.
“Özelleştirmenin en mağdur kesimi, özelleştirme nedeniyle emeklilik haklarını alamadan işsiz kalan ve uzun süre tekrar işe alınmayan çalışanlar olmuştur. Hükümetiniz döneminde, haksızlığa uğramış olan özelleştirme mağdurlarının 657 sayılı Kanunun 4/C maddesine göre kamu işyerlerinde geçici işçi olarak istihdam edilmelerinin sağlanması, sosyal bir ezikliği kısmen de olsa hafifletmiştir.
“Özelleştirme mağdurları olarak nitelenen ve KİT’lerde uzun süre çalışan ve değişik mesleklere sahip olan bu işçilerin 657 sayılı Kanunun 4/C maddesine göre kamu işyerlerinde görevlendirilmelerinde hem branşlarına uygun bir iş verilmediği gibi, hem de belirlenen sınırlı göstergelerle çalışmaları ve hiçbir sosyal hakları sahip olamayacakları hüküm altına alınmıştır.
“Bu durum, Anayasamızda ve yasalarımızda temel bir hak olan çalışma ve toplu iş sözleşme yapma özgürlüğüne temelden aykırı olmaktadır. Her türlü ayrımcılığa karşı olunduğu ve Avrupa Birliği normlarında eşitliğin sağlanmasına çalışıldığı bir süreçte, bu tür sınırlamaların ve uygulamaların olmaması gerekir. Bu nedenle, özelleştirme mağdurlarının 12 ay çalışmaları ve sendikalara üye olmaları sağlanmalıdır.”
Türk-İş Başkanlar Kurulu 8 Mayıs 2006 günü yaptığı toplantısı sonrasında yayımladığı bildiride, bu tarihte gündemde olan şeker fabrikası özelleştirmelerine karşı çıktı:
“Başkanlar Kurulumuz, Şeker Sanayiinde yapılmak istenen özelleştirmeyle yüksek kârlılıktaki üç fabrikanın özel sektöre devredilmesine karşı çıkmaktadır. Başkanlar Kurulumuz, bu üç fabrikanın özelleştirilmesiyle, ülkemiz şeker sanayiinin yabancı tekellerin eline geçeceğini, 20’ye yakın şeker fabrikasının kapanacağını, bu durumun şeker sanayiinden geçimini sağlayan işçi, çiftçi, taşıyıcı gibi yaklaşık 6 milyon kişinin işsiz kalacağına neden olacağını ileri sürmektedir.
“Özelleştirme takviminde yapılan ertelemenin sorunun çözümüne yetmeyeceğini savunan Başkanlar Kurulumuz, Hükümeti kararından vazgeçmeye çağırmakta ve Türkşeker’in özelleştirilmesine karşı Şeker-İş Sendikamızın mücadelesini sonuna kadar desteklemektedir.”
Türk-İş Yönetimi, 15 Haziran 2006 günü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile görüştü. Başbakan’a sunulan raporda, enerji ve şeker sektörlerindeki özelleştirme girişimleri eleştirildi, özelleştirme nedeniyle işsiz kalanların 4/C statüsünde çalıştırılmaları ve Tekel işyerlerinin özelleştirilmesi ele alındı. Tekel’in içki fabrikalarının özelleştirilmesi konusunda şu değerlendirme yapıldı:
“Konfederasyonumuza bağlı Tekgıda-İş Sendikası’nın örgütlü bulunduğu Tekel A.Ş.’nin özelleştirilen birimlerinde işçilerimizin mağduriyetine neden olacak sorunlar yaşanmaktadır. Mey A.Ş. tarafından 27.2.2004 tarihinde devralınan Atatürk Orman Çiftliği İçki Fabrikası, İzmir İçki Fabrikası ile Paşabahçe İçki Fabrikası için kapatma kararı alınmıştır. Bu fabrikalar, mülkiyeti kamuya ait araziler üzerine kuruludur ve fabrikaları devralan Mey A.Ş. yetkilileri de arazilerin kamuya ait olması nedeniyle üzerinde yatırım yapamayacaklarını ve bu nedenle bahsi geçen fabrikaları kapatma kararı aldıklarını açıklamışlardır. Bu kapatma kararı uygulamaya konulduğunda bu işyerlerinde çalışan işçilerimiz mağdur olacaklardır.”
Türk-İş, 27 Ocak 2007 günü Ankara’da Özelleştirmeyi Durduran Yargı Kararları Uygulansın konulu bir toplantı düzenledi. Bu toplantının açılışında, Türk-İş Genel Başkanı Salih Kılıç yaptığı konuşmada, özelleştirme uygulamalarını eleştirdi ve şunları söyledi:
“Özelleştirme 25 yıl sonunda ekonomik açıdan çöküntüdür. Sosyal açıdan yıkımdır. Özelleştirme uygulamaları, ülkemiz, halkımız ve özellikle de çalışanlar açısından ağır bir tahribata yol açmıştır. Özelleştirme, örneğini son dönemde gördüğümüz gibi, artık ülkemiz ve halkımız için sosyal bir tahribata dönüşmüştür. Ülkemizde uygulanan IMF ve Dünya Bankası destekli istikrar programlarının birinci önceliği özelleştirmeler olmuştur. (…)
“Kamu kesiminde büyük oranda örgütlü olan Türk-İş özelleştirmelerin en önemli tarafıdır.
“Ülke genelinde KİT’lerin özelleştirilmesini engellemek için 25 yıldır yoğun bir mücadele vermektedir. Mücadelemiz, gerek eylemlerle ve gerekse de hukuksal olarak yürütülmüştür, bu toplantı da bu sürece bir katkıdır. Sendikalarımızın vermiş olduğu bu yoğun mücadele olmasaydı, bugün daha farklı bir tabloyla karşı karşıya kalabilirdik. (…)
“Özelleştirmeyle ilgili bir diğer konu da, özelleştirmeyi durduran yargı kararlarının uygulanmamasıdır. Bu durum ülkemizde bir hukuk ayıbı olarak yaşanmaktadır. Yargı kararlarının uygulanmaması mümkün değildir. (…)
“Sendikaların, bu ihlali ortadan kaldırmak için her türlü hukuksal yolu kullanmaları doğal haklarıdır. Sendikalarımız bu doğal haklarını sonuna kadar kullanacaktır.”
Türk-İş Yönetimi, 5 Nisan 2007 günü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile yeniden görüştü. Başbakan’a sunulan raporda özelleştirme konusunda aşağıdaki değerlendirmeler yer alıyordu:
“Tekel, binlerce insana, tütün üreticilerine, Tekel çalışanlarına ve ailelerine geçim imkanı sağlamaktadır. Tekel’in ekonomik sorumluluğunun yanında sosyal sorumluluğu da bulunmaktadır. Bu niteliği ile ülkemiz için büyük önem taşıyan Tekel’in özelleştirilmesinden vazgeçilmelidir.
“Petkim, kamuoyunda bilinenin aksine bir fabrika değil, birçok fabrikadan oluşan bir komplekstir. Çok sayıda kimyasal madde üretmektedir. Bugün için yeniden kurulum değeri 5 milyar dolardır. 2006 yılı kârı 1,6 milyar dolardır. Petkim’in iç talebin yüzde 22’sini karşıladığı düşünülürse, Petkim’in özelleştirilmesi değil, yeni Petkim’lerin kurulması için özel sektöre teşvik verilmesi ve yardım yapılması gerekir.”
Türk-İş’in 20. Genel Kurulu 6-9 Aralık 2007 tarihlerinde Ankara’da toplandı. Genel kurulda kabul edilen kararlar arasında özelleştirme konusundaki tespitler ve talepler de yer alıyordu:
“Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomik ve siyasal bağımsızlığının ana dayanaklarından olan KİT’ler, özelleştirme adı altında değerlerinin çok altında fiyatlarla yerli ve yabancı kişi ve kuruluşlara yağmalatılmamalı, sendikasızlaştırmanın ve işçileri köleleştirmenin bir aracı olan özelleştirme durdurulmalıdır. KİT’ler özek yönetimlere kavuşturulmalı, özelleştirmelerin iptaline ilişkin yargı kararları uygulanmalıdır. Özelleştirilmiş kuruluşların çalışır hale getirilmesi sağlanmalı, ekonomiye yeniden kazandırılmayan işletmeler yeniden kamulaştırılmalıdır.
“Stratejik özellikleri nedeniyle, ulusal savunma ile doğrudan ilgili sanayiler, ülkemizin önemli doğal kaynakları, kıyılar, limanlar, ırmaklar, enerji üretimi ve dağıtımı, haberleşme hizmetleri, petrokimya sektörü ve demiryolu taşımacılığı gibi önemli alanlar kamunun mülkiyetinde ve demokratik yönetiminde bulunmalıdır. Kamu bankalarının yüksek oranda el değiştirmesi önlenmelidir.
“Özelleştirme nedeniyle işsiz kalan, sonra farklı statü ile kamuda istihdam edilen çalışanların mağduriyetleri giderilmelidir.”
Türk-İş Başkanlar Kurulu, 20. Genel Kurul’dan sonra, 7 Mart 2008 tarihinde yaptığı toplantısında Tekgıda-İş Sendikası’nın Tekel fabrikalarının özelleştirilmesine karşı yürüttüğü mücadeleyi desteklediğini açıkladı:
“Başkanlar Kurulumuz, Tek Gıda-İş Sendikamızın Tekel’de yürüttüğü özelleştirmeye karşı mücadelesini ve örgütlenme nedeniyle işten atılan Yörsan işçilerinin direnişini desteklemektedir. Başkanlar Kurulumuz, 15 Mart’ta Belediye-İş Sendikamızın Çarşamba’da yapacağı mitingi desteklemektedir.”
Şeker-İş Sendikası 25 Ekim 2008 tarihinde Ağrı’da şeker fabrikalarının özelleştirilmesine karşı Fabrikana Sahip Çık mitingi düzenledi. Türk-İş Genel Mali Sekreteri Ergün Atalay, bu mitingde yaptığı konuşmada şunları söyledi:
“Şeker işçisinin haklı mücadelesine destek vermek, sizlere sahip çıkmak için aranızdayım. Şeker fabrikalarının özelleştirilmemesi için bakanlarla görüşmeler yaptık. TBMM’de siyasi parti yöneticileriyle görüşmeler yaptık. Başbakan’a sesleniyorum. Bu alanı dolduran binlerce vatandaşımızın sesine kulak verin. Bu alanı dolduran işçinin, köylünün, emekçinin, işsizin sesini dinleyin. Bugüne kadar özelleştirmeleri yaptık da ne oldu? SEKA’nın fabrikaları ne oldu? Sümerbank ne oldu? Et-Balık Kurumu, Süt Endüstrisi ne oldu? Buralara yatırım mı yapıldı? İşsizlik mi önlendi? Hayır, değerli arkadaşlarım, hepsinin kapısına kilit vuruldu. IMF direktifleriyle hareket eden Özelleştirme İdaresi’nin bürokratlarının insafına terk edildi. Bölgemizin bu güzel ilini, Ağrımızı, Erciş’i, Muş’u kaderine terk etmeyin. Biz Türk-İş olarak Şeker-İş Sendikamızın ve şeker işçisinin sonuna kadar yanında olacağız. Bu mücadelede onları destekleyeceğiz.”
Türk-İş Başkanlar Kurulu, 28 Ekim 2008 günü yaptığı toplantısı sonrasında yayımladığı bildiride de özelleştirme politika ve uygulamalarından vazgeçilmesini talep etti:
“Özelleştirmeler, krizin etkisini Türkiye’de daha kuvvetli hissetmemizi beraberinde getirecektir. Başkanlar Kurulu, Hükümetten özelleştirme hatasına son vermesini, gündemde olan özelleştirmelerden vazgeçilmesini istemektedir.”
Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu, şeker fabrikalarının özelleştirilmesine tepki olarak 19 Kasım 2009 günü yaptığı basın toplantısında özelleştirme uygulamalarını ve sonuçlarını özetledi:
“Türkiye, yıllardan beri özelleştirme kıskacı altında bulunmaktadır. 1985-2009 yılları arasında 199 kuruluş özelleştirilmiş, bunlardan 125’i kapatılmıştır. En yoğun özelleştirme ise, AK Parti Hükümeti döneminde yapılmıştır. Özelleştirilen kurumların önce ve sonraki işçi sayıları incelendiğinde, 22 bin 424 işçi işten çıkarılmıştır. 4/C kapsamında çalışan işçi sayısı ise 18 bin 791’dir. 4/C kapsamında çalıştırılan sendika üyesi olamadığı gibi, tazminat hakları da bulunmamaktadır. Özelleştirme mağduru olarak tanımlanan işçiler, yılın 10 ayı ile sınırlı bir süre ve düşük ücretle güvencesiz bir şekilde çalıştırılmaktadır.
“IMF ve Dünya Bankası direktifleri doğrultusunda yapılan bu özelleştirmelerle, Türkiye’nin tarihi boyunca kanıyla, canıyla var ettiği tesisler yok pahasına elden çıkarılmış, özelleştirmeler getirdiği işsizleştirme ile birlikte toplumsal yaraların derinleşmesine yol açmış, elde edilen özelleştirme gelirleri ise, hiçbir yaraya merhem olamamıştır. (…)
“Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi durumunda ne olacağı geçmişte yaşanan örneklerden bilinmektedir. Bu fabrikaların büyük bir bölümü kapatılacaktır ve ülkemizin en köklü kurumlarından biri daha tarih olacaktır. Tabi işin en önemli boyutlarından biri, bu fabrikaların kapanması ile birlikte Türkiye’nin şeker ve şekerin yan ürünleri bakımından da dışa bağımlı bir ülke haline gelecek olmasıdır. Türkiye’yi kendi kaynaklarından mahrum bırakıp, kat kat pahalıya şeker ithal eder duruma getirmek, bu hükümet açısından övünülecek bir durum olmayacaktır. (…) Hükümet, Türkşeker özelleştirmesini durdurmalıdır. Bu, ülkemiz için bir ihtiyaç, bu tesislerde çalışan insanlarımız ve aileleri için de bir zarurettir.”
Türk-İş Yönetim Kurulu’nun 9 Aralık 2009 günlü açıklamasında da özelleştirmelere karşı direnen sendikaların mücadelesine destek verildi:
“Tekgıda-İş Sendikamızın örgütlü olduğu sigara fabrikalarını yabancı tekellere satan Hükümet, şimdi de işlevsiz hale getirdiği yaprak tütün işletmelerini kapatma sürecindedir. Bu işyerlerinde çalışan 12 bin işçimizin mağduriyeti ortadadır. Kapatma kararının ardından işçilerimiz, özlük haklarıyla birlikte başka kamu kuruluşlarında çalışmak istemekte, tıpkı Selüloz-İş Sendikamızın örgütlü olduğu Taşucu Kağıt İşletmeleri’nin kapatılması üzerine mağduriyet yaşayan işçilerimiz gibi, kendileri için öngörülen 4/C statüsünü kabul etmemektedir. Sayın Başbakan’ın bu süreçte Tekel işçilerine yönelik ‘Yatarak para kazanma dönemi bitti, yatan gider, üretmeyene para yok’ sözleri ise Türk-İş topluluğu tarafından öfke ve üzüntü ile karşılanmıştır. Sayın Başbakan bilmelidir ki, bu ülkede yatarak para kazananlar işçiler değildir ve Türk-İş Sayın Başbakan’ı ‘emeğe saygı’ya davet etmektedir.”
Türk-İş Başkanlar Kurulu 23 Aralık 2009 günü yaptığı toplantısı sonrasında yayımladığı bildiride de benzer konuları değerlendirdi:
“Türk-İş Başkanlar Kurulu, Tekel işçileri ile Taşucu Kağıt İşletmesi’nde çalışan işçilerin özlük hakları için; itfaiye işçilerinin işsizleştirmeye karşı; şeker işçilerinin özelleştirmeye karşı verdiği mücadele ile diğer tüm işçilerimizin çeşitli alanlarda verdikleri mücadeleyi Türk-İş’in mücadelesi olarak görmektedir.
“Türk-İş Başkanlar Kurulu işçilerin özlük haklarını yok eden 4/C uygulamasına şiddetle karşıdır ve bu uygulamaya son verilmesini talep etmektedir.
“Türk-İş Başkanlar Kurulu gündemdeki Şeker, Enerji ve Liman işletmelerinin özelleştirmelerinin durdurulmasını istemektedir.”
Türk-İş Başkanlar Kurulu 30 Aralık 2009 yaptığı toplantısı sonrasında yayımladığı bildiride de, Tekgıda-İş ve Şeker-İş Sendikalarının özelleştirme karşıtı mitinglerini desteklediğini açıkladı:
“Türk-İş Başkanlar Kurulu, Tekel işçilerinin ve itfaiye işçilerinin mücadelesi ile Şeker-İş Sendikamızın özelleştirmelere karşı düzenlediği mitingleri desteklemektedir.”
Türk-İş’in 21. Genel Kurulu 8-11 Aralık 2011 günleri Ankara’da toplandı. Genel kurulda kabul edilen kararlar arasında, özelleştirme karşıtı tavra ilişkin olanlar önemli bir yer tutuyordu:
“Yıllardır ısrarla devam edilen özelleştirme uygulamaları bütçe giderlerini karşılayan bir kaynak olarak görülmekten vazgeçilmeli, çalışanlar ve toplum üzerindeki olumsuz etkileri açıkça görülmüş bu uygulamalara son verilmelidir.
“Özelleştirmelerin iptali ile ilgili yargı kararları uygulanmalıdır. Özelleştirilmiş kuruluşların çalışır hale getirilmesi sağlanmalı, ekonomiye yeniden kazandırılmayan işletmeler kamulaştırılmalıdır.
“Stratejik özellikleri nedeniyle, ulusal savunma ile doğrudan ilgili sanayiler, ülkemizin önemli doğal kaynakları, kıyılar, limanlar, ırmaklar, enerji üretimi ve dağıtımı, haberleşme hizmetleri, petrokimya sektörü ve demiryolu taşımacılığı gibi önemli alanlar kamu mülkiyetinde ve demokratik yönetiminde bulunmalıdır. Kamu bankalarının el değiştirmesi önlenmelidir.
“Özelleştirme nedeniyle işsiz kalan, sonra farklı statü ile kamuda istihdam edilen çalışanların mağduriyetleri giderilmelidir.”
2012 yılının ilk aylarında bor madenlerinin özelleştirilmesi tartışmaları gündeme geldi. Türk-İş Yönetim Kurulu, bor madenlerinin özelleştirilmesi girişimine karşı 30 Mart 2012 tarihinde bir açıklama yaptı. Bor madenlerinin ülkemiz açısından öneminin ayrıntılı olarak ele alındığı bu açıklamanın sonunda bu konudaki talep dile getiriliyordu:
“Bor madenlerimizin kamu eliyle işletilmesi sürdürülmelidir. Türk-İş Hükümeti, ilgili kanun değişikliğinden vazgeçilmeye ya da maddeyi endişeleri giderecek şekilde yeniden düzenlemeye çağırmaktadır.”
24 Ocak 2014 tarihinde Özelleştirme Hayır Yürüyüşü düzenlendi. Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay, bu eylemde yaptığı konuşmada Türk-İş’in özelleştirme karşıtı çizgisini vurguladı:
“Muğla’daki Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy termik santralleri ile kömür ocaklarının özelleştirilmesine tepki için Muğla’dan yola çıkarak Ankara’ya gelmek isteyen işçilerin güvenlik güçleri tarafından il dışına çıkmalarına izin verilmemesini, hak arayanlara yönelik bir baskı aracı olarak görüyoruz. (…)
“Eylem, anayasal bir haktır. Bu hakkımızı hiç kimse, sizin eyleminizi doğru bulmuyoruz, diye, engellememelidir. (…)
“Herkes şunu çok iyi anlamalı, biz bu hükümete özelleştirmeleri yaptırmayacağız. İşçi hareketinin birçok problemi varken bu işlerle uğraşan hükümete sandıkta hesap sormak sizin de bizim de boynumuzun borcu. Mücadelenizin yanında olmaya devam edeceğiz.”
Türk-İş Başkanlar Kurulu 5 Haziran 2014 günü yaptığı toplantısının ardından yayımladığı bildiride özelleştirmelerin durdurulmasını tekrar istedi:
“Türk-İş Başkanlar Kurulu, başta Yatağan enerji santralleri ile madenler olmak üzere özelleştirmenin durdurulmasını talep etmektedir.”
Türk-İş Başkanlar Kurulu 12 Haziran 2014 günü yaptığı toplantısında yayımladığı bildiride, Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy’de Türkiye Maden-İş ve Tes-İş üyesi işçilerin verdiği özelleştirme karşıtı mücadeleyi destekledi ve eylem kararlarını açıkladı:
“Türk-İş Başkanlar Kurulu, yaklaşık bir hafta sonra olağanüstü toplanarak; Yatağan, Yeniköy, Kemerköy termik santralleri ve bu santrallere kömür veren sahaların özelleştirilmesi girişimleri ile Türkiye Maden-İş ve Tes-İş sendikalarımız ve üyesi işçilerin yürüttüğü direnişi, burada yaşanabilecek yeni Soma facialarını önlemek adına yapılması gerekenleri, Soma faciası sonrası yaşanan gelişmeleri ve gelinen son durumu değerlendirmiştir.
“Yıllardır ısrarla devam edilen özelleştirme uygulamalarının çalışanlar ve toplum üzerindeki olumsuz etkileri açıkça ortaya çıkmıştır. Kamu zararını sona erdirmek, kamuya gelir sağlamak gerekçesiyle zaten kamu sermayesine sahip işletmelerin özelleştirme yoluyla bazı sermaye kesimlerine satılması telafi edilmez sonuçlara yol açmıştır. Bu uygulamalara son verilmelidir. Dünyada gelişmiş ülkelerin geri dönüp kamulaştırma yapmaktadır. Özelleştirme ve taşeron uygulamaları konusunda alınan yargı kararları titizlikle yerine getirilmelidir. (…)
“Yatağan işçisi, haklı uyarılarını ve taleplerini duyurmak kararlılığı içinde mücadelesini aylardır sürdürmektedir. Yatağan işçilerinin örgütlü olduğu Türkiye Maden-İş ve Tes-İş Sendikaları Yöneticilerinin birlikte oluşturup Türk-İş Başkanlar Kuruluna sunduğu eylem planı değerlendirilmiş ve aynen kabul edilmiştir.
“Türk-İş Başkanlar Kurulu, Yatağan işçilerinin işine ve işyerine sahip çıkma eyleminin yanındadır ve kararlılıkla desteklemektedir.
“Buna göre:
“Başkanlar Kurulu toplantısının hemen ardından, tüm üyeler ve Konfederasyonumuz önünde eylemini sürdüren işçilerle birlikte Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’na yürünecek ve kitlesel basın toplantısı ile alınan kararlar açıklanacaktır.
“16 Haziran 2014 Pazartesi günü, Türkiye Maden-İş ve Tes-İş Sendikalarının örgütlü bulunduğu tüm işyerlerinde işçiler, üretimden gelen güçlerini kullanarak 1 gün işi durduracaklardır.
“17 Haziran 2014 Salı günü, Konfederasyonumuzun örgütlü bulunduğu tüm işyerlerinde işçiler, üretimden gelen güçlerini 2 saat çalışmayarak kullanacaklardır.
“18 Haziran 2014 Çarşamba günü, 81 ildeki AKP İl Başkanlıklarına yürüyüş yapılacak, düzenlenecek kitlesel basın toplantısının ardından 1 saat oturma eylemi yapılacaktır.”
Türk-İş, 12 Haziran 2004 tarihli Başkanlar Kurulu toplantısında alınan karar doğrultusunda gerçekleştirilecek özelleştirmelere karşı iki saatlik iş bırakma eylemi konusunda 17 Haziran 2014 tarihinde bir açıklama yaptı. Bu açıklamada şunları belirtti:
“Bugün; ülkemizde bir yağma ve talana dönüşen özelleştirmelere karşı, Yatağan, Kemerköy, Yeniköy termik santrallerinin ve kömür ocaklarının özelleştirilmesine karşı, Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun aldığı karar gereğince iki saatlik çalışmama hakkımızı kullanıyoruz.
“Bu mücadele yeni değildir. Biz bu mücadeleyi 20 yıldır veriyoruz. 20 yıldır anlatmaya çalışıyoruz. Özelleştirmeye karşı mücadele, Türkiye işçi sınıfının onur savaşıdır. Varlık savaşıdır. Çok direndik, çok mücadele ettik, ancak ne yazık ki bu yağmaya, talana engel olamadık.
“Bu özelleştirmeler doğru değildir, kamu kurumlarının yok pahasına satmayın, dedik, bizi dinlemediler. Bu kurumlar yağmalanmak isteniyor, yok edilmek isteniyor, dedik, dinlemediler. Bu kurumlar peşkeş çekiliyor, birileri bundan rant elde ediyor, dedik, dinlemediler. Bağırdık, çağırdık, direndik, eylem yaptık, yine dinlemediler.
“Özelleştirmeye karşı çıkanları neredeyse vatan haini ilan ettiler, düşman ilan ettiler. Özelleştirmeyi sihirli bir değnek gibi takdim ettiler. (…)
“Özelleştirme yağma demektir, talan demektir, rant demektir. Biz bunları 20 yıldır söylüyoruz, ama gözleri ranttan başka bir şey görmeyenler bizi dinlemedi. Özelleştirmeye karşı direnen sendikalar topluma hedef gösterildi. Sendikalar, sendikacılar yıpratılmak istendi. Sendikal hareketi etkisizleştirdiler, kamu kuruluşlarını yerli ve yabancı sermayeye, yandaşlara peşkeş çektiler. (…)
“Bugün Türkiye işçi sınıfı bir kez daha ayaktadır.
“Başta özelleştirmeler olmak üzere, kayıt dışılığa, alt işveren (taşeron) uygulamalarına, 4/b, 4/c gibi istisnai istihdam türlerinin yaygınlaşmasına, asgari ücretin sefalet ücreti olmasına, düşük ücret politikasına, özel istihdam büroları aracığıyla kiralık işçilik uygulamasına, kıdem tazminatının kaldırılmak istenmesine, esnek, kuralsız ve güvencesiz çalışmanın her türlüsüne, iş cinayetlerine, işsizlik fonunun amacı dışında kullanılmasına, sendikasızlaştırmaya ve işten atılmalara karşı mücadelemizi yükseltmek, sesimizi duyurmak için buradayız. Bu sorunlarımız çözülmezse yarın yine burada olacağız. Bugün yüzlerle, binlerle geldik, yarın on binlerle, yüz binlerle geleceğiz.”
Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun 13 Ekim 2014 günlü toplantısının sonrasında yayımlanan bildiride de özelleştirme konusu önemli bir yer tutuyordu:
“Küresel ekonomik kriz şartlarında ara verilen özelleştirme uygulamalarına önümüzdeki dönem hız verileceği görülmektedir. Özelleştirmenin yanlışlığı günümüzde açıkça ortaya çıkmıştır. Dünyada yaşanan ekonomik kriz sonrası birçok ülkede özelleştirme politikaları terk edilmiş, yeniden kamulaştırma yapılmaktadır. Ülkede ve özellikle doğu-güneydoğu bölgesinde özelleştirilen/tasfiye edilen kamu işletmelerinin yol açtığı boşluk, tüm teşviklere rağmen, giderilememiştir. Şimdiye kadar yapılan özelleştirmelerin ülkeye ve çalışanlara bir faydası olmamıştır. İşçilerin bu konudaki talep ve beklentileri dikkate alınmalı, özelleştirmeyle ilgili yargı kararlar, Anayasa mahkemesinin de kararı dikkate alınarak, titizlikle yerine getirilmelidir.”
Türk-İş’in 3-6 Aralık 2015 günleri toplanan 22. Genel Kurulu’nda alınan kararlar arasında özelleştirmeye ilişkin eleştiri ve öneriler de yer alıyordu:
“Yıllardır ısrarla devam edilen özelleştirme uygulamaları bütçe giderlerini karşılayan bir kaynak olarak görülmekten vazgeçilmeli, çalışanlar ve toplum üzerindeki olumsuz etkileri açıkça görülmüş bu uygulamalara son verilmelidir.
“Özelleştirmelerin iptali ile ilgili yargı kararları uygulanmalıdır. Özelleştirilmiş kuruluşların çalışır hale getirilmesi sağlanmalı, ekonomiye yeniden kazandırılmayan işletmeler kamulaştırılmalıdır.
“Stratejik özellikleri nedeniyle, ulusal savunma ile doğrudan ilgili sanayiler, ülkemizin önemli doğal kaynakları, kıyılar, limanlar, ırmaklar, enerji üretimi ve dağıtımı, haberleşme hizmetleri, petrokimya sektörü ve demiryolu taşımacılığı gibi önemli alanlar kamunun mülkiyetinde ve demokratik yönetiminde bulunmalıdır. Kamu bankalarının el değiştirmesi önlenmelidir.
“Özelleştirme nedeniyle işsiz kalan, sonra farklı statü ile kamuda istihdam edilen çalışanların mağduriyetleri giderilmelidir.”
Türk-İş Yönetim Kurulu’nun 23 Şubat 2018 günlü toplantısı sonrasında yayımlanan bildiride özelleştirme konusu yeniden gündeme getirildi:
“Bugün taşıdığı anlam itibariyle özelleştirme, iktisadi teşebbüslerin mülkiyet ve yönetiminin özel kesime devrinin ötesinde, ulusal ekonomi içerisinde kamu payını azaltmakta, kamunun görev ve işlevlerini daraltacak her türlü uygulama olmaktadır. (…)
“Özelleştirmenin ülke gündemine girdiği tarihten bu yana işçi kesimi olarak yapılan eleştirilerde Türkiye gerçeği ön planda tutulmuş, ülke ekonomisi ve çalışanlar açısından özelleştirmenin doğuracağı sakıncalara dikkat çekilmiştir. Özelleştirmenin çözüm olmadığı, ileri sürülen gerekçelerin geçerli olmadığı yaşanan süreç içinde ortaya net olarak çıkmıştır. (…)
“Bu doğrultuda Türkşeker fabrikalarının özelleştirme sürecinden acilen çıkarılması; üretici, çalışan ve kamunun yer aldığı bir yapılanma modeli içerisinde teknolojik yönden güçlendirilmesi, insan kaynağı açısından takviye edilmesi, destek ve teşvikler konusunda sektöre -dünyada olduğu gibi- özel önem verilmesi gerekmektedir.”
Türk-İş Başkanlar Kurulu 27 Şubat 2018 günlü toplantısı sonrasında yayımladığı bildiride de aynı konuya değindi:
“Ülkemizin jeopolitik ve stratejik bakımdan önemi, bölgesel gelişmeler çerçevesinde günümüzde daha belirgin olmaktadır. Yerli ve milli ekonominin kazanımları, ekonomik bağımsızlığın önemi, devletin hafızasında ve milletinin vicdanında karşılığını bulmaktadır. İçinde bulunduğumuz şartlarda, Türkşeker kapsamındaki 14 fabrikanın özelleştirilmesi için ihale sürecinin başlatılması, geçmiş özelleştirme uygulamalarının sonuçları da dikkate alındığında, doğru bir politik tercih olmamaktadır.(…)
“Türk-İş Başkanlar Kurulu, şeker fabrikalarının özelleştirme sürecinden çıkarılması için Şeker-İş Sendikası ile sektör üreticileri tarafından sürdürülen mücadeleyi desteklemekte, bu kapsamda her türlü katkıyı vermektedir.”
Türk-İş Başkanlar Kurulu 13 Nisan 2018 günü yaptığı toplantısında da şeker fabrikalarının özelleştirilme girişimini ele aldı ve toplantı sonrasında yayımladığı bildiride şeker fabrikalarının özelleştirilmesinin çeşitli açılardan yaratacağı sorunlara dikkat çekti:
“Şeker sanayiinin ülke ekonomisine, tarımsal üretime, istihdama ve sosyal hayata katkısı vardır. Vatandaşın sağlığını doğrudan ilgilendirmektedir. Yabancı tekellerin yürüttüğü lobi faaliyetleri sonucunda iç pazarın nişasta bazlı şekerler ile yüksek yoğunluktaki tatlandırıcıların hakimiyetine geçmesine fırsat verilmemelidir. 14 şeker fabrikasının özelleştirilmesinden vazgeçilmelidir. Bu kuruluşların özelleştirilmesi değil, yeniden yapılandırılması gerekmektedir.
“Türk-İş Başkanlar Kurulu, şeker fabrikalarının özelleştirilmemesi için milyonlarca vatandaşımızın imzalarıyla ortaya koydukları iradeye, işçisinden esnafına, siyasi parti temsilcilerinden milletvekillerine, çiftçisinden emeklisine, emek dostlarının gösterdiği dayanışmaya ve karşı duruşa saygı gösterilmesini talep etmektedir. Şeker-İş Sendikasının sektör üreticileri ile birlikte sürdürdüğü mücadeleyi desteklemektedir. Bugün Etimesgut Şeker Fabrikası önünde şeker fabrikalarının özelleştirilmesine yönelik ortak kitlesel basın açıklamasına tam olarak katılım sağlamıştır.”
Türk-İş Başkanlar Kurulu 23 Ocak 2019 günü yaptığı toplantısı sonrasında yayımladığı bildiride bu tarihe kadarki özelleştirme uygulamalarının olumsuzluklarını dile getirdi ve Tank Palet Fabrikası’nın özelleştirilme girişimine karşı çıktı:
“Cumhurbaşkanlığının 481 sayılı kararıyla Sakarya’da Tank Palet Fabrikası olarak bilinen 1. Ana Bakım fabrika Müdürlüğü özelleştirme kapsam ve programına alınmıştır. Milli bir kuruluşumuz, savunma sanayiimizin önemli bir işyeri için alınan karar yeniden değerlendirilmelidir.
“Özelleştirmenin ülke gündemine girdiği tarihten bu yana işçi kesimi olarak yapılan eleştirilerde her zaman Türkiye gerçeği ön planda tutulmuş, ülke ekonomisi ve çalışanlar açısından özelleştirmenin doğuracağı sakıncalara dikkat çekilmiştir. Özelleştirme uygulamalarının kamuoyuna sunulduğu gibi ekonomide olumlu sonuçlara yol açmadığı yaşanan gelişmelerle ortaya çıkmıştır. Türk Telekom, SEKA, Şeker Fabrikaları bunun gencel ve somut örneğidir. Yerli ve milli üretim, kendi kaynaklarımıza dayalı sürdürülebilir büyüme, ekonomik bağımsızlığımız için vazgeçilmezdir.”