Emeğin Gücü, Emekçinin Yanındayız...
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
10 Nisan 2023
TÜRK-İŞ’TEKİ SOSYAL DEMOKRAT SENDİKACILARIN 12’LER RAPORU (1971)

Türk-İş’e bağlı 12 sendika ve federasyonun yöneticileri, 1971 yılı Ocak ayında hazırlanan ve Türk-İş’e sunulan 4’ler Raporu’ndan sonra, 1971 yılı Temmuz ayında Sosyal Demokrat Düzen, İlkeler, Amaçlar, Yöntem başlıklı yeni bir rapor hazırladılar. Bu rapor önce kamuoyuna açıklandı, ardından 9 Temmuz 1971 günü Türk-İş Yönetim Kurulu toplantısına sunuldu.

TÜRK-İŞ’TEKİ SOSYAL DEMOKRAT SENDİKACILARIN 12’LER RAPORU (1971)

TEKGIDA-İŞ SENDİKA AKADEMİSİ

Bu raporun ilginç özelliklerinden biri, “sosyal demokrat” kimliğine açıkça sahip çıkılmasıdır; çünkü bu tarihten önce  “sosyal demokrasi” anlayış ve kavramı Türkiye’de  Atatürk’ün ve CHP’nin sahiplendiği bir nitelik değildi.

ATATÜRK VE SOSYAL DEMOKRASİ

Mustafa Kemal Paşa 1920’li yıllarda Avrupa’da gündemde olan sosyal demokrasinin niteliğini kavramış bir kişiydi. Bu nedenle kendisini hiçbir zaman “sosyal demokrat” olarak nitelendirmedi. “Sosyal Demokrat Fırkası”na da izin vermedi.

İstanbul’da 23 Aralık 1918 tarihinde Sosyal Demokrat Fırkası kuruldu. Partinin önderi Dr.Hasan Rıza idi. Partinin genel sekreteri, Yorgi Zaferaki isimli bir Rum’du. Parti, ABD Devlet Başkanı Wilson’un emperyalist çıkarları koruyan ilkelerine bağlı olduğunu açıklıyordu. Sosyal Demokrat Fırkası’nın 1922 yılında dağıldığı ve büyük olasılıkla kapatıldığı biliniyor.

Dr.Hasan Rıza, 1924 yılında Sosyal Demokrat Fırkası’nı yeniden kurmak istedi. Bakanlar Kurulu’nun 13 Mayıs 1925 tarihli kararında, Sosyal Demokrat Fırkası’nın geçmişte yasaklandığı ve yeniden faaliyete geçmesine izin verilmediği belirtiliyordu. Bu Bakanlar Kurulu kararında Gazi Mustafa Kemal’in de imzası bulunmaktadır.

Bakanlar Kurulu kararında şöyle deniyordu:

“Mevzuat ve hali hazır kanunlarımızın esasına aykırılık ve memleketin emniyet ve asayişini ihlale cüret ve muzır maksatlar ve yasaklananların takibi gibi sebeplerden dolayı fesh edilen her hangi bir fırkanın, tekrar aynı unvan ve maksat ile kurulup gelişmesi, memleket idare ve siyasetine ters olduğundan evvelce fesh olunmuş ve tekrar tesis ve ihyası için tesis edenler tarafından müracaat edilmiş Sosyal Demokrat Fırka’nın yeniden teşkili men edilmiştir.” (İleri, Hasan, Türkiye’de Sosyal Demokrasi, 1908-1998, s.44-45)

Hasan Rıza 31 Mayıs 1926’da Sosyalist Enternasyonal’e bir mektup gönderdi. Para yardımı talebinde bulundu.

Hasan Rıza 1930 yılında Sosyal Demokrat Fırkası’nı kurmak için yeniden izin istedi. Kendisine yine izin verilmedi.

Atatürk, Türkiye’de Sosyal Demokrat Parti kurdurtmadı.

12 EYLÜL 1980 DARBESİ ÖNCESİNDE CHP VE SOSYAL DEMOKRASİ

Genellikle zannedildiğinin aksine, 12 Eylül 1980 Darbesi öncesinin CHP’si “sosyal demokrat” değildi; CHP’nin bu dönemde sosyal demokrasi düşüncesini benimsediğini gösteren belge yoktur.

26 Nisan 1946 tarihinde Cemil Alpay, Sadık Acarlı, Mustafa Yıldız ve Yakup Savaş tarafından Türk Sosyal Demokrat Partisi kuruldu. Ancak Cemil Alpay’ın ölümünden sonra bu parti 1951 yılında kapandı.

Emekli General Sıtkı Ulay ve Alaattin Tiritoğlu 21 Eylül 1964 tarihinde Sosyal Demokrat Parti’yi kurdular. Bu parti de 11 Aralık 1965 tarihinde kendisini feshederek CHP’ye katıldı.

CHP 1965 yılında “ortanın solu” kavramını kullanmaya başladı.

İsmet İnönü, 1965 milletvekili genel seçimleri öncesinde, 29.7.1965 günü şunları söyledi: “CHP, bünyesi itibariyle devletçi bir partidir ve bu sıfatla elbette ortanın solunda bir anlayıştadır.”

İsmet İnönü 28.4.1967 günü toplanan CHP IV.Olağanüstü Kurultayı’nı açarken yaptığı konuşmada şunları söyledi:

“Cumhuriyet Halk Partisinin, sağın karşısında olduğu bellidir. Biz, devrimleri yapan partiyiz. Fakat Cumhuriyet Halk Partisi, aynı zamanda aşırı solun, yani komünistliğin bugünkü yaşayış düzeni içinde karşısına çıkacak tek emniyet duvarıdır. Kısa zamanda anlaşılmıştır ki, en az aşırı sağcılar kadar aşırı solcular, Cumhuriyet Halk Partisinin Ortanın Solu politikası karşısında gerçekten telaşlıdırlar.”

Bu dönemde CHP belgelerinde “sosyal demokrasi” kavramı önemli bir yer tutmuyordu.

CHP Genel Sekreteri Bülent Ecevit’in 1966 yılında yayımlanan Ortanın Solu kitabında (s.42)  sosyal demokrasi konusunda şu ilginç tanım yer alıyordu: “Demokrasinin, özellikle Türkiye’de demokrasinin, biçimsel demokrasi değil, yalnız siyasal demokrasi değil, aynı zaman sosyal temele dayanan, sosyal özü bulunan bir demokrasi olması neden gereklidir?”

CHP’nin 18.10.1968 günü toplanan 19. Kurultayı’na sunulan Parti Meclisi Raporu’nda (s.49) şu değerlendirme yer alıyordu:

“Bu arada, ortanın solu tutumunu benimseyen gençlik toplulukları ise, kendi girişimleriyle, örgütlenmeğe başladılar. Bunlardan birçoğu, ‘Sosyal Demokrasi Derneği’ adını aldılar. Sosyal Demokrasi Derneklerinin ve genellikle ortanın solunda gençlerin Türk gençlik hareketlerindeki olumlu etkisi, şimdiden kendini göstermektedir.”

Raporun arka kapağındaki sloganlar şöyleydi: “Ortanın solu, insanlık yolu. Ortanın solunda düzen değişikliği Anayasa gereği. Sağda servet, aşırı solda devlet, ortanın solunda halk egemendir. Ortanın solu insanı, özgür insandır.”

CHP’nin 1969 Milletvekili Genel Seçimi bildirgesinin adı şöyleydi: İnsanca bir Düzen Kurmak İçin Halktan Yetki İstiyoruz; CHP’nin Düzen Değişikliği Programı. Bildirgede tüm bölümlerde “ortanın solu” anlayışı yer alıyordu. Atatürkçülük veya Kemalizm’den söz edilmiyordu.

Bülent Ecevit, 11 Kasım 1969 günü Ankara’da Sosyal Demokrasi Dernekleri Federasyonu tarafından düzenlenen Atatürk’ü anma toplantısında bir konuşma yaptı. Bu konuşma daha sonra genişletilerek, 1970 yılında yayımlandı: Atatürk ve Devrimcilik. Bu kitapta da sosyal demokrasiye değinilmiyor.

CHP’nin 1973 milletvekili genel seçimi bildirgesi, Ak Günlere başlığını taşıyordu. Sosyal demokrasi anlayışı bu metinde de yoktu.

CHP’nin 27-30 Kasım 1976 günleri toplanan 23. Kurultayı’nda kabul edilen Program’da “demokratik sol” vurgusu vardı. İlk sayfada “Cumhuriyet Halk Partisi Demokratik Sol bir siyasal partidir” deniyordu. Tüm metinde bu anlayış hakimdi.

12 Eylül 1980 Darbesi öncesinin CHP’si sosyal demokrat değildi. Kemalizm söyleminden kopunca “ortanın solu” ve ardından “demokratik sol” geliştirilmişti.

“SOSYAL DEMOKRAT SENDİKACILAR”IN ORTAYA ÇIKIŞI”

1971 yılında bazı sendikacıların kendilerini “sosyal demokrat” olarak nitelendirmiş olmaları, bu açıdan çok ilginçtir.

Türk-İş yönetimine muhalif sendikaların bir bölümü, Türk-İş’in 1966 ve 1968 genel kurullarında kabul edilen 24 ilkenin “sosyal demokrasi” olduğunu ileri sürerek bir kampanya başlattılar. Türk-İş’e bağlı 12 sendika ve federasyon “Türk İşçi Hareketi İçin Sosyal Demokrat Düzen, İlkeler, Amaçlar, Yöntem” başlıklı bir rapor hazırladı. Rapor önce teksir makinesiyle çoğaltıldı ve ardından kitap olarak bastırıldı: Besin-İş, DYF-İŞ, Genel-İş, Ges-İş, Kristal-İş, Petrol-İş, Sağlık-İş, Tez Büro-İş, Türk Deniz Ulaş-İş, Türk Harb-İş, T.Oleyis, YOL-İŞ, Türk İşçi Hareketi İçin Sosyal Demokrat Düzen, İlkeler, Amaçlar, Yöntem, Ankara, 1971.

Bu raporun Mustafa Şükrü Koç tarafından yazıldığı belirtilmektedir. Şükrü Koç’un Özgür İnsan Dergisi’nde yayımlanan “Türk Sendikacılığının Darboğazları” yazısının tanıtımında şöyle denmektedir: “Yazarın eğitimle ilgili üç eseri, Sosyal Demokrat Düzen adında sendikalarla ilgili bir eseri vardır.” (Özgür İnsan, Şubat 1973, No.9, s.45) Şükrü Koç, 1961-1965, 1965-1969 ve 1973-1977 dönemlerinde CHP listesinden Aydın milletvekili olarak TBMM’de görev yaptı. 1961-1965 döneminde ayrıca Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonu’nun genel başkanıydı. 1969 yılından itibaren de Abdullah Baştürk’ün genel başkanlığını yaptığı Genel-İş Sendikası’nda uzman olarak çalıştı.

Türk-İş Yönetim Kurulu’nun 9 Temmuz 1971 günlü toplantısında ele alınması önerilen rapor, bu toplantı öncesinde basına verildi. Bunun üzerine Türk-İş Genel Sekreteri Halil Tunç bu tavrı eleştiren bir açıklama yaptı. Açıklamanın bazı bölümleri aşağıda sunulmaktadır:

“Yönetim Kurulumuza sunulmak üzere bir rapor hazırlandığını ve bu raporun esaslarını basınımızdan öğrendim. Bu konuda bize resmen hiçbir şey intikal etmiş değildir.

“Ekonomik ve politik bir buhran içinde bulunan yurdumuzun bugünkü ortalama gelmesinin nedenleri, bazı çevrelerce çabuk unutulmuşa benzemekte ve ideolojik tartışma ve çatışmalara yol açmış, yurdu buhrana sürüklemiş kavram ve sloganlar kargaşası bu defa da işçi hareketi bünyesinde sürdürülmek istenmektedir.

“Kesinlikle iddia edebiliriz ki, bazı çevreler, öğrenci hareketi üzerinde oynadıkları oyunu, bu defa da işçi hareketi üzerinde oynamak için teşebbüse geçmişler ve sendikalarımız yöneticilerinin kökünde yurt sevgisi yatan iyi niyetlerinden yararlanma yolunu denemeye kalkışmışlardır. (…)

“Türk-İş’in uyguladığı partilerüstü politika bir ilke değil, sadece, İşçi Hareketinin bugüne kadar bütünlüğünü korumayı sağlamış gerçekçi bir tutumdur. Ve hemen belirtmek gerekir ki, bugüne kadar, partilerüstü politika uygulamasının benimsenmiş olması, Türk-İş’in bundan sonra da daima aynı uygulama içinde olacağı anlamını taşımamaktadır. Önemli olan, yurdumuzun içinde bulunduğu koşulları gerçekçi şekilde tesbit etmek, Türk İşçi Hareketinin bütünlüğünü ve çıkarlarını en iyi şekilde koruyacak uygulama içinde bulunmaktır.

“Türkiye’nin bugüne gelmesinde siyasal partilerimizin düştükleri kısır çekişmelerin rolünü inkar etmek mümkün değildir. Bu çekişmelerden kendini uzak tutmayı bilmiş Türk İşçi Hareketini hele bugünkü ortamda, bu çekişmelerin tam ortasına itmek, herhalde yurt çıkarlarıyla bağdaşan bir tutum olmayacaktır.

“Türk İşçi Hareketinin yeni modellere ihtiyacı yoktur. Türk Sendikacılığı Atatürk’çülüğü bir metod olarak benimsemiş ve bu yolda hareketle, 24 ilkesini gerçekleştirmeyi kendisine hedef almıştır. Bunun dışındaki her türlü davranış, İşçi Hareketinin bütünlüğüne, dolayısıyla da yurt çıkarlarına aykırı düşecektir.

“Sendikacılar kendi hedeflerini, kendi ilkelerini kendileri tesbit ederler. Kamuoyuna açıklanan raporun, kişilikleri ve düşünce tarzlarını yakından bildiğimiz, Şükrü Koç, Osman Koçtürk gibi, işçi hareketi dışındaki kişilerce hazırlanmış olması, Türk İşçi Hareketine dışardan müdahale çabalarını bir kere daha gün ışığına çıkarmıştır.

“Bilinmelidir ki, Türk İşçi Hareketi, bünyesi dışında hiç kimsenin yol göstericiliğine muhtaç değildir; kendi yolunu kendisi çizecek, kendi yönetimini kendisi tayin edecek bilinçtedir.” (Türk-İş, 9uncu Genel Kurul Çalışma Raporu, Ankara, 28 Mayıs 1973, Yay.No.77, Ankara, 1973, s.274-276)

Bu açıklamaya yanıt, Genel-İş Genel Başkanı Abdullah Baştürk ve Yol-İş Federasyonu Genel Sekreteri Rafet Altun imzasıyla geldi. 12 sendika ve federasyon adına yapılan açıklamada şöyle deniyordu:

“12 sendika ve federasyon yöneticisinin hazırlayıp Türk-İş Yönetim Kuruluna sundukları rapordan çaresiz bir panik ve telaşa kapılan Halil Tunç, basına verdiği son bültenle kendi çelişkileri ve çıkmazlarının sorumluluğunu Türk İşçi Hareketiyle paylaşmak gibi bir gaflete düşmüştür. (…)

“Türk-İş’in 24 Temel İlkesinin kabulünden bu yana hiçbir ciddi uygulama teşebbüsüne girmeyen Genel Sekreter Tunç, bu dev kuruluşa yürekten bağlı Türk İşçilerini daha fazla oyalayamayacağını bilmelidir.

“İhmaller, savsaklamalar, aldatmacalar ve oportünist beyanlar içinde bunalanlar, 12 sendika ve federasyon yöneticisinin hazırlayıp sunduğu bu rapor üzerinde koparmak istedikleri demagoji fırtınasının iflas ettiğini göreceklerdir

“Türk İşçi Hareketi, ne Halil Tunç’un ne de başka birisinin çıkarcı vesayeti ve sömürücü ipoteği altına girmeyecektir.” (Türk-İş,1973;276-278)

Türk-İş Yönetim Kurulu’nun 9 Temmuz 1971 günlü toplantısında 12’ler Raporu, aşağıdaki konuşmayla sunuldu:

“12 Sendika ve Federasyon yöneticisi tarafından hazırlanan raporun Türk-İş Yönetim Kurulu’na sunuluşu” (9 Temmuz 1971)

“Üç yıl önce Türk-İş Genel Kurulunca kabul edilip, gerçekleştirilmesi için, tüm Türk İşçi Hareketinin görevli ve sorumlu kılındığı 24 ilkenin ilk dört maddesi, bugün huzurlarınıza sunduğumuz 378 sahifelik raporun gerekçesini teşkil etmektedir.

“Bir kez daha ve kısaca özetleyeceğimiz bu dört madde Türk-İş Yöneticileri olarak, hepimizin şimdiye kadar yapmamız gereken çalışmaları şöyle tesbit etmektedir:

“1. Hızlı, dengeli bir sosyal ve ekonomik kalkınmayı sağlayıcı ve tüm toplum sorunlarını kapsayıcı çalışmalar yapmak,

“2. Anayasanın tümünün uygulanması, özellikle de temel ekonomik ve sosyal hak ve özgürlüklerin gerçekleştirilmesi için iktidar ve muhalefet partileri üzerinde kendi ağırlığını bir etkileyici güç olarak kullanmak,

“3. Anayasal düzene karşı bütün akımlarla, özellikle de demokratik düzen ve Atatürk devrimlerini tahribe yeltenecek her türlü sosyal hastalıklarla mücadele etmek,

“4. Türk İşçi Hareketi için, Anayasa’da tanınan sosyal ve ekonomik hakların tam bir özgürlük içinde kullanılmasını mümkün kılacak ortamın yaratılmasında, siyasal güçlerin uyarılmasıyla birlikte, temelde, bu hak ve özgürlükleri kullanmanın en sağlıklı yolu olan, bilincin yaratılması için, Türk işçilerini ve geniş halk tabakalarını kapsamlı ve yaygın bir eğitim sürecinden geçirmek.

“Bu temel görüşlerin uygulama alanına konulabilmesi için, Türk İşçi Hareketinin, yoğun ve ciddi bir çalışma döneminden geçmesi gerekirdi. Ancak, böyle bir çalışma sonundadır ki, ilkelerimizin geride kalan 20’sinin muhtevası, metodu, yön ve yöntemi belirlenip ortaya çıkacak, soyut ve kavram halinde yazılı bulunan fikirler, somut ve organik birer yaşantının konuları olarak ortaya çıkacaktı.

“Bunun için de, önce, Türk ekonomisinin ve toplumsal hayatının bütün sorunlarını, hem işçiler, köylüler, küçük esnaf ve sanatkarlar, hem de devlet yönetiminde görev almış kadrolar bakımından, belirgin, keskin ve açık çizgiler halinde, yağın yığın gözlerimizin önüne dökülmesi, gerekli eleştirilerden geçirilerek, sıhhatli bir teşhise kavuşturulması lazımdı.

“Biz de, bu raporumuzu hazırlarken, böyle bir metodoloji uyguladık. Önce, Türk-İş’in 24 ilkesini ortaya koyduk. Bu ilkelerin ışığı altında, ülkemizin bugünkü sorunlarını birer birer inceleyip, durum yargılaması yaptık.

“Daha sonra, dar ve kısır fikir tartışmalarına saplanıp kalmamak, kanılarımızı kişiselleştirmemek için, sosyal ve ekonomik sorunları Türkiye’ye benzeyen gelişmiş ya da azgelişmiş bütün ülkelerin kalkınma çabalarını, modellerini ve ulaştıkları sonuçları değerlendirmeye çalıştık.

“Özellikle, kapitalist ve sosyalist yöntemlerin kendi ülkeleri için uyguladıkları metodları birer birer objektif biçimde tartışarak, Türkiye için geçerli ve isabetli olamayacaklarını ortaya koyduk. Bu çalışmalar yapılırken, hiçbir dogmatik doktriner görüşten hareket edilmemiş, tamamen, ulusal koşullarımız ve pragmatik metodlar göz önünde tutulmuştur.

“Vardığımız sonuç şu olmuştur ki, Türkiye’nin, hem kısa zamanda, hızla kalkınması, hem de bu kalkınmanın, sosyal ve ekonomik sorunlarının tüm halkımız, özellikle de, işçilerimiz, köylülerimiz, dar gelirli tabakalarımız yönünden adaletli bir düzen içinde gerçekleşmesi gerekmektedir. Milli stratejimizi böylece tesbit ettikten sonra, adım adım, bütün sorunlarımız üzerine eğildik.

“Yüz elli yıldır niçin, çeşitli siyasal iktidarlar, monarşik ve demokratik Cumhuriyet yönetimlerine rağmen, hâlâ bu kadar çok sorunla karşı karşıya bırakıldığımızın nedenlerini araştırmaya çalıştık. Gördük ki, 1839’dan bu yana, Türkiye’nin yönetimine katılanların ihanetlerinden, toplumu kalkındırmak istemeyişlerinden çok, bilgisizliklerden, yöntemsizlikten, ulusal koşullarımız yerine, taklitçi ve yüzeysel tedbir aramak gibi hatalardan ötürü ülkeyi çıkmazlara sokmuşlardır. Bunun gerçek nedeni de, yönetime, iktidara, halk kitlelerinin, işçisinden köylüsüne, esnafından sanatkarına kadar, sosyal ve ekonomik ezilmişliğe konu olan insanlarımızın katılmayışıdır.

“Demokrasi, yalnız insanların belirli zamanlarda gidip oylarını kullanma haklarının yasalarda yazılı olması değildir. İnanıyoruz ki, ekonomik özgürlüğü, sosyal bağımsızlığı bulunmayan insanlar, sosyal sınıf ve tabakalar, Anayasalar, kanunlar, kendilerine ne kadar hak ve özgürlük tanımış olurlarsa olsunlar, bu hak ve özgürlüklerini kullanamazlar. Bundan ötürü de, çoğu kez, azgelişmiş ve kapitalist ekonomi kurallarının yürürlükte olduğu ülkelerde, halk oyları, eninde sonunda, iktisaden güçlü olanların kendi çıkarlarını yürüttükleri bir plütokrasiye dönüşür. Halkın oyları, kendi ekonomik ve sosyal çıkarlarını engelleyen, köstekleyen, hatta halkı ezen bir mekanizma gibi işletilmek istenir.

“Bundan kurtulmanın yolu, halkın daha geniş kesimleri ile, işçilerle, köylülerle, tabandaki ekonomik yönden güçsüz insanlarla iktidarı paylaşmak, iktidarı onların lehine işler bir mekanizmaya dönüştürmektir.

“Bizim kanımız odur ki, Anayasamızın ilk maddesinde tanımını bulan devlet düzeni de bunu öngörmektedir. Devletin, iktidarın, geniş halk kitleleriyle paylaşılması, imkan ve fırsatların, toplumun büyük çoğunluğu için kullanılmasına, Sosyal Demokrasi yöntemi denir.

“Raporumuza koyduğumuz başlık da budur.

“Sosyal Demokrasiyi bir siyasal, bir ekonomik, bir sosyal, bir kültürel düzen olarak tanımlayıp kabul edince, bu hedefe ulaşmanın bütün biçim ve yöntemlerinin araştırılıp, kendi koşullarımıza göre kurulması gerekmektedir.

“Bu süreç, her şeyin başı ve her şeyin önceliğini alması gereken, eğitim ile başlar ve tamamlanır. Bu inançladır ki, hem Türk toplumunun, hem de Türk İşçi Hareketinin kendi düzenini kurup işletebilmesi için, bireysel bilinçlenme sürecinden geçme ihtiyacında olduğunu ortaya koyduk. Bu ihtiyacı karşılayacak bir eğitim yönteminin ne olduğunu raporda enine-boyuna işledik. Önerilerde bulunduk.

“Daha sonra, Türk toplumunun kaynaklarını, imkanlarını ve bunların hangi usullerle kullanıldığı takdirde, hangi sorunları, ne kadar ürede ve nereye kadar çözümleyebileceğini araştırdık.

“Milli petrolünden madenlerine, toprak ve tarım sorunlarından, yabancı sermayeye, dış ticaretinden, mali sermaye, banka sistemine, sosyal güvenlik politikasından sanayileşmenin stratejisine kadar tüm toplum hayatımızı, Türk-İş’in 24 ilkesine giren sorunlarımızı, pragmatik, akılcı ve Atatürkçü bir perspektiften geçirdik.

“Görüldüğü gibi, bu rapor, ciddi bir çalışmanın, toplumumuzda zaman zaman su yüzüne çıkan siyasal ve sosyal patlamaların nedenlerine ve çarelerine inan bir araştırmanın, Türk İşçi Hareketinin amaçladığı toplum düzeninin gereklerine uzanan bir incelemenin ürünü olarak ortaya çıkmıştır.

“Artık, siyasal, sosyal ve ekonomik güçler, Türk halkının asırlar boyu süregelen kurtuluş ve mutluluk özlemlerini tatmin etmek, toplumumuzu çağdaş ve gelişmiş bir insanlar topluluğu haline getirmek için, ciddi ve bilimsel ölçüler içinde çalışmak istiyorlarsa, onların da aynı anlayışa eğilmeleri gerekir. Türk-İş yöneticileri olarak bizlerin, şimdiye kadar, kendilerini temsil etmekle şeref duyduğumuz Türk İşçi Hareketinin mensuplarını, daha fazla oyalama, daha fazla savsaklama, daha fazla ninniler söyleyerek, hakim güçlerle uzlaşma oyunları oynamaya hakkımız yoktur.

“Yönetim Kurulumuzun Kızılcahamam’da yaptığı son toplantıda önerilen ve kabul edilen çalışma yöntemi ve hedefleri içinde İcra Kurulunun yapması gereken, amma, bir türlü siyaset heveslerinden, kişisel çıkar tertipleri düzenlemekten vakit bulup, yapamadığı çalışmaları, biz 12 sendika ve federasyon yöneticisi kişiler olarak yapmaya ve başarmaya çalıştık. Bu rapor, sizlerin eleştirilerinden, süçgeçlemelerinizden, tamamlayıcı katkılarınızdan sonra daha da mükemmelleşecek ve 24 İlkenin amaçladığı bir model olarak ortaya çıkacaktır. Böylesine namuslu ve ödevsever bir zihniyetle hazırlanmış olan bu raporu okumadan, incelemeden karşı çıkmak, basında polemikler açacak, kamuoyunda yanlış görüntüler yaratmaya çalışmak, önce Türk-İş yöneticiliği gibi ağır bir görevin ciddiliğiyle bağdaşmaz. Sonra da, muhtevasından habersiz olarak böyle bir polemiğe başlamak, karanlıkta havaya kurşun sıkmak anlamı taşır. Daha açık bir deyimle, Donkişotça bir davranıştan başka bir şey olamaz.

“Yönetim Kurulumuzda, üzerinde tartışmalar yapılması ve herkesin rahatlıkla, objektif olarak, enine-boyuna konuşma ve eleştirilerde bulunma imkanı varken, biraz da telaşa kapılıp, bir takım basında, kendi lehine bir hava yaratmak maksadına yönelik bir taktiğe başvurulması, kendisinin bu görevin ağırlığını ve ciddiliğini kavrayamadığını gösterir. Eğer böyle bir kavrama zaafı yoksa, o zaman, son hareketini tanımlamak için başka niyetler, başka maksatlar aramak zorunda kalacağız.

“Raporumuzu arkadaşlarımız adına yüce kurulunuza sunarken, en ince bir dikkat ve en hassas bir yargılama ile bunu değerlendirmek için, gerekli zamanı ayıracağınıza inanıyoruz.” (9.7.1971 tarihli 5 sayfalık teksir metin)

Türk-İş Yönetim Kurulu toplantısının sonunda yapılan açıklamada bu rapor konusunda şu değerlendirme yer aldı:

“Türk-İş Yönetim Kurulu, kamuoyuna ‘sosyal demokrasi’ raporu diye aksetmiş ve çeşitli yorumlara yol açmış raporla ilgili olarak yaptığı görüşmeler sonunda, raporun çok geniş hacimde olması yüzünden gerekli şekilde incelenmediğini belirtmiş, bu nedenle de gündeme alınıp alınmamasının Yönetim Kurulunun gelecek toplantısında karara bağlanmasını kabul etmiştir.” (Türk-İş,1973;278-279)

Türk-İş Yönetim Kurulu toplantısının ardından, “Sosyal Demokrat Düzen Raporunu Hazırlayan 12’ler Adına Abdullah Baştürk” imzasıyla aşağıdaki tarihsiz bildiri yayımlandı:

“12’lerin Bildirisi

“Türk İşçi Hareketinin en büyük örgütü olan Türk-İş’e bağlı 12 Sendika ve Federasyon yöneticileri tarafından hazırlanıp, kamuoyuna sunulan SOSYAL DEMOKRAT DÜZEN adlı rapor üzerine, bazı çevrelerde çeşitli spekülasyonlar yapıldığı görülmüştür.

“Ülkemizde sosyal ve ekonomik reformların bir an önce yapılması isteklerinin yoğun biçimde tartışma konusu yapıldığı bugünlerde, aslında TÜRK halkının tümünün mutluluğa ulaştırılması için ihtiyacımız olan reformları bir bütün olarak ortaya koyan bu rapor etrafında, özel çıkarlara dayalı bir fırtına koparılmasının altında yatan niyeti çok iyi bilmekteyiz.

“Bu nedenle, Türk işçi kitlesine ve tüm halkımıza, sosyal ve ekonomik sorunlarımızın çözüm yollarını göstermek, gerekli çalışma yöntemlerini önermek amacında bulunan 12’ler hareketinin niteliğini bir kez daha açıklamakta yarar ummaktayız.

“1. Türk işçi hareketinin, bir an önce, halkımızın kalkınması, yurdumuzun uygarlık düzeyine çıkarılması için kabul ettiği 24 ilke, bu raporda belirli bir senteze kavuşturulmuştur. Bunun adı Sosyal Demokrat Toplum Düzenidir. 12’ler, bu ilkelerin uygulanma alanına sokulması için çalışılması ihtiyacından doğmuştur. Bu hedefe ulaşabilmek bakımından, Türk işçi kitlesinin, hemen ve en etkili biçimde, bir eğitim planına kavuşturulması gereğine inanmaktayız. Anayasanın teminatı altında bulunan insan hak ve özgürlüklerinin herkes tarafından kullanılabilir bir imkan haline gelebilmesi için, ekonomik ve sosyal güvencenin sağlanması gerekmektedir.

“2. Kavram kargaşalığından kurtulmak, siyasi bunalımlardan halkımızı ve ülkemizi sıyırabilmek amacıyla, 12’ler, belirli ve somut konuları, özellikle, Toprak Reformu, Sanayileşme yöntemi, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, vergi adaleti, yabancı sermaye, milli petrol ve maden politikası gibi sorunları Sosyal Demokrat bir yöntem içinde değerlendirmiş ve çözüm önerileri getirmiştir.

“3. Türk İşçi hareketinin bu amacının bir an önce gerçekleştirilmesi için ortaya koyduğu bu özlemleri, 12’lerin bu teşebbüsünü, bazı çevreler, yeni bir parti kurmanın başlangıcı, diğerleri de bir partiyi destekleme niteliğinde yorumlamak hatasına düşmüşlerdir. Bu hareketin amacı, ne o, ne de ötesidir. Türk İşçisi, ortak doğrultuda, buluştuğu an, kendi bilincine kavuştuğunda, hangi tercihi yapacağını kendisi karara bağlayacaktır. Bu nedenle, hareketi gerçek yörüngesinden saptırmak niyetiyle, sağdan soldan gelen engellemeler etkili olmayacaktır. 12’ler, bir bilinçlendirme, hareketidir. Ekonomik ve sosyal sorunlarımıza yeni bir bakış açısı hareketidir. Yoksa söylenildiği gibi, basit bir siyasal parti kurma teşebbüsü değildir.

“Bu niteliği içinde, işçilerimiz arasında çok iyi anlaşılan ve yürekten kabul gören 12’ler hareketi, gerçek hedefinden hiçbir şekilde saptırılmayacak, siyasal istismarlara konu yapılmayacaktır.” (tarihsiz, 2 sayfalık çoğaltma metin)

Türk-İş’in İzmir’deki örgütleri bu rapora hemen tepki gösterdi. İzmir’de bulunan sendikaların 8 Temmuz 1971 günlü yaptıkları eleştiriyi imzalayanlar şu kişilerdi: Türk-İş 3. Bölge Temsilcisi Şükrü Gürmeriç, Deniz-İş Genel Başkanı Mustafa Yöntem, Tes-İş Genel Başkanı Turan Laçin, Metal-İş Genel Sekreteri Muammer Gür, Çimse-İş Şube Başkanı Şevket Taşdemir, Sağlık-İş Şube Başkanı Çetin Kaya. Bildiride şöyle deniyordu:

“Bildiri

“Türk İşçi Hareketlerini ve son zamanlarda bazı çevrelerce işçinin Anayasa ile sağlanan haklarını kısıtlamak maksadına matuf görüşleri takip etmek ve yanlış beyanları Türk kamuoyuna gerçek yüzü ile açıklamak için Türk-İş 3. Bölge Temsilciliğine bağlı sendikalar bir komisyon kurmuşlardır.

“Komisyonumuz ilk toplantısında 6/7/1971 günü basına intikal eden ve 12’ler raporu olarak isimlendirilen rapor üzerinde aşağıdaki şekilde görüşlerini açıklamıştır.

“1. Yıllardır Türk işçi hareketlerine önderlik eden, bütünlüğü sağlayan bölünmeyen, hiçbir ideolojinin ve siyasi görüşün etkisinde kalmayan Türk-İş bundan böyle de aynı tutum ve düşünce içinde olacaktır.

“2. Basına intikal eden şekliyle 12’ler raporu Türk-İş ilke ve prensiplerine aykırıdır.

“3. 8/7/971 günü yapılacak olan Türk-İş Yönetim Kurulu toplantısında konu bütün yönleri ile ele alınacaktır. Türk işçi hareketlerine dışardan olumsuz müdahale çabaları hiçbir netice vermeyecektir

“4. Rapor hakkında Türk-İş Genel Sekreteri Sayın Halil Tunç’un da belirttiği üzere hedefleri ve ilkeleri belirli Türk işçi hareketini hiçbir gücün hedefinden saptıramayacağına inanıyor ve kamu oyuna duyuruyoruz.” (8.7.1971 günlü 1 sayfalık teksir metin)

1971 yılı Temmuz ayında açıklanan Sosyal Demokrat Düzen, İlkeler, Amaçlar, Yöntem raporunun ilk teksir baskısı ile ikinci matbaa baskısı arasında bazı farklar vardır. Bu farkların bazıları aşağıda sunulmaktadır:

İlk (çoğaltma) metin:

“Bu çıkmazı çabuk anlayan, ayrıca, 1930’da kurulan Serbest Parti’nin hızlı gelişmesinin nedenlerini, ekonomik düzenin bozukluğuna bağlayan devrimciler, ayıldılar ve liberalizmin modası geçmiş, Türk toplumunun vücud ölçülerine uymayan bir konfeksiyon elbisesi olduğunu gördüler.” (s.80)

İkinci (matbaa baskısı) metinde bu bölüm çıkarılmıştır (s.90).

Toprak Reformu bölümü:

İlk (çoğaltma) metin:

“AP içindeki son gelişmeler, sanayici-ticaret gruplarının, Anadolu eşraf ve ağa takımından ayrışmasına kadar varan çatışmaları da ortaya çıkarmıştır. Özellikle, Demirel’in temsil ettiği kanat, toprak zenginlerini, aydın-bürokratların açtığı ‘toprak reformu’ tartışmalarında, artık eskisi kadar savunmamaktadır.” (s.235)

İkinci (matbaa baskısı) metin:

“AP içindeki son gelişmelerden sonra sanayici-ticaret grupları, toprak zenginlerini, aydın-bürokratların açtığı ‘Toprak Reformu’ tartışmalarında, artık eskisi kadar savunmamaktadır.” (s.249)

İlk (çoğaltma) metin:

“Bunun sonucundadır ki, Türkiye’deki sol, gerçek tabanına oturmak, gerçek sahibi olan halkla buluşmak gibi bir işbirliği yoluna girmiştir. CHP’deki ‘Ortanın Solu’ adındaki sosyal demokrat hareket, bunun için sanayi kesiminden önce, köylülerde bir umut ışığı olarak karşılanmış ve tutulmuştur.” (s.235)

İkinci (matbaa baskısı) metinde bu bölüm çıkarılmıştır (s.249).

Bu raporda adı geçen sendika ve federasyonların o tarihteki genel başkanları aşağıda sunulmaktadır:

Besin-İş, Genel Başkan Demirhan Tuncay

DYF-İŞ, Genel Başkan Şerafettin Akova

Genel-İş, Genel Başkan Abdullah Baştürk

Ges-İş, Genel Başkan Osman Soğukpınar

Kristal-İş, Genel Başkan Mehmet Şişmanoğlu

Petrol-İş, Genel Başkan İsmail Topkar

Sağlık-İş, Genel Başkan Mustafa Başoğlu

Tez Büro-İş, Genel Başkan Tahir Gerek

Türk Deniz Ulaş-İş, Genel Başkan Feridun Şakir Öğünç

Türk Harb-İş, Genel Başkan Kenan Durukan

Oleyis, Genel Başkan Mukbil Zırtıloğlu

Yol-İş Federasyonu, Genel Başkan Halit Mısırlıoğlu

Bu raporun Önsöz’ünde şöyle deniliyordu:

“Biz Türk-İş üyesi; GENEL-İŞ, YOL-İŞ, Türk Deniz ULAŞ-İŞ, PETROL-İŞ, DYF-İŞ, Türk HARB-İŞ, GES-İŞ, TOLEYİS, BESİN-İŞ, SAĞLIK-İŞ, TEZ BÜRO-İŞ ve KRİSTAL-İŞ Sendika ve Federasyonları yöneticileri “SOSYAL DEMOKRAT” ideolojiyi, Türk İşçi Hareketi ve tüm ulusumuz için demokratik kalkınmanın tek geçerli yolu saymaktayız.

“Sosyal demokrasinin tam ifadesi olarak tanımladığımız Türk-İş’in 24 Temel İlkesinin, yukarıdaki görüşün ışığı altında Konfederasyona bağlı tüm sendika yöneticilerince benimsenip, uygulama alanına konulması için, güçlerimizin bir ortak çabada birleştirilmesinden yanayız.

“Konfederasyonun uygulamakta olduğu ‘Partilerüstü Politika’nın terk edilmesinin zamanı geldiği ve bundan böyle geçerli ve yararlı olmayacağı inancındayız. Zira ülkemizin ve sendikal hareketin bugün içinde bulunduğu koşullar, kimine göre tarafsızlık, kimine göre ‘politikasızlık’ olarak nitelenen Türk-İş’in ‘Partilerüstü Politikası’nı aşmış bulunmaktadır. Türkiye gibi, geri bırakılmış bir ülkede görev ve sorumluluktan kaçmaktan öte anlamını yitirmiş bu tutumun esasen başka şekilde sonuçlanması da beklenemez.

“Bu nedenledir ki, Türk-İş’in ekonomik, sosyal ve siyasal yön ve yönteminin Konfederasyon bütünlüğü içinde en kısa zamanda saptanması zorunlu hale gelmiştir. Bu yola girilirse, demokratik rejimin güçlü bir destek kazanmasının yanı sıra, Türk İşçi Hareketinin bu mihver örgütü de görevini bıraktığı yerden devam ettirme olanağına kavuşturulmuş olacaktır.

“Yüce ulusumuza ve bu ulusun fedakar işçilerine sunduğumuz ‘Sosyal Demokrat’ uygulama önerilerinin hedefi, demokratik rejim içinde, kişileri kişilere, ülkemizi yabancılara sömürtmeyecek bir düzeni gerçekleştirmektir.

“Anayasamız ve Atatürk İlkelerini de geniş şekilde içine alan ve ulusal bir kalkınma modeli olarak önerilen bu raporumuzun, Türk Ulusu’nun ve Türk İşçi Hareketinin özlemini yansıttığı inancıyla, Saygılarımızı sunarız. 2.7.1971, Ankara”

Raporun “GİRİŞ” bölümünde Türkiye’nin 12 Mart 1971 müdahalesi öncesinde yaşadığı süreç ve “Sosyal Demokrat Düzen”e duyulan ihtiyaç şöyle özetleniyordu:

“Türk toplumu, siyasal demokrasiye girdiği 1945 yılından bu yana ikinci kez toplumsal bunalıma girmiştir. 1960’da 27 Mayıs hareketiyle kesikliğe uğrayan demokratik mekanizme, 1961 Anayasası’nı ulusumuza kazandırmak gibi önemli bir aşamadan geçerek devamlılığa kavuşmuştur.

“Bu anayasa ile toplumumuz klasik batı demokrasilerinin yüzyıllardır sürdürdükleri savaşlar ve uğraşılarla elde edebildiği insan hak ve özgürlüklerine kavuşmakla kalmamış; buna, ekonomik ve sosyal bir muhteva kazandırarak tamamlamayı öngörmüştür.

“Anayasamıza giren ‘Milli Demokratik Sosyal Hukuk Devleti’ ilkesi, Atatürk devrimlerinin tüm ilkelerinin yeni ve bilimsel bir yorumu olarak, siyaset, ekonomi ve toplum hayatımıza yön vermeye başlamıştır.

“Ancak, bu yeni yorumu ve Anayasa’nın öngördüğü devlet yapısını, bütün kurumlarıyla, bütün metodlarıyla birlikte işletmek, halk iradesini yerleştirmek ve buna uygun düzen değişiklikleri yapmak gerekiyordu. Siyasal iktidar, bunun başlıca sorumlusu olmak durumundaydı.

“Anayasanın çizdiği sınırların çok gerisinde kalan bir toplum yönetimi, bir siyasal iktidar, bu yeni düzenin kurulmasını başaramazdı.

“Türkiye’de siyasal demokrasi bu nedenle ikinci kez kesikliğe uğramış, 12 Mart 1971 tarihinde, aylardır süregelen bir bunalım içindeki demokratik düzen, ordunun bir müdahalesiyle bir süre gecikmiştir.

“Şimdi de, bunalımların tüm sorumlusu olarak 1961 Anayasası’nın yakasına yapışmak istenmekte, temel hak ve özgürlüklerin kullanılışını kısıcı akımlar su yüzüne çıkmış görünmektedir.

“Aslında, son çeyrek yüzyıl içinde geçirdiği bu iki kesikliği saymazsak, ulusumuz, demokratik toplum düzeninin, siyasal demokrasiyle ilişkili pek çok tecrübesini yaşamanın ve bu yolla kendi haklarını elde etmenin en uzun ve en belirli örneklerini bu dönemde görmüştür. Halkımız yirmi beş yıldır tek dereceli seçim yapma denemesindedir. Yirmi beş yıldır, sosyal sınıf ve tabakaların, demokrasinin vazgeçilmez unsurları olduğunu gösteren uygulamaların içindedir. Yirmi beş yıldır, ekonomik ve sosyal demokrasiye geçiş için gerekli hazırlıkları yapmaktadır. Siyasal partiler, işçi sendikaları, çeşitli dernekler, birer demokratik baskı grubu olarak, bu düzende yendi yerlerini aramaktadırlar.

“Gene bu yirmi beş yıl içinde, toplumumuz, çeşitli siyasal partilerin, hatta hemen hepsinin katıldığı, çeşitli iktidarlar elinde yönetilen fırsatı da bulmuştur. Ancak, bütün bunların sonunda varılan sonuç şudur ki, bu süre içinde, Türkiye, ekonomik boyutlar bakımından, genişlemiş, hacim gelişmeleri elde etmiş olmasına karşın, bir türlü, azgelişmiş ülke olmak niteliğinden kurtulamamıştır. Bu nedenle de, toplum yapımızın bu karakteristikleri; siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel bütün kurumlarımızda, iç ve dış politikamızın özelliklerinde, halkımızın dünyaya bakış açısında, bütün canlılığı ve de bütün çarpıklığıyla yaşamaktadır.

“Türk işçi hareketinin yöneticileri olarak, bu çarpık, bu bozuk yapıyla girişilecek her çeşit kalkınma çabalarının, sadece uçurumları artırıcı, mesafeleri açıcı sonuçlar doğurduğunu, kültür düzeyindeki çelişkileri çözülmesi daha da güç sorunlar haline dönüştürdüğünü görmekteyiz.

“Çölde su arayan bir yolcu gibi, hep aynı serabın üzerine üzerine yürümekten kurtulmadıkça, kalkınma sorununu çözemedikçe umutsuzluk ortamında yeşeren bütün sosyal hastalıkları, kısa aralıklarla tekrar tekrar görmekten ve yaşamaktan da kurtulamayacağımız inancındayız.

“Kanımızca, aranılan su, sağlıklı bir kalkınma düzeni kurup, kısa zamanda, yoksullukta, geri kalmışlıktan, ezilmekten ve haklarını kullanamaz bir milletin fertleri olmaktan çıkıp, bağımsız ve haysiyetli bir toplu düzeninin pınarına ulaşmakla bulunabilir.

“Öyleyse, bu mutlu düzeni nasıl kuracağız, nasıl ve hangi temeller üzerine oturtacağız? Bu sorulara cevap bulmak, bir yöntem modeli kurmak üzere çabalar gösteren Türk işçi hareketinin yöneticileri, kendileriyle birlikte kader yolculuğu yapan işçi, köylü, küçük esnaf ve zanaatkar ile bu sosyal güçlerin ürünü olan aydın-bürokrat tabakalardan ve diğer kesimlerden halkla bütünleşebilenlerin de katılacağı umduğu bir çalışmaya girmelidir.

“Ülkemizin sanayileşmesini sağlam yöntemlere kavuşturmak, tarımını adaletli ve haysiyetli bir ekonomi dilimi haline dönüştürmek için gerekli bütün çareleri kapsayan bu çalışmalarla SOSYAL DEMOKRAT TOPLU DÜZENİ kurulması önerilmiştir.

“Bu önerinin temel ilkeleri, yöntem, metotları, araçları Türk işçi hareketinin bakış açısı içinde tespit edilmiş, yorumlanmış ve eleştirildikten sonra, belirli bir modelde biçimine kavuşturulmak istenmiştir. Burada, bütün bu çalışmaların sonuçları ayrı ayrı verilmektedir.” (s.3-5)

Raporda daha sonra da şu değerlendirme yer alıyordu: “Türk işçi hareketi, bu düşüncelerledir ki, şimdiye kadar sürdürülen ve sendikal faaliyetleri dar bir ‘sınıfsal hak mücadelesi’ sorunu gibi değerlendirip, kamu düzeninin şekillenmesine sırt çevirmiş ve adına ‘partiler üstü politika’ denilen, politikasızlıktan kurtulmak zorundadır. İktidar olmak ya da iktidara ortaklık etmek, bütün sosyal güçler gibi Türk işçi hareketinin de hakkıdır. Bu hakkını kullanabilmesi için, bundan böyle, sendikal faaliyetlerimizin ufkunu genişletmek, toplumumuzun diğer kesimlerindeki çalışan tabakalarla birlikte, siyasal bir güç haline gelmek amacını benimsemeliyiz.” (s.17)

Raporda şu başlıklar bulunmaktadır:

I.TÜRK İŞÇİ HAREKETİNİN SOSYAL VE EKONOMİK AMAÇLARI

Giriş

Niçin Yeni Bir Model Aradık

Niçin Kapitalist Düzen Değil

Niçin Marksizim Değil

II.GENEL EĞİTİM SORUNU

Çeşitli Düzenlerde Eğitim

Bugünkü Düzenin Kökeni

Türk Eğitim Düzeninin Bugünkü Tablosu

Sosyal Demokrat Düzen İçinde Eğitim

Batıdaki İşçilerin Eğitimine Bakış

Türk-İş Örgütleri İçin Eğitim Planı

III.KALKINMA VE SANAYİLEŞME SORUNU

Sanayileşme ve Kalkınma İlişkileri

Niçin Kalkınamadık

Sanayileşme İçin Yeni Model Önerisi

IV.YERALTI KAYNAKLARI SORUNU

Madenler ve Maden Politikası

Milli Petrol

Milli Petrol Politikası İçin Önerimiz

V.YABANCI SERMAYE SORUNU

Yabancı Sermaye Politikası

Neden Yabancı Sermaye Ararlar

Yabancı Sermaye İle Kalkınma Yapılabilir mi

Yabancı Sermaye Getirmede İlkeler “Düzen Önerimiz”

VI.DIŞ TİCARET SORUNU

Dış Ticaret Sorunu

Türkiye’nin Dış Ticaret Yapısı

Öneriler

VII.TARIM VE TOPRAK SORUNU

Tarım ve Toprak Politikası

Toprak Düzeninin Bugünkü Sorunları, Üretim Biçimleri

Toprak Reformu

VIII.MALİ SERMAYE VE BANKACILIK SORUNU

Bankacılık ve Kredi Sorunu

İktisadi Devlet Kuruluşları

IX.TOPLUMSAL HAYAT VE SOSYAL GÜVENLİK SORUNU

Sosyal Güvenlik ve Sağlık Sorunu

İlaç Sorunu

Konut Sorunu

Asgari Ücret Sorunu

X.YÖNETİMİN YENİDEN DÜZENLENMESİ

Genel ilkeler

Öneriler

SONUÇ

Rapor şu sözlerle bitiyordu:

“Böylece, bazı bürokrat-aydın devrimcilerin düşündükleri gibi, ‘halka rağmen halk için’ sloganında gizlenmiş olan halkı yönete erkini elde bulundurma amacı yerine, ‘halkla beraber halk için’ görüşü gerçekleştirilmiş olacaktır. Bilindiği gibi, en iyi niyetlerle başlatılmış bulunan ve ‘halka rağmen halk için’ devrim yöntemi, kısa zamanda yozlaşabilmekte, halktan kopup, bir aydınlar oligarşisine dönüşebilmektedir. 100 yıllık siyasal mücadele tarihimiz bunun tanığıdır. Türk halkı, kendisine değer vermeyen, özgürlük getirmeyen, mutluluğu belirli tabakaların hakkı gibi gösteren hiçbir akımdan yana olmamıştır.

“Sosyal demokrasi, ideolojisiyle, yöntemiyle, Türk halkının asırlar boyu özlediği düzenin adıdır. Bunu da Türk işçi hareketinin önderliğinde gerçekleştirecektir.” (s.380)

14 Ekim 1971 günü Abdullah Baştürk ve Rafet Altun imzasıyla ilgili sendikalara gönderilen yazıda, 19 Ekim 1971 günü Genel-İş Genel Merkezi’nde “sosyal demokrat sendikacıların katılacağı bir toplantı” yapılacağı duyuruldu. İki günlük toplantının ardından 21 Ekim 1970 tarihinde “Sosyal Demokrat Sendikacılar Adına Abdullah Baştürk” imzalı aşağıdaki bildiri yayınlandı:

“Türk-İş üyesi 12 Sosyal Demokrat Sendika ve Federasyon yöneticileri Ankara’da iki gün süren toplantılarından sonra, aşağıdaki hususların kamuoyuna duyurulmasını kararlaştırmışlardır:

“1. Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik, sosyal ve siyasal bunalımların gerçek nedenini, 1961 Anayasasının bütünüyle ve zamanında uygulanmadığında arayanların haklılıkları son günlerde bir kez daha su yüzüne çıkmıştır nitekim, anarşiyi ve sokak hareketlerini bastırmak ve Anayasal reformları Atatürkçü bir tutumla, derhal uygulama gerekçesiyle ortaya çıkan 12 Mart hareketi, ilk amacına çoktan ulaştığı halde, reformların yapılması konusunda, ciddi engeller ve çıkmazlarla karşı karşıya bulunmaktadır.

“Kısa bir süre önce, reformcu ve milliyetçi bir anlayışla hazırlanıp Parlamento’ya sunulan Sosyal Sigortalar Kanununa ilaç yapma imkanı verecek bir kanun önerisi reddedilmiş ulunmaktadır. Her yıl, 15-20 kadar ilaç ambalajcısının, Türk işçisinin alınterinden kesilen 300 milyon lirayı kendi ceplerine indirdikleri gerçeği karşısında hazırlanan bu teklif, yerli ve yabancı sermaye temsilcilerinin yoğun çabalarıyla başarısızlığa uğratılmıştır. Böylece, herhangi bir yabancı kumpanyanın rahatça ve kolayca girip çalıştığı bir ekonomi alanı, Sosyal Sigortalar Kurumuna, hem de kanunla yasaklanmış olmaktadır.

“Hükümetçe hazırlanıp Meclislere sevk edilen Toprak Reformu Ön Tedbirler tasarısı da, şimdiden torpillenmiştir. Birkaç bir toprak ağası ve feodal beyin, asırlar boyu süregelen ekonomik ve sosyal sömürüsünü durdurmak, 1 milyondan fazla köylü ailesine hem ekmek, hem de ekonomik ve siyasal bağımsızlık vermek amacında bulunan bu tasarıyı önlemek üzere, bir takım politikacılar kellelerini ortaya koyduklarını açıklamışlardır. Öte yandan, kendileriyle bütünleşmiş bulunan sermaye çevreleri, onların hizmetindeki ilim adamları ve basın kurumları, çeşitli toplantılar, seminerler tertipleyerek, reform tasarısını asıl çizgisinden saptırmanın bütün oyunlarını tezgahlamaktadırlar. Unutmaktadırlar ki, Türk topraklarından, bu topraklar uğruna şehit vermiş tüm Türklerin yararlanma hakları vardır. Ve bu hak, politikanın oyunlarıyla örtbas edilemeyecektir.

“2. Her türlü reformcu teşebbüsün karşısına sinsice dikilmekte olan çıkarcı ve işbirlikçi çevreler bilmelidirler ki, demokratik düzenin en büyük gücü genel oy mekanizması ve Anayasa teminatıdır. Türk İşçi Hareketi, kader beraberliği içinde bulunduğu 25 milyon köylümüzün yüz yıllarca özlemini taşıdığı ‘tapuya kavuşma’ hakkını, tüzüğünün 24 ilkesinden birisi olarak kabul etmiş, bunun için mücadele vermeye and içmiştir.

“Türk İşçi Hareketi, toprak reformunu, kalkınmamızın temel tedbirlerinden birisi olarak anlamaktadır. Bunun yanında, ağır ve stratejik sanayimizin, toplumun yaşantısını yakından ilgilendiren ekonomi kesimlerinin, yeraltı servetlerimizin, petrollerimizin, madenlerimizin de kamu yararına işletilmesini sağlamak üzere halkımızın tümüne mal edilmesini istemektedir. Türk İşçi Hareketi, kendi ilkeleri içinde ‘Sosyal Demokrat’ nitelikte ve biçimde ortaya çıkan bir toplum düzeni kurabilmek amacındadır. Köylünün çocuğunu sığırtmaç ve yanaşma, işçinin çoğunun çırak olarak kalmaya mahkum eden bir eğitim düzeni yerine, en zeki ve kabiliyetli çocuklarımıza devlet eliyle en üstün öğrenim fırsatları hazırlayan adaletli bir düzen kurmak gerektiğine inanmaktadır.

“Varlıklının ayağına kadar giden, yoksul halk kitlelerini ise hastane kapılarında ölüme terk eden bir düzen yerine, insana saygı duyan, insan sağlığına eşit önem ve değeri veren, haysiyetli bir milli sağlık sisteminin uygulanmasını istemektedir.

“Ancak görmekte ve esefle müşahede etmekteyiz ki, ne zaman halktan yana, büyük kitlelerin çıkarına bir reform hareketi başlamışsa, halkın oylarının üstüne basa basa Parlamento’ya gelen bir kısım politikacılarla, halkı sömürerek semiren çevreler derhal ittifak etmekte ve işbirliğine girmektedirler.

“3. Biz Sosyal Demokrat Sendikacılar, yukarıda çizdiğimiz siyasal tablonun nedenini, Türkiye’de siyaset yapma imkanının, halen belirli sınıfların elinde bulunmasıyla izah etmekteyiz. Gerçekten sıhhatli ve sağlım yapılı bir demokratik düzen kurmanın yolu, parlamenter düzende, sermaye ve varlıklı güçlerin karşısına, emeğin de siyasal bir güç olarak çıkabilmesiyle mümkün olacaktır. Ancak böylelikledir ki, toplumumuzun bütün sosyal ve ekonomik güçleri, siyasal temsil ve ekonomik özgürlüğe kavuşabilecektir.

“Şu kadarını bir kez daha tekrarlamak isteriz:

“Yarın çok geç olabilir. Sosyal bozukluklar, ekonomik sefaletler, insan beyinlerinde ruhsal bataklıklar haline dönüşebilir. Bunu önlemek, toprak açlığını gidermek, hazine topraklarını sömürenlere karşı girişilen işgalleri durdurmak için, insanların üzerine silahlı birlikler sevk etmek değil, şimdiden halkımızın ihtiyacı olan reformcu tedbirleri Atatürkçü bir tutumla gerçekleştirmek gerekmektedir.” (21.10.1971 günlü 3 sayfalık teksir metin)

Türk-İş Yönetim Kurulu’nun 11 Kasım 1971 günü yapılan toplantısında bu rapor gündeme alınmadı ve rapora ilişkin bir karar verilmedi. Toplantı sonrasında, 15 Kasım 1971 günü yapılan basın açıklamasında ise şu değerlendirme yer aldı:

“Türk-İş Yönetim Kurulu, (…) 12’ler raporunun ülkemizin sosyal ve ekonomik durumunu inceleyen ve bu konuda öneriler taşıyan bölümünün, Türk-İş’in 24 ilkesinin uygulanışında dikkate alınıp, yararlanılmasını kararlaştırmıştır.

“12’ler raporunda imzası bulunan Yönetim Kurulu üyeleri, yaptıkları açıklamalarda, amaçlarının, Türk İşçi Hareketi içinde ayrıma yol açmak olmadığını, aksine, birlik ve beraberliğin geliştirilmesinin her zamankinden daha büyük bir önem taşımakta olduğunu belirtmişler, Türk-İş çatısı altındaki beraberliğin sürdürülmesi gereğini savunmuşlardır. Bu görüş Yönetim Kurulu tarafından oybirliğiyle benimsenmiştir.” (Türk-İş, 9. Genel Kurul Çalışma Raporu, Ankara, 28 Mayıs 1973, Yay.No.77, Ankara, 1973, s.280–281)

Bu bildirinin yayımlanmasının ertesi günü, Genel-İş Genel Başkanı Abdullah Baştürk bir açıklama yaparak, bildirideki ifadelere karşı çıktı:

“Sosyal Demokrat bir toplum düzeni kurulmasını öngören ve Türk işçi hareketinin bu çabalara öncülük etmesini isteyen 12’ler Raporu’nun müzakeresinden sonra, Türk-İş tarafından yayınlanan bildiri ile mutabık bulunmamaktayız. Bildiri gerçekleri yansıtmamaktadır. Bildiride, partilerüstü politikanın bir ilke olmadığı, ancak bunun değiştirilmesine de lüzum olmadığı ifade edilmiştir.

“Oysa Yönetim Kurulu’nda, yöneticilerin çoğunluğunca, ithal malı bir deyimle partilerüstü denilen bu politikanın, aslında, Türk işçi hareketinin siyasal partiler arasında parsellenme ortamı hazırlamaktan başka bir şey olmadığı noktasına değinilmiş, bundan bir an önce vazgeçilerek, siyasal bir güç haline dönüştürülmesi için harekete geçme gereği belirtilmiştir.” (Türk-İş,1973;281)

O dönemin koşulları altında bu sendikaların Türk-İş’ten ayrılmaları gündemde değildi. İsmet İnönü’nün başkanlığındaki Cumhuriyet Halk Partisi de böyle bir sürece katkıda bulunmaktan kaçınıyordu. Amaç, Türk-İş yönetiminde etkili olmaktı.

DİĞER HABERLER
FAİZ İNDİRİMİ İÇİN ARALIK AYI YORUMU NE KADAR DOĞRU?
FAİZ İNDİRİMİ İÇİN ARALIK AYI YORUMU NE KADAR DOĞRU?

Merkez Bankası politika faizini yüzde 50’de sabit tutmakla birlikte Para Politikası Kurulu metninde önceki metinlere göre epeyce bir değişiklik yaptı. Merkez Bankası’nın açıklamasındaki değişiklikler ağırlıklı olarak faiz indirimi için aralık ayına işaret edildiği şeklinde yorumlandı.

LİPTON FABRİKASINDA ÜYE EĞİTİMLERİ GERÇEKLEŞTİRİLDİ
LİPTON FABRİKASINDA ÜYE EĞİTİMLERİ GERÇEKLEŞTİRİLDİ

20-21 Kasım 2024 tarihlerinde, Fındıklı ve Ardeşen’deki Lipton Çay Üretim Fabrikalarında çalışan üyelerimize yönelik eğitim programı düzenlendi. Programın açılışı, Genel Eğitim Sekreterimiz Engin Öz ve Dosan Şube Başkanı Mustafa Yüksel tarafından gerçekleştirildi.

ÜCRETLER NİYE Mİ ÖNGÖRÜLEN ENFLASYONA ENDEKSLENEMEZ?
ÜCRETLER NİYE Mİ ÖNGÖRÜLEN ENFLASYONA ENDEKSLENEMEZ?

Yıl sonuna yaklaştıkça giderek daha çok tartışılan bir konu var. “Ücretler gelecek dönem için öngörülen enflasyona endekslenerek mi belirlense, yoksa geride kalan dönemin enflasyonu dikkate alınarak mı?”

“ASGARİ” İNSANCA OLMALI
“ASGARİ” İNSANCA OLMALI

Türk-İş, DİSK ve Hak-İş başkanları, emekçilerin temel hak ve taleplerini Meclis’e taşıdı.