CUMHURİYET VE KADIN
Cumhuriyet öncesi harem selamlık bir toplum anlayışıyla eşleriyle dahi oturamayan, nüfus sayımında sayılmayan, adeta ikinci sınıf bir vatandaş görülen kadınlar, Cumhuriyet ile birlikte Atatürk’ün peçeyi ve çarşafı kaldırmasıyla eşit birey olurlar.
İslam dininde ruhban sınıfı olmamasına rağmen, tarihsel süreçte mezhepler/tarikatlar/ cemaatler şeklinde ayrışarak dinden geçinen ayrıcalıklı bir sınıf yaratılmıştır. Zaten Türk insanı, -kendi öz dilinde okuyup/anlamaktan ötebilmediği / düşünmediği bir dilden inancını yaşarken; dinin kutsiyeti bağlamında vatandaşların vicdanlarına hükmetme yetkisini kendine paye edinen, kendini otorite gören kişiler/gruplar, inançlardan öte toplum yaşam biçimi özelinde -öncelikli olarak kadınların giyim kuşamları ve kapanmaları üzerinden- bir baskı oluşturmayı dinsel görev şekline koyarak şekilsel bir anlayış oluşturmuşlardır.
Kadınlar, toplumun yarısını oluşturmalarına rağmen adeta yok sayılarak günlük yaşamdan uzak tutulmaya çalışılmışlar. Sadece kırsalda tarlada/ üretimde vardırlar. Kentlerde ise yaşam alanları evlerdir. Eğitimden uzak tutulup ergen/ erken yaşta evlendirilirken sadece erkeklerin “izin” ve “lütfu”nda vardırlar.
Kurtuluş Savaşı’nda, işgale karşı kadınların seferber olması milli duyguların yükseltilmesinde büyük rol oynamıştır. Kadınlar yer yer cephede var olurken cephe gerisinde de asıl yükü taşırlar. Ve kadınlar, bizim kadınlarımız; Millî Mücadele ile tarihsel kimliğine/kişiliğine yeniden kavuşacaklardır.
TBMM’nin açılışının daha ilk ayında “kadın hakları ve eğitim” konusunda, Atatürk’ün ülkü arkadaşımız diye değer verdiği bir din âliminin, Meclis kürsüsünde söylediği sözler çok anlamlıdır: “Tarih, pusulasını şaşırmış ulusların çöküşünü gösteriyor. Ulusları kötü sonuçlara götüren neden yanlış fikirlerdir. İnsanlar, eğitilmedikçe hiçbir işe yaramazlar. Bugün köylerde ufak ufak okul yapmak, şehirde büyük büyük cami yapmaktan daha hayırlıdır. (…) Erkeklerin okuması ne kadar gerekli ise kızların okuması da o oranda önemlidir; hatta daha çok önemlidir. Çünkü, bir milletin en büyük mutluluğu, en önemli bahtiyarlığını kadınlar teşkil eder.” (Hacı Süleyman Efendi-22.5.1920).
100 yıl öncesinde toplumsal gerçekleri söylemekten çekinmeyen bu anlayış; Anadolu halkının kendisini cehalet ve irfan yoksulluğundan kurtarmasının yolunun eğitimden geçtiğini ve bunun için de özellikle kız çocuklarının eğitimine daha fazla önem verilmesi gerekliliğinin altını çizerken kadınların toplum içerisinde daha ön planda ve etkin olmalarının bir gelişmişlik göstergesi olduğunu da vurgular.
ELDE EDİLEN KAZANIMLAR
İşgalden kurtuluş sonrası Cumhuriyetin ilanının ardından başlatılan devrimlerle, özellikle hukuk alanında yapılan yeniliklerle çağdaş bir toplum ideali hedeflenir. Yüzyıllar boyu Türk kadınını erkeğin önünde çaresiz bırakan aile hukuku ele alınıp yeniden düzenlenir. Türk Medeni Kanunu (1926), kadınlara çalışma hayatından eğitime, resmi nikâh, aile hayatı, miras ve toplumsal ilişkiler çerçevesinde çeşitli haklar kazandırır. Bu durum kadın hakları açısından büyük bir devrimdir. Kadınlar, toplumda hak ettiği yerini alırken kısa süreçte seçme ve seçilme hakkı gibi siyasal haklar da elde etmiştir.
Cumhuriyet öncesi harem selamlık bir toplum anlayışıyla eşleriyle dahi oturamayan, nüfus sayımında sayılmayan, adeta ikinci sınıf bir vatandaş görülen kadınlar, Cumhuriyet ile birlikte Atatürk’ün peçeyi ve çarşafı kaldırmasıyla eşit birey olurlar. Meslek sahibi olma yanında ekonomik ve sosyal güvenceye kavuşurlar.
Gelelim günümüze! Kadınlar, Cumhuriyet Devrimlerinin kazanımları ile eğitimden bilime, yönetimden siyasete, sanattan spora hayatın her alanında varlar. Ancak günümüz Türkiye’sinde kadınlar, şeriat sarmalında dinsel bir siyaset anlayışının çemberinde, başta laiklik olmak üzere, Cumhuriyet ile birlikte elde edinilen kazanımlar, kadın hakları tartışma konusu yapılarak sorgulanırken diğer yandan giderek artan şiddet/taciz/ölüm sarmalında çağdışı/gerici bir anlayışın baskısı ile karşı karşıyadır.
Gelinen noktada; orta çağ anlayışında karanlığa doğru gidilen bu süreci tersine çevirip, aydınlık ve çağdaş bir Türkiye mücadelesinde toplumsal muhalefetin yanında yine kadınlar, -Millî Mücadele’de olduğu gibi ön saflarda, erkekler ile birlikte omuz omuza- Cumhuriyet Devrimlerinin savunucusu olacaklardır.