TARIM VE GIDADA İHRACAT PAZARLARI DA TEHLİKEDE
Avrupa Birliği İstatistik Ofisi (Eurostat) verilerine göre, Ocak 2024’te yüzde 2,8 olan Avro Bölgesi yıllık enflasyonu Şubat ayında yüzde 2,6’ya geriledi.
Avrupa Birliği yıllık enflasyon oranı ise Şubat ayında, Ocak ayındaki yüzde 3,1 seviyesinden yüzde 2,8’e geriledi. Bir yıl önce bu oranlar, Euro Bölgesi için yüzde 8,5 iken Avrupa Birliği için yüzde 9,9 seviyesindeydi.
Bu bilgiyi, Türkiye Cumhuriyeti Ticaret Bakanlığı, Ticaret Araştırmaları ve Risk Değerlendirme Genel Müdürlüğü yayınladı.
Türkiye’de ise Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, Şubat’ta aylık enflasyon yüzde 4,53 olurken, yıllık yüzde 67,07 oldu.
Şubat ayında sadece 1 aylık gıda enflasyonu yüzde 8,25 olarak gerçekleşti. Yıllık enflasyon ise gıdada yüzde 71,2 oldu. Şubat ayında fiyatı en çok artan 10 üründen 9’u gıda ürünü.
Türkiye’nin sadece Şubat ayında aylık gıda enflasyonu Avrupa Birliği’nin yıllık enflasyonunun 3,5 katı civarında. Biz yıllık enflasyonu yüzde 2,6 olan Avrupa’ya gıda ürünlerini hangi fiyatla, hangi zam oranlarıyla satabiliriz ki?
Avrupa’daki tüketiciye “bizim ülkemizde maliyetler çok yüksek, fiyatlar çok arttı, siz de bu fiyatlara ürün alacaksınız” diyebilir miyiz?
Nitekim dolar bazında, Euro bazında bile son 1 yılda bazı ürünlerimizin fiyatı yüzde 100 arttığı için Avrupa’daki ihracat pazarları tehlikeye girdi. Türkiye ihracat pazarlarını kaybedebilir.
“Üret, satma, stokla, elinde tut”
Görüştüğüm ihracatçılar, Türkiye’de artan gıda fiyatları nedeniyle ihracat pazarlarındaki yaşadıkları sorunları ve tehlikeyi şöyle özetliyor:
“Türkiye ekonomisinin özellikle emlak, gayrimenkul, araba ve diğer tüketim mallarında yaşadığı hızlı fiyat artışları, tarımsal ürünlere biraz geç yansıdı. Özellikle de üretici tarafında 1 – 2 sene önceye kadar çok şahit olmadığımız olaylar gözlemleniyor.
Finansal gücü yerinde olan büyük üreticilerden bazıları ile tarım ürünlerini çiftçiden, üreticiden sezon ya da sezon sonunda satın alan tüccar / sanayiciler bu ürünleri satmak yerine “üret – satma”, “üret – elinde tut” , “üret – stokla” şeklinde bir koruma yöntemine girdiler.
Burada amaç; enflasyonun ve doların hızlıca yükseleceği, ekonominin daha sıkıntılı günlere gideceği beklentisi ile sezonda üretilen ve depolanabilir tüm ürünleri (kuru meyve, bakliyat, yağ vb.) gelecekte daha yüksek fiyattan satacağı beklentisi ile bugünden satmadan depolamak ya da satışını yavaşlatmak (sadece peşin ödeme kabul etmek) suretiyle ürünlerin satışından imtina etmektir.
Çiftçi bu işin sorumlusu değil, mağduru
Tarım ürünlerinin “lisanslı depoculuk” vb. finansal yöntemler ile bir yatırım aracı haline getirilmesi de bunda ne yazık ki etkili olmaktadır. Ancak burada suçlanacak bir üretici, çiftçi kesimi yok. Sezon öncesi ve sezon buyunca ciddi maliyet artışları ile zor şartlarda üretim yapan, bunu da sezon sonunda nakde çevirmek isteyen, ancak zararına mal satmaya zorlanan hiç bir üretici bu tarımsal, ekonomik sorunun bir nedeni değildir, aksine mağdurudur.
Alternatif ürünler ve ülkeler öne çıkıyor
Türkiye’de zeytinyağı, kuru incir, kuru kayısı, kuru üzüm, antepfıstığı, fındık vb. ürünlerin dolar kurunun son yıllardaki artışına bağlı olarak ciddi oranda pahalı kalması nedeni ile komşu ülkelerde üretilen benzer ürünlere talepler olmaya başladı.
Dünya piyasalarında neredeyse tek olduğumuz kuru meyveler, fındıkta artık az da olsa rakiplerimiz var. Kayısı, üzüm ve incirde Tacikistan, Özbekistan, İran, Afganistan menşe ürünler dünya piyasasında artık daha çok var. Zeytinyağında Suriye, Tunus, Fas, Cezayir dökme ve perakende ürünlerde pazar payını arttırıyor. Amerika Birleşik Devletleri ve İran menşeli fıstıklar, dünyanın çoğunu besliyor. Çok yakın zamanda da (şimdilerde çok görülmeyen) Rus menşe ve perakende ambalajda makarna ve ayçiçeği yağı da dünyadaki önemli süpermarketlerde yerlerini alacak.
AB’ye ihracatta kalıntı sorunu büyüyor
Tarımsal ürünlerimizin özellikle Avrupa Birliği ülkelerine yapılan ihracatında zirai ilaç kalıntısı sorunu ne yazık ki her gün haberlerde yer alıyor. Burada temel sorun tarım ilacı denetiminin sadece ihracata giden partilerde, ihracattan hemen önce (o da talep edilirse) yapılması. Yani iç piyasadaki ürünlerin denetimi çok olmuyor. Ancak tarla ve bahçelerdeki ekim ve dikimler iç piyasa, dış piyasa diye ayrılmadığı için, bulaşmanın da etkili ise bir bahçede kullanılan ilaç yan bahçelere de etki ediyor. Burada konu ihracat olunca top Ticaret Bakanlığı’nda gibi görünse de esasında tarımsal ürün ihracatının Ticaret ve Tarım bakanlıklarının ortaklaşa kuracağı bir platform tarafından denetlenmesi gerekmektedir. Denetimin tarlada olması gerekiyor, limanın hemen girişinde değil. Çünkü teamüller gereği döviz kazandırıcı faaliyet olmasından dolayı ihracatı zorlaştıramazsınız.”
Fiyatlar döviz bazında yüzde 100 arttı
İhracatçıların özellikle üzerinde durduğu konulardan birisi, iç pazarda artan fiyatlar bir şekilde enflasyonla, ülkenin ekonomik durumu ile anlatılıyor ancak ihracat pazarlarında döviz bazında yüzde 100’ün üzerindeki fiyat artışını anlatmak kolay değil. Çünkü biz yüksek enflasyon oranlarına alışığız, onlar yüzde 2-3 enflasyona alıştıkları için yüzde 100’ü bulan artışı anlamıyorlar.
Bazı ürünlerin üretiminde, ihracatında özellikle kuru incir, kuru kayısı, kuru üzüm gibi ürünlerde Türkiye’nin belirgin bir üstünlüğü var. Ancak bu ürünlerde üretim azalınca ve iklime bağlı sorunlar yaşanınca üretici veya üreticiden ürünü alan tüccar elindeki ürünü satmıyor, bekletiyor. Fiyat artacak diye bekletenler de bugüne kadar karlı çıktı.
Örneğin, 2023 yılında yaşanan hava şartlarına bağlı olarak üzüm üretimi ciddi oranda azaldı. Normalde 1,5 dolar olan kuru üzümün ihraç fiyatı 3 doları geçti. Son 1 haftada kuru üzüm fiyatı yüzde 20 arttı. Avrupa’da yıllık enflasyon yüzde 2,6 olunca bunu nasıl anlatacaksınız? Kaldı ki üzümde başka üretici ülkeler de var. İran, Amerika, Güney Afrika, Şili ve diğer ülkeler alternatif olarak pazara girebiliyor.
Geçen yıl kilosu 4 dolar civarında olan kuru incir bu yıl 9 dolar seviyesinde. Fındık fiyatı 5 dolardan 11 dolara kadar çıktı. Kuru kayısı 4 dolardan 8 doların üzerine çıktı. Son 1 yılda dolar bazında yüzde 100 artışı alıcılara anlatmak kolay olmuyor.
Türkiye ihracattan daha çok para kazanabilir mi?
Elbette daha çok kazanabilir. Ancak ürünü ham olarak ihraç etmek yerine katma değerli ihraç etmek gerekiyor. Bunun için de dünyada marka olmak şart. Basit bir örnek verelim; Türkiye, bu yıl makarnalık buğday ihracatı yapıyor. En büyük alıcısı da İtalya. İtalya Türkiye’den bu sezon 451 bin ton makarnalık buğday aldı. İtalyanlar Türkiye’den buğday alıp makarna imalatında kullanıyor ve makarnanın tonunu 1500 dolara satıyor. Aynı buğdayı biz makarna yaptığımızda tonunu 600- 700 dolara satıyoruz. İtalya dünya makarna ihracatında ilk sırada, Türkiye ikinci. İtalya ağırlıklı olarak Amerika ve Avrupa başta olmak üzere zengin, gelişmiş ve alım gücü yüksek ülkelere makarna satıyor. Türkiye ise Irak, Suriye, Afrika ülkeleri, Venezuela gibi geliri düşük ülkelere satıyor. Bu örnekten de anlaşılacağı üzere sadece üretmek yetmiyor, tarımda, gıdada marka olmak gerekiyor.
Kendi ürettiğini tüketemeyen Türkiye
İhracat pazarlarını konuşurken iç piyasayı, kendi tüketicimizi de unutmamak gerekiyor. Dünya üretiminde ve ihracatında ilk sırada olduğumuz fındık, kuru üzüm, kuru kayısı, kuru incir gibi ürünleri birçok tüketici yüksek fiyatı nedeniyle alamıyor. Dolayısıyla kendi ürettiğini alamayan bir Türkiye var.
İç pazardaki fiyatlar ihraç fiyatının iki üç katı daha yüksek. İzmir’de yaygın mağazaları olan bir kuru yemiş mağazasında iç fındığın kilosu 700-750 lira, incirin kilosu 884 lira, kuru üzüm 270 lira, kuru kayısı 712 lira. Bundan daha düşük fiyata alabileceğiniz yerler de var, daha yüksek fiyattan satanlar da. Ama tüketici alamıyor.
Özetle, tarımda, gıdada nereye el atsanız elinizde kalıyor. Üretici yüksek maliyetlerden, hava şartlarından kaynaklanan sorunlar nedeniyle para kazanamadığından şikâyet ediyor. Tüketici, fiyatlar çok yüksek olduğu için ürünü alamadığından yakınıyor. İhracatçı, ihracat pazarlarında rekabet edemediği için endişe içinde. Siyasetçi günü kurtarmanın peşinde. Olan ülkeye oluyor.