GERÇEK ENFLASYON KAÇ?
Başlıktaki soruya giderek daha çok muhatap olmaya başladım. Özellikle TÜFE hesaplamasında bazı kalemlerde hiç mi hiç inandırıcı olmayan, hayatın gerçekleriyle hiç mi hiç uyuşmayan fiyatların dikkate alındığını yazdıktan sonra bu soru daha çok sorulur oldu.
“Tamam, TÜİK’in hesaplamasındaki fiyat yanlışlarını yazıyorsun yazmaya da, peki gerçek enflasyon kaç?”
Madem bu soru giderek daha fazla soruluyor, ben de yanıt vereyim:
“Bilmiyorum, bilemem de zaten! Enflasyon oranını hesaplamak öyle kolay bir iş değil. Ben TÜİK’in enflasyon hesaplamasında bana göre var olan eksiklikleri ortaya koyabilirim ama alternatif bir hesaplama yapamam. Bunu yapabilmek için çok iyi bir altyapıya sahip olmak gerekir. Çünkü her ay binlerce veri toplayıp bunları değerlendirmek hiç de kolay bir iş değildir.”
Bunu söyledikten sonra şunu da ekliyorum:
“Bir de önerim var, alternatif hesaplama yaptığını iddia edenleri de pek ciddiye almayın!”
Bu yazdıklarımdan sonra hemen bazı itirazların dile getirileceğini biliyorum; “Sen de zaman zaman tahmin yapıyorsun ama” diye. Doğru; ama bu itirazın içinde benim yapacağım izahat var zaten. Ben zaman zaman yalnızca tahmin yapıyorum, ilgili ay geride kaldıktan sonra “Artış şudur” demiyorum. Bazı göstergelere bakarak herkes bir tahminde bulunabilir; tahmin ayrı, gerçekleşmeye ilişkin olarak küsuratına varacak düzeyde “Hayır gerçek oran şu olmalıydı” demek ayrı.
Oran niye inandırıcı bulunmuyor?
En temel neden, Türkiye’de enflasyonun çok yüksek seyrediyor olması ve gelir artışının enflasyona yetişememesi.
Düşünsenize, yıllık enflasyon yüzde 7-8 olsa, hele hele o bir türlü ulaşılamayan yüzde 5’lik yıllık hedefe inilebilse, buna göre aylık oranlar yüzde 0.5 dolayında seyretse, hatta geçmişte yaşandığı gibi kimi aylar negatif oranlar görülse enflasyona ilişkin böylesine tartışmalar yaşanır mıydı?
Diğer yandan enflasyon yüksek ama hayat pahalılığı bu düzeyde olmasa oranlara güvensizlik yine de bu boyuta ulaşır mıydı?
Enflasyon-hayat pahalılığı ikilemi
Enflasyon ve hayat pahalılığı aynı kavramlar gibi düşünülebilir; ama öyle değil. Enflasyon kadar gelir artışı olsa hayat pahalılığından söz edilmezdi.
Vatandaş örneğin 100 liralık gelirle 100 liralık mal ve hizmet yerine 200 liralık gelirle 200 liralık mal ve hizmet alır ve sorun yaşamazdı. Oysa şimdi 150 liralık gelire karşılık mal ve hizmet fiyatı 200 liraya çıkmış ve dayanılmaz bir hayat pahalılığı yaşanıyor. Üstelik enflasyon da devam ediyor ve fiyat-gelir makası giderek açılıyor.
Zaten siyasetçi de enflasyondaki düşüşün hayat pahalılığının sona ermesi gibi algılanmasını istiyor. Enflasyonun ne ölçüde düştüğü de sorgulanır elbette ama düşüş olsa bile hayat pahalılığı sürüyor.
Bundan dolayı da bir anlamda gelirlerin endeksli olduğu TÜİK’in oranları çok daha fazla irdeleniyor.
Herkesin enflasyonu farklı
TÜİK’in inandırıcılığı bir yana fiyat endekslerinin yapısını ve hesaplamanın nasıl yapıldığını pek bilmemek de eleştirilerin önemli bir nedeni.
Bir kere TÜFE ile belli bir kesimin; ücretli çalışanların, emeklilerin, esnafın, iş aleminin değil tüm Türkiye’nin toplam harcamasındaki fiyat değişimi ölçülmeye çalışılıyor.
Dolayısıyla açıklanan oran bu kesimlerden biri için uygunsa, bir diğeri için doğruyu tam göstermiyor olabilir.
Çünkü herkesin kendine göre bir enflasyonu var.
Örneğin anne-baba ve iki çocuktan oluşan dört kişilik bir aile. Bir başka aile, onlar da aynı yaşta iki çocukla dört kişi. Anne-babalar da aynı kazanca sahip. Sanıyor musunuz ki bu aileler için enflasyon oranı aynıdır.
Ailenin biri kendi evinde oturuyorsa, alın size büyük bir fark… Kendi evinde oturan aile için kiraların alıp başını gitmesinin hiç önemi yok. Hatta onlar “Enflasyon hesabında kira niye var ki” diye düşünebilir de.
Bir ailede çocuklar özel okula gidiyorsa alın bir fark daha… Çocukları devlet okuluna giden aile özel okul zamlarıyla elbette hiç ilgilenmiyordur.
Bir taraf sigara içiyorsa, arabası varsa; hepsi birer fark demek.
Şimdi aynı gelire sahip bu iki aile enflasyonu aynı hissedebilir mi?
Gelirler aynı ama harcamalar çok farklı, dolayısıyla enflasyon da farklı.
Gelir düştükçe harcama kalıbı değişir
TÜİK her yıl yapılan anketle hanelerin ortalama olarak nereye ne kadar harcama yaptıklarını belirliyor. Buna göre de TÜFE’deki grup ve madde ağırlıkları hesaplanıyor.
Yeri gelmişken bir kez daha vurgulamak gerek. TÜFE, kimilerinin zaman zaman hâlâ iddia ettikleri gibi pinpon topu, zincir, takoz gibi ürünlerle hesaplanmıyor. Endekste vatandaşın en çok tükettiği mal ve hizmetler var. Merak eden TÜİK’in sayfasında tüm maddeleri ve bunların ağırlıklarını bulabilir.
Ağırlıklardaki sıkıntı
Ama ağırlıklandırmada hata sayılmasa da hayatın gerçeklerine aykırı durum da yok değil…
Örneğin son yıllarda özellikle yüzde 25’lik artış sınırlamasının uygulandığı dönemde cinayetlere kadar uzanan kira konusu…
TÜFE’de kiranın ağırlığı yüzde 5.06 düzeyinde. Tüm Türkiye’deki haneler ortalamasında bu oran doğru olabilir. Evi olan ve kira harcaması yapmayan var, kirası çok düşük olan var, geliri yüksek dolayısıyla kiraya ayırdığı pay düşük olan var.
Dolayısıyla tüm haneler ortalamasında kiranın yüzde 5.06’lık ağırlığı doğru kabul edilebilir.
İyi de kira olarak dikkate alınan ve ağustosta 6.718 lira olan tutar; bu doğru kabul edilebilir mi?
Tamam, TÜFE yaşam maliyetini ölçmüyor, değişimi ölçüyor ama yanlış veriyle değişim ölçmek ne kadar sağlıklı?
Yoksul gıdaya harcar
İnsanın temel ihtiyaçları belli.
Öncelikle barınma ihtiyacını karşılayacak ve karnını doyuracak.
Kirada çok yüksek bir düzeye çıkan ve artış hızı biraz yavaşlamış görünse de oradan geri dönmeyecek olan tutar yüzünden vatandaşın barınma dışındaki harcamalara parası kalmıyor.
Bu da enflasyonun daha yüksek hissedilmesine yol açıyor. Bu söylediğimden kimse “Enflasyon daha düşük ama hissedilen yüksek” gibi bir anlam çıkarmaya kalkışmasın. Ne demek istediğim açık.
Gıdanın TÜFE’deki ağırlığı yüzde 25 ama dar gelirli bir aile için bu oran hiç kuşkusuz çok daha yüksek. Gelir ne kadar azalırsa gıdaya ayrılmak durumunda kalınan pay da yükselecektir. Gıda maddelerine yüklü zam geldiği için de vatandaş haklı olarak açıklanan genel oranı inandırıcı bulmayacaktır.
Ayrıca TÜFE kapsamında dar gelirli vatandaşın hiç tüketmediği ya da çok uzun yıllar boyunca çok az tükettiği ürünler de var. Ama onların da olması gerekir, çünkü TÜFE ile tüm Türkiye’nin harcamasındaki değişim ölçülmeye çalışılıyor. Otomobil gibi, yurt dışı tatili gibi, beyaz ve kahverengi eşya gibi.
Şu durumda yapılması gereken, adı artık geçinme endeksi mi olur, başka bir ad mı bulunur bilmem, yeni bir endeks oluşturmaktır. Zaten dikkate alınan madde fiyatlarının düzeyi yüzünden ömrünü tamamlamış olan bu TÜFE’yi yenilemek mümkün olmaktan çıkmıştır.
Yeni endeksin niye kaçınılmaz hale geldiğini bu şekilde özetleyip detayları bir başka yazıya bırakıyorum…