YENİ KURULAN TURGUTLU ŞUBEMİZİN KONGRESİ TAMAMLANDI
Turgutlu Şubemizin 1. Olağan Kongresi tamamlandı.
İzmir’de 14 Aralık Cumartesi günü yapılan Genel Başkanımız Mustafa Türkel, Genel Sekreterimiz İbrahim Ören, Genel Mali Sekreterimiz Ali Bükülmez, Genel Teşkilatlanma Sekreterimiz Kemal Köse ve Genel Eğitim Sekreterimiz Engin Öz katıldı. Kongreye şube başkanlarımızdan da Adana Şube Başkanı İbrahim Sani Gökmen, Ankara 1 Nolu Şube Başkanı Ali Solmaz, Ankara Fırınları Şube Başkanı Çelebi Karakökçek, Bursa Şube Başkanı Zeki Ertürk, Bursa Mustafakemalpaşa Şube Başkanı Ertan İkizler, Bursa Karacabey Şube Başkanı Ergün Çarıkçı, Eskişehir 1 Nolu Şube Başkanı Cengiz Çiçek, Eskişehir 2 Nolu Şube Başkanı Erdoğan Yörüksoy, Eskişehir 3 Nolu Şube Başkanı Yılmaz Taşpınar, İzmir 3 Nolu Şube Başkanı Latif Gökçay, İzmir 7 Nolu Şube Başkanı Ömer Atabey, İstanbul Avrupa Yakası Şube Başkanı Turgay Koç, İstanbul Anadolu Yakası Şube Başkanı Fikret Yılmaz, Kocaeli Şube Başkanı Ali Bostan, Samsun Şube Başkanı Ali Başkeser, Manisa Şube Başkanı Yavuz Uçkıran, Rize Dosan Şube Başkanı Mustafa Yüksel, Bandırma Şube Başkanı Şerif Kayhan, Balıkesir Şube Başkanı İbrahim Ökten ile Örgütlenme Uzmanımız Adem Çınkır katıldı.
KARDEŞ SENDİKLARDAN KATILIM
Kongreye sendikalardan ise Türk-İş Bölge Temsilcisi Hayrettin Çakmak, Tezkoop-İş İzmir 1 Nolu Şube Başkanı Mert Özen ve Basın-İş İzmir Şube Başkanı İlhan Karabağ katıldı. Kongreye işverenlerden de Banvit İnsan Kaynakları Yöneticisi Neşe Yeşilçam, Banvit Teknik Hizmetler Müdürü Burak Karatepe ve İzmir Piliç Kesimhane Müdürü Özkan Uygun katıldı.
Delegelerin önergesi ile kongreyi yönetmek üzere Divan Kurulu oluşturuldu. Divan Kurulu Başkanlığına Genel Teşkilatlanma Sekreterimiz Kemal Köse, Divan Kurulu Üyeliklerine; Genel Mali Sekreterimiz Ali Bükülmez ve Genel Eğitim Sekreterimiz Engin Öz seçildi. Divan Kurulu yerini aldıktan sonra başta Mustafa Kemal Atatürk ve Kurtuluş Savaşı şehitleri olmak üzere iş kazalarında hayatını kaybeden işçilerin anısına bir dakikalık saygı duruşunda bulunuldu ve İstiklal Marşı okundu. Daha sonra Turgutlu Şube Başkan Adayı Anıl Paspas bir konuşma yaptı. Ardından Genel Eğitim Sekreterimiz Engin Öz, kongremize katılan misafirleri tanıttı. Misafirlerin tanıtımı sonrasında Türk-İş Bölge Temsilcisi Hayrettin Çakmak, Manisa Şube Başkanımız Yavuz Uçkıran, İzmir 3 Nolu Şube Başkanı Latif Gökçay ve İzmir 7 Nolu Şube Başkanı Ömer Atabey birer konuşma yaptı.
SENDİKAL HAREKETE GÖÇMEN İŞÇİLER ÖNCÜLÜK ETMİŞTİR
Konuşmaların ardından Genel Başkanımız Mustafa Türkel, bir konuşma yaptı. Genel Başkanımız Mustafa Türkel, sendikamızın kuruluşundan bugüne verdiği mücadeleleri, ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik durumu, bunun çalışanlara yansımalarını, toplu iş sözleşmelerine etkilerini, asgari ücret tartışmalarını değerlendirdi. Genel Başkanımız Mustafa Türkel’in konuşmasının satır başları şöyle:
Biz 73 yıllık bir sendikayız. Türkiye’de sendikal hareketin derneklerden sendikalara geçiş yaptığı 1947’lerde sendikalar kurulmaya başlamış, Tekgıda-İş Sendikası da 1952’de kurulmuş. Sendikal hareketin başlangıç döneminde, Türkiye’de sanayileşme henüz yeterince gelişmemişti ve özel sektör neredeyse yok denecek kadar azdı. Sendikaların kuruluşuna, kamu sektörü çalışanları öncülük etmiştir. O dönemlerde, Türkiye’nin ekonomik faaliyetleri büyük ölçüde devlet eliyle yürütülmekteydi. Demiryolları, karayolları, elektrik yatırımları vs. gibi kamuya ait yatırımlar var. TEKEL, Çaykur, TEKEL’in bünyesinde çay işletmeleri var. Devlet Su İşleri, Toprak-Su Araştırmaları gibi kamu kuruluşları ve işletmeler, her şeyin adı kamu… Bir de belediyeler var. Burada çalışan işçiler genel de Balkan göçmenleri… Bu süreçte, özellikle Selanik, Bulgaristan, Yunanistan ve Romanya’dan gelen göçmenler, sendikal kültüre sahip olmaları nedeniyle Türkiye’deki sendikal harekete öncülük etmişlerdir. Göçmen işçiler, geldikleri bölgelerdeki sendikal deneyimlerini Türkiye’ye taşımış ve Anadolu’daki işçi kitlelerine sendikal bilinci aşılamışlardır. Tekgıda-İş Sendikası’nın kurucuları arasında da Üsküp ve Deliorman kökenli işçilerin yer aldığı görülmektedir. Bu öncülerin katkılarını saygıyla anıyoruz.
SENDİKAMIZIN KURULUŞUNDA EGE BÖLGESİNİN ÖZEL YERİ VAR
Sendikal hareketin başlangıç yıllarında, sendikalar dernek statüsünde faaliyet göstermekteydi. İkinci Dünya Savaşı sonrasında sanayileşme süreci henüz başlamamış, kamu işyerlerinde de asgari ücret bile uygulanmıyordu. 1954 yılında Tekgıda-İş Sendikası’nın yöneticileri, Ankara’ya gönderecekleri arkadaşları için aralarında yol parası topluyorlar. Onların da görevi, Ankara’ya gittiklerinde Çalışma Bakanlığı ile görüşerek TEKEL işçileri için asgari ücretin uygulanmasını talep etmek. 50’lilerin Türkiye’sinde asgari ücret henüz işletmelerde Türkiye genelinde uygulanan bir ücret değil. Asgari ücret diye bir şey yok. Yemiyor usulü var. O dönemlerde sendikalar var ama sendikalar dernek statüsünde ve gelirlerini pul karşılığında sağlamaktaydı. İşçilerden aidat toplamak için pul karşılığı bir veya iki kuruş aidat alınırdı. Tekgıda-İş Sendikası’nın 1953 yılında Unkapanı’nda tuttuğu iki apartman dairesinden biri, mali yetersizlikler nedeniyle başka bir sendikaya kiralanmıştır. Bu durum, o dönem sendikaların ne kadar zorlu koşullarda faaliyet gösterdiğini gözler önüne sermektedir. Tekgıda-İş Sendikası’nın kuruluşunda ve gelişiminde Ege Bölgesi’nin özel bir yeri vardır. Manisa, Balıkesir ve Aydın gibi iller, özellikle tütüncülüğün merkezleri olarak sendikal hareketin önemli noktaları olmuştur. Bu bölgelerdeki işçiler, sendikanın büyümesinde önemli rol oynamıştır.
TOPLU SÖZLEŞMELİ DÖNEMİN İLK ADIMLARI PROTOKOLLERLE ATILIYOR
Bandırma Şubesi mesela gıda işkolunda ilk kurulan sendikalarımızdandır. Ve o sendikanın adı Bandırma ve Havalisi Tütün İşçileri Sendikası’dır. Ve o sendikanın kurucusu bir bayan genel başkanı ve o hanımefendi Alparslan Türkeş’in kız kardeşi. Genel başkandı ve sonrası bu kurulan federasyon tipi sendikalar sonra bir araya gelerek 1969 yılında Tekgıda-İş Sendikası’nı federasyon olarak kuruluşunu tamamladılar. Çünkü ondan önce gıda iş kolunda iki tane büyük sendika var. Birisi Tümgıda, birisi Tekgıda. Tümgıda’nın merkezi İzmir, Tekgıda Sendikası’nın merkezi İstanbul. Sonra bakıyorlar ki bu birbirine rakip halde ikisi de birbirine zarar veriyor. Bir birleşmeyi gerçekleştiriyorlar ve 1969’da yeniden Tekgıda-İş Sendikası çatısı altında birleşme gerçekleşiyor. Tekgıda-İş Sendikası, Tekel ve Çaykur işyerlerinde toplamda bir zaman 150 bin civarında çalışanın olduğu çok büyük bir sendika. Kamuda çalışanların sayısı bu. Tütün işçiliği de ağırlıkta zaten el işçiliğine dayanan bir işçiliktir. Tütüncüler vardır bu bölgede biliyorsunuzdur. Hala öyle, el işçiliği önemlidir. Aradan bir zaman geçiyor. Toplu sözleşmeli dönemin ilk adımları protokollerle atılıyor ama 1960 darbesi sonrası yeniden kurulan hükümetlerde Bülent Ecevit de Çalışma Bakanı oluyor ve o dönemde Türkiye’de eksik olan sendikalar ve grev ve toplu iş sözleşmesi yasasının çıkmasını sağlıyor. Çok özel katkılar sunarak, sağlıyor. Ve o yasaların çıkması için o dönem rahmetli İnönü de dahil hükümete yoğun bir baskı yapıyor. Ve sendikalar yasası 1963’te kabul edildikten sonra da Türkiye’de toplu iş sözleşmeli, grevli lokavtlı sendikal hayat başladı.
80 GÜN BOYUNCA EN SERT VE EN GÜÇLÜ EYLEMİMİZİ YAPTIK
Özellikle 2000 yılı sonrası, özelleştirme dalgasının etkisiyle Tekgıda-İş Sendikası olarak kendimizi yeniden değerlendirme ve konumlandırma ihtiyacı hissettik. Kamuda örgütlü bir sendika olarak faaliyet gösterdiğimiz uzun yılların ardından, özelleştirmeler neticesinde kamuda üye sayımızın azalacağını öngördük. Bu durum karşısında, yapımızı ve politikalarımızı özel sektör işçilerine hitap edecek şekilde yeniden düzenlememiz gerektiğine karar verdik. Özel sektör işçilerini anlayabilecek, onların emek mücadelesine destek verebilecek yeni politikalar geliştirmek önceliğimiz oldu. 2000’li yıllardan itibaren sendika kadrolarımız, özel sektör işçileriyle güçlü bağlar kurabilmek adına kendilerini geliştirmeye başladı. Aynı zamanda, özel sektör örgütlenmesine yönelik stratejilerimizi de yeniden oluşturduk. 2010’lara gelindiğinde, Tekel’in özelleştirilmesi sendikamız için önemli bir dönüm noktası oldu. Tekel işçileriyle birlikte, Ankara’da 80 gün boyunca en sert ve en güçlü eylemi yaparak tarihi bir direniş gerçekleştirdik. Bu süreçte Tekgıda-İş Sendikası, AKP iktidarına karşı büyük bir direniş sergileyerek Türkiye işçi sınıfının unutulmaz mücadelelerinden birine imza attı. Ankara’nın sokaklarında geçen 80 gün, hem Türkiye’nin dikkatini buraya çekti hem de işçi sınıfının kararlılığını ve gücünü bir kez daha ortaya koydu. Geçmişten gelen mücadele mirasıyla hareket eden Tekgıda-İş Sendikası, bu süreçle birlikte yeniden küllerinden doğmuş ve işçi hakları mücadelesindeki kararlılığını bir kez daha kanıtlamıştır.
BU SENDİKANIN İKİNCİ BİR ÖRNEĞİ TÜRKİYE’DE YOKTUR
2007 yılında, Tekgıda-İş Sendikası olarak Yörsan’da örgütlenme mücadelesine başladık. Bu, özel sektörde büyük bir işletmede yürüttüğümüz ilk büyük örgütlenme çalışmasıydı. Ancak bu süreçte Yörsan işvereni, 2007 yılının Aralık ayında, sırf sendikalı oldukları gerekçesiyle bir günde 406 işçiyi işten çıkardı. Fabrikada üretim durdu, işveren dışarıdan işçi temin ederek üretimi sürdürmeye çalıştı, ancak başarılı olamadı. 406 işçimiz, 13 ay boyunca Tekgıda-İş Sendikası’na güvenerek direnişlerini sürdürdü. Zemherinin dondurucu soğuğunda ve yaz sıcağında, her gün işe gider gibi Yörsan fabrikasının önünde eylem yaptılar. Sabah saatlerinde fabrikanın önünde toplanan işçiler, akşam saatlerinde sloganlar ve alkışlarla eylemlerini yaptılar. Bu direniş, Türkiye kamuoyunda geniş yankı uyandırdı ve “Yörsan, Yersen İnisiyatifi” adıyla ülkenin gündemine oturdu. Bu sendikanın ikinci bir örneği Türkiye’de yoktur. Sendikamız, işten çıkarılan işçilere her ay 550 TL ödeme yaptı. İşçilerin işten çıkarılmadan önceki net maaşı 450 TL iken, sendikamız onların bu süreçte gelir kaybı yaşamamasını sağladı. Dahası, eylemler süresince oluşan yemek, içme ve diğer ihtiyaçlar sendikamız tarafından karşılandı. Bu direniş, Türkiye sendikal hareketinde eşine rastlanmayan bir dayanışma örneğidir. Tekgıda-İş Sendikası olarak, özel sektör örgütlenmesi konusunda bu örnekten hareketle önemli bir yol açtık. Özel sektör çalışanlarının, işten atıldıklarında ne yapacaklarına dair endişe taşımaması gerektiğine inandık. Çocuklarının sütü eksilmesin, evlerinin elektriği kesilmesin, suyu akmaya devam etsin diye mücadele ettik. Bu anlayış, bizim için bir misyon haline geldi. O gündür bugündür, Tekgıda-İş Sendikası, örgütlenme faaliyetlerinden dolayı işten çıkarılmış, grevdeki hiçbir üyemizi yalnız bırakmamış, kimseyi başkasına muhtaç etmemiştir. İşçilerin direnmesi ve mücadeleye devam etmesi için onların yanında olmayı görev edindik ve bu sorumluluğu her zaman yerine getirdik.
TEKGIDA-İŞ BİR MÜCADELEYE BAŞLARSA ARKASI GELİR
Polonez’de dört aydır süren bir direniş var. Vivident’te ise yaklaşık 10 aydır kapının önünde direnen bir temsilci arkadaşımız mücadele ediyor. Geçmişte Sütaş, Nestle Gıda gibi işletmelerde de işten atılan her bir arkadaşımıza sendika olarak sahip çıktık. Hiçbir üyemizi başkasına muhtaç etmeden, ele güne avuç açtırmadan, onlara destek olduk ve yeniden işe dönmelerini sağladık. Ve Yörsan mücadelesinde yaşananlar, bu sendikanın kararlılığını ve işçi sınıfına olan bağlılığını en iyi şekilde ortaya koymuştur. O dönemde hükümet yetkilileri, bakanlar ve başbakan düzeyinde görüşmeler yapıldı. Biz açıkça ifade ettik: İşçiler işe başlasın dedik, kabul etmediler. İşçiler ya işlerine geri dönecek ya da bu işyerleri batacak diye uyardık ama uyarılarımızı dikkate almadılar. Sonuç olarak, 13 aylık direnişin sonunda Yörsan, Türkiye’nin o dönemdeki en yüksek tazminat tutarını ödemek zorunda kaldı: Tam 46 trilyon lira. Ancak bu süreçte Yörsan battı. Burada sorulması gereken şu: Yörsan’ı sendika mı batırdı, yoksa işverenin hukuksuzluğu ve işçinin emeğine saygısızlığı mı? Şimdi Polonez için de benzer bir tabloyla karşı karşıyayız. Bu direnişe başlarken açıkça söyledik: Tekgıda-İş Sendikası farklı bir sendika, yarım yamalak bir iş yapmaz. Bir mücadeleye başlarsa, bunun arkası gelir ve bu işin sonu kötü olur. Onun için bu davranışlarından vazgeçsinler diye uyardık, devlet adına, bakanlık adına bizimle görüşenler, Türk İş’ten aracı olan arkadaşlarımıza herkese dedik ki yapmayın. Gelinen noktada işletme zora düştü. Daha bugünleri, iyi günleri. Bu işletmenin bir daha iflah olacağını sanmıyoruz.
TEKGIDA-İŞ ÖRGÜTLENMEDE MARKA HALİNE GELMİŞTİR
Tekgıda-İş Sendikası örgütlenmede bir marka haline gelmiştir. Bunu marka yapan, bu örgütün üyesi, temsilcisi, şube başkanı, şube yöneticisi, genel merkez yöneticisi, uzmanı, çaycısı dahil bu örgütü marka yapan, bu ekibin has damarlarındaki sınıf bilinci, emek bilincidir ve birbirimize olan inancımızdır. Bu inancı sağlayan, bu inanca katkı sunan herkese teşekkür ediyorum. Eğer sizin malınızın değeri ya da marka olarak kamuoyundaki ederi iyi değilse ne yaparsanız yapın, üye yapamazsınız. Gıda işkolunda bir tek biz yokuz. Bizimle birlikte Gıda-İş diye DİSK’e bağlı bir sendika, Şeker-İş diye bir sendika, Özgıda-İş Sendikası diye bir sendika daha var. Tekgıda-İş de bu işkolundaki dört sendikadan birisi. Sizler Tekgıda-İş Sendikası’na gelip bu çatı altında burayı tercih ettiğiniz gün, bu sendikanın adını, bu sendikaya olan inancınızı, sahadaki arkadaşlarımızın sizinle paylaştığı şeylere güvenerek geldiniz. Biz geldiğinizde güveninizi boşa çıkardık mı kardeşler? Başınızı öne eğdirdik mi? Eh şeref verdiniz o zaman. Hoş geldiniz, sefa geldiniz.
ASGARİ ÜCRETTE ÖLÜMÜ GÖSTERİP SITMAYA RAZI EDECEKLER
Türkiye’de dört tane asgari ücret var. Birincisi en düşük devlet memuru aylığı. Kamuya ilk defa devlet memuru olarak girdiğinizde kamunun size ödediği en düşük ücretin kaç lira olduğunu biliyor musunuz? Şu an 32-33 bin lira civarında. Yılbaşı’nda enflasyon kadar ihtimal artacak ve 38 bin olacak. 1 Ocak 2025’den itibaren kamunun asgari ücreti 38 bin lira olacak. Bunu bir kenara koyun. Bir de senede bir veya iki defa toplanan Asgari Ücret Tespit Komisyonu diye bir komisyonun varlığını duyuyoruz. Hiçbir fonksiyonu olmayan, hiçbir özelliği olmayan, sadece kamuoyu oluşturarak hükümet yapmadı deyip sorumluluğunu üstüne yıktıkları, adı komisyon ama işlevi sıfır olan bir yapı. Ben 2004-2005’li yıllarda işçi komisyonu başkanı olarak Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda görev yaptım. O günlerde Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan ve o günkü Çalışma Bakanlarıyla da 2007-2008 yılına kadar da Asgari Ücret Tespit Komisyonlarında görev almış birisi olarak söylüyorum. Asgari ücret tespit komisyonunun son toplantısında bir sarı zarf gelir önlerine. Sarı zarfı orada birlikte açar komisyon başkanı, genel müdür ya da bakan adına görev yapan da. Sarı zarfı açar ve der ki 16 yaşından küçükler için asgari ücret bu, büyükler için bu. Kabul edenler, etmeyenler indir kaldırır. Biz işçiler kabul etmezsek işveren kabul eder hükümetle birlikte. İşveren tarafı kabul etmezse işçiler mecburen kabul eder. Tam bir orta oyunudur. Asgari ücrete ümit bağlamayın. Şimdi onun için burayı parantez açarak ikinci asgari ücrete geleceğim. İkinci asgari ücret önümüzdeki günlerde belirlenecek. Devletin talimatla ilan ettiği enflasyon kadar bile arttırılıp arttırılmayacağı konuşuluyor.
Hükümet devlet, sermaye diyor ki asgari ücret yüksek. 17.002 lira yüksek. Zaten biz bunu bir de tutar yüzde 46- 48-50 civarında enflasyon kadar bir artış yaparsak sanayi batar, biz bunu ödeyemeyiz diyor. O kadar yükselttiğinde ele geçecek para 24-25.000 bandında bir para olacak. Şimdi asgari ücret 25.000 lira olunca çok olacakmış. Oysa ENAG’ın belirlediği yıllık enflasyon 84-85 civarında. Türkiye İstatistik Kurumu’nun belirlediği enflasyon da aşağı yukarı %46 civarında olacak. Bu kadar bile artırmayı kabul etmiyorlar. Şimdi 20’leri 30’ları konuşturuyorlar. Sonra Tayyip Bey 30 falan az olur şunu 35 yapalım diyecek. Tayyip Bey gene enflasyonun üstünde zam yapmış olacak. Millet alkışlayacak. O işi götürecek gene. Getirmek istedikleri bize önce 30’u çok konuşup 35’e razı etmek. Yani ölümü gösterip sıtmaya razı etmek. İkinci asgari ücret bu. Üçüncü asgari ücret, emeklilerin aldığı asgari ücret en alt ücret 12.500 lira.
Emeklilerin aldığı ücret, 2000’lerin başında 1.7 asgari ücrete gelirdi. En düşük ücret. Yani aşağı yukarı 34-35 bin liraya gelirdi. Dördüncü asgari ücret de belediyelerin uyguladığı asgari ücrettir. Bugün başta CHP’li belediyeler olmak üzere belediyelerin %80’in üzerindeki uygulanan asgari ücret, işe ilk defa girenler için 26.000 lira arkadaşlar. Uygulama bu.
Şimdi gördünüz mü ülkede dört tane asgari ücret var. Biz 2000’lerden bu tarafa dedik ki asgari ücret Türkiye’de tek olmak zorunda ve en düşük devlet memuru aylığına eşitlenmek zorunda. Yani bugünkü rakamlarla 1 Ocak 2025’ten itibaren 38 bin lira olmak zorunda. Devletse, çifte standart olmaz. Olmamalı. Devlet memuru hiçbir şey üretmeden odacı olarak hizmet yapan küçümsediğim için değil. Ama odacı olarak hizmet yapanla, kesimhanede parmaklarını doğramak, akşama kadar ayakları altına gelmeyen insanlara aynı ücreti ödüyorsanız burada zulüm vardır, burada haksızlık var. Eksi 17 derecede soğuk hava deposunda çalışan arkadaşlarımızın insanlık dışı çalışmalarına karşılık asgari ücreti dayatıp onun asgari ücretini başka, devlet memurunun asgari ücretini başka yapmak haksızlıktır. Onun için diyoruz ki biz Tekgıda-İş Sendikası olarak asgari ücret dendiğinde söyleyeceğimiz şey 20 yılı aşkın süredir söylüyoruz. Bizim için asgari ücret en düşük devlet memuru aylığına eşitlenmeli. Asgari ücret bu olmak zorunda. Başka türlüsü hikayedir.
Genel Başkanımız Mustafa Türkel’in konuşmasının ardından delegeler sandık başına gitti.