NEREDE O MUKTEDİR İKTİDAR ?
Yerel seçimlerde doğalgazlı evlere bile kömür dağıtan muktedir iktidar, bu yıl kılını kıpırdatmıyor. Muhabir yerinde inceliyor. Ne sobaya koyacak kömür var yoksul evlerde ne de ‘sosyal yardım’ için yaptıkları başvurulara cevap. İsyan ediyor hane halkı: ‘Bu sene seçim yok ya o yüzden.
Yerel seçimlerde doğalgazlı evlere bile kömür dağıtan muktedir iktidar, bu yıl kılını kıpırdatmıyor. Muhabir yerinde inceliyor. Ne sobaya koyacak kömür var yoksul evlerde ne de ‘sosyal yardım’ için yaptıkları başvurulara cevap. İsyan ediyor hane halkı: ‘Bu sene seçim yok ya o yüzden.’ İsyanının, isyan ettiği şeyi yarattığından habersiz biçare. Kömüre sattığı oyunun bu yıl kendini oyun dışı bıraktığını bilmiyor. Biliyorsa bile umursamıyor. Arsızlığa demir atmış yönetenleri de, bu ‘bilip de bilmeme’ tavrını bildiği için gözlerinin içine baka baka dalga geçiyor: “Seçim yoksa kömür yok. Donabilirsin.” Biliyor ki kalan sağlar onların.
Alıp vermenin bu kadar basit bir matematiğe endekslendiği bir ülkede siyaset de bu seviyeye göre belirleniyor. Ne iktidar ne muhalefet, el artırmıyor. Seçim isteyenler ve seçimden kaçanları biliyoruz ama her iki kanadın da ne vaat ettiğini bilmiyoruz. İhtiyaç değil çünkü. O, başka bir evrenin sorunu.
Umudun anlamını tüketmelerine rağmen hâlâ o tükenen anlamın etrafında dolanan gedikliler ile kâh eskiyi cilalayıp kâh yeni gibi yapıp umut olmaya soyunanlar oradan buradan kafalarını çıkartıp ‘bizi görün’ diyorlar. Ama biri diğerinin aynıyken kim kimi fark edecek ve niye fark edecek? Soran da yok söyleyen de. Diriltilmeye çalışılan dinozor kemikleri, hizip dayanakları ya da devlet ulufeleri çorbalarının kaynamalarına yetiyor. Bir adım sonrasını düşünen biri ise diş kıracak kadar bulunmaz. Bulunmuyor zaten.
Yaman bir ayrışma yaşanıyor. Çorbasından endişe etmeyenler memleket sevdasını dile getirip ‘anlayın da pullayın bizi’ diye sunuyorlar kendilerini ama konuştukları dil, çorbası olmayanların dili değil. Çare olmaya geldiklerini söyledikleri dert, onların dertlerine teğet geçmiyor. Güdü hiyerarşisinin birinci basamağında çırpınanla en tepesindekini siyaset yalanı bile aynı düzleme alamıyor.
Diğer tarafta halk doktora düşman. Tam gün isyanını takmıyor. Doktor, göremediği desteğin hıncını çıkarmak için muayene zamanını bekliyor, az biraz daha ezmek için. Bilenmeye devam. Aynı şekilde; sivil askere, asker sivile, sivil sivile, asker askere bileniyor, birileri darbe dileniyor, birileri ise gün aşırı darbecilere ileniyor. Herkesin dili tek ama hepsi birbirinden ayrı: BEN.
Bu arada;
TEKEL işçileri az biraz daha ortak duyarlılık imgesi olabildi. Direnişin, çoktandır kaybettiğimiz dik duruşta ısrarın olabildiğini, zoru görünce kaçmanın tek gerçek olmadığını, ölümü bile göze alabilecek yürekli insanların bulunduğunu görmek zor da olsa ortak bir dil oluşturabildi. Gitmesek de görmesek de onlar artık ailemizin direnişçisi.
Ve ilk kez oluşan ortak dilden henüz pek farkında olunmayan bir sinyal geliyor.
Belki kudretli muktedirler yandaşlarına ulufe dağıtma telaşından, yandaşlar da paylaşım derdinden kendileri için çalan tehlike sinyallerinin farkında değil ama…
Ne artık yüzlerini gördük mü ne diyeceklerini ezberden bildiğimiz malum muhalefet, ne umut diye pişirilen ihtiyar delikanlılar, ne tekrar canlanmaya başlayan Ergenekonsever ruh, ne sivil faşizm korku ittirmeleri ne de artık iler tutar yanı kalmayan ordudaki cunta yapılanması… Bu iletişimsizlikte umut da değil tehlike de.
Ama ailemizin direnişçilerinin biri ölürse… İşte o zaman seyreyleyin gümbürtüyü. Bakın bakalım o ceset kimin üzerine kalıyor?