GÖRÜNTÜ VE SES KİRLİLİĞİ; TEKEL DİRENİŞİ
Havası, suyu, taşı, toprağı ´özelleştirmeler´ için çitlenmiş ülkemizde, Tekel direnişi çevrede görüntü ve ses kirliliği yapmakla suçlandı.
Sermayenin canını sıkacak bu sesler ve görüntüler hala bu ülkede ´sosyal hak arayışının´ varlığını gösterdi.
Havası, suyu, taşı, toprağı ‘özelleştirmeler’ için çitlenmiş ülkemizde, Tekel direnişi çevrede görüntü ve ses kirliliği yapmakla suçlandı.
Sermayenin canını sıkacak bu sesler ve görüntüler hala bu ülkede ‘sosyal hak arayışının’ varlığını gösterdi.
Tekel işçi direnişi, dürülerek bir yerlere sokuşturulmuş ‘özlük hak ve hukuk’ metnini çıkarıp vatandaşın aklını çeldi.
Anayasaya aykırı düzenlenen antidemokratik ‘çalışma koşullarına’ razı gelmediklerini dillendirdi.
Anayasanın sosyal hak ilkelerini ihlal eden Neoliberalizmin yasalarının ‘iş modellerini’ faş ettiler.
Piyasalaşma sürecinin kenara yığdığı ‘insan bakiyesinin’, üzerine üretim-dışı yazan sosyal kayıtsızlık ve adaletsizliğin ‘hak ihlallerini’ ortaya döktüler.
Şimdi ‘piyasacı’ asap bozuldu..
Çünkü çalışanların ve işsizlerin ıslahatları bitirilerek,’itaatkar emek’ ve onun daha da ucuzu ‘yedek emek’ vasfı kazandırılmıştı..
Bu usta otoriter ve tehditçi yönetim anlayışının sonu ‘Tekel direnişiyle’ geldi.
Neo-liberal iş yasalarıyla cebren el konulan ‘sosyal haklar’, 2010’da uzun mesailere ve mücadelelere vesile.
Anayasanın vatandaşlarına tanıdığı çalışma hakkı, adil ücret hakkı, sosyal güvenlik hakkı, sağlık hakkı, eğitim hakkı ‘ekonomik karlılığa’ endekslenerek vatandaşlık hakkı olmaktan çıkarılmıştı.
Sağlık ve eğitim, piyasalaşıp, ticari alanın nesnesi olurken çalışma hayatının bütün tarihsel kazanımları kaybettirildi.
Anayasaya aykırı çalışma modelleri, ‘esnek istihdam’ adıyla yasalaştırıldı.
Neo-liberal sistemin ’emek ve çalışanla’ baş etmesi ‘sözde dönüştürücü’, pratikte yıkıcı bu reformlarla olanaklıydı.
Anayasanın, ahlakın ve insanın ‘esnetilmesiyle’ ortaya çıkan ‘esnek istihdam’, çalışma hayatını un ufak etti.
Esnek çalışma; düşürülmüş ücret, fazla çalışma saati, sendikasızlaştırma, kıdem tazminatının budanması, grev hakkının olmaması, müktesep haklarınızdan vazgeçmenizi ve her an kapının önüne konulmanızı kapsıyor.
Taşeronluk, geçici işçilik, 4-C statüsü gibi esnek istihdam modelleri şu işe yarar:
1. Kiralanan, devredilen, habersizce işten atılan ‘çalışanlar’, dışarıdaki işsizlikle korkutulup ücretleri daha da aşağıya çekilir.
2. Üretim dışı kalanlara da ‘direniş yapan emeğin’ ücretini ve işini beğenmediği ispiyon edilerek hedef gösterilir.
3. Neoliberal sistem, sosyal devletin piyasaya bıraktığı işsizlikle, köleliğe yakın çalışanları birbirine kırdırarak karlılığını maksimize eder.
4. Hakkını arayanlar ‘asayiş bozucu ve ideolojik’ suçlu ilan edilerek ‘hak arayışı’ sindirilir.
5. Parasız eğitim hakkı, taşeron paket işçi olmaya itiraz, 4-C statüsüne razı gelmemek, örgütlerini terk etmeyen eczacılar, performansa bağlanan doktorluk, isyan eden tarım üreticileri ‘devleti sömürmekle’ suçlanarak ‘halka’ şikayet edilir.
Ama artık her sesini yükseltenin paylanıp, toplum huzurunu bozan ‘suçlu’ grup muamelesi sökmüyor.
Hak istemek cezalandırılır, hakkını isteyen yalnızlaştırılır otoriter taktiği işe yaramıyor .
İşçilerin, sendika üyelerinin, öğrencilerin, meslek gruplarının, tarım üreticilerinin, kamu çalışanlarının ‘suçla’ kategorize edildiği sistemin karlılık ve tamahkarlıkla şişinen sermayesi, hakkından misliyle fazlasını sırtlanmış vaziyette sırıtarak işini götürüyor.
Ama Anayasamız ‘bütün hak taleplerini’ demokratik ve yasal kılarken bu hakları ihlal edenleri sorumlu ve suçlu gösteriyor.
Yüzlerce kamu varlığının zenginliğinin ve satışının bir kamu yatırımı olarak bile dönmemesi ne kadar düşündürücü ise.
Özelleştirmelerle sokağa atılan yüz binlerin alın teri ve toplumun vergilerinin kaynaklık ettiği ‘kamusal zenginliğimiz’ ve ekonomik büyümeden bir kırıntı alamadan açlık sınırının altına düşmek de o kadar düşündürücü…