KAMU YARARINA AYKIRI HAK ARAYIŞI!
Tekel direnişinde pekişen ve perçin -lenen toplumsal muhalefeti hükümet ´özel sektör sağduyusuyla´ sindirmeye uğraşıyor.
´Şirket devlet´ aklının tek rasyonel yönetim olduğunu savunarak dogmalaştırılmasını izliyoruz.
Tekel direnişinde pekişen ve perçin -lenen toplumsal muhalefeti hükümet ‘özel sektör sağduyusuyla’ sindirmeye uğraşıyor.
‘Şirket devlet’ aklının tek rasyonel yönetim olduğunu savunarak dogmalaştırılmasını izliyoruz.
Devasa ‘özelleştirme mekanı’ ülkemizin küreselleştirilme işlemi sonucu ürettiği ‘insan bakiyesinin’ sesine ve görüntüsüne tahammül edilemedi.
Ancak sokaklarda kendilerine yer bulabilen ‘özelleştirilmiş kamusal alandan’ sürülmüşlere en son mahalle bakkaları da katıldı.
‘Hayatın gerçeğine uyun’ dendi yani piyasaya.
Piyasaya uyumsuzluğu belirlenmiş, işletme, meslek, çalışma haklarının nüfusu ablukaya alındıkları düzenden başlarını kaldırıyorlar.
Tekel işçileri, atanmayan öğretmenler, taşeron sistemin malzemesi emek, tarım üreticileri, eczacılar, doktorlar, öğrenciler ‘marjinal ideolojik gruplar’ halinde gösterilip sosyal huzursuzluğun mümessilliğine tayin edildiler.
Sessiz çalışanlar ve sessiz işsizlik tasarımının iş yasalarının yapımcısı şirket devlet bu grupların sırtındaki ağır yumurta küfesi olduğunu söyledi.
Kutsal liberal ittifak yazarları da ‘insinler devletin tepesinden’ diye veryansın ediyor.
Halka karşı, hakkını arayanı konumlandıran rekabetçi piyasa uyanıklığıyla Tekel direnişinin toplumsal dayanışmasına ‘darbe’ planlanıyor.
Tekel işçilerine ülkedeki işsiz vatandaşlar, asgari ücret alanlar örnekleri gösterilip hem bu kesimler tahrik edilip hem de tekel işçilerinin boynunu eğdirme umuluyor.
Hak talebinde bulunanlara açılan ağır karalama kampanyasında kamuoyuna ‘paragöz, işini beğenmeyen, tamahkar’ tabirleriyle şikayet edildi.
Özelleştirme ideolojisinin ‘büyülü sözcükleri’ kamu yararı ve zenginliği yine imdada yetişti ve ’72 milyonun kamu yararı’ gözetildiğinden Tekel işçileri için eski statülerine dönük asla bir şey yapılmayacağı bildirildi.
Varılan sonuç ‘hak talepleri’ piyasacı kamu yararına aykırı bulunmuştu.
Küreselleşme sürecine elindeki tüm kamu varlıklarını sömürgeleştirerek girebilen az gelişmiş ülkeler de ‘kamu yararının’ inandırıcılığı çok işe yaramıştı.
Piyasalara katılacak ekonomik mekanizmaları bulunmayan bizim gibi ülkeler ‘kamu yararına’, ‘kamu varlıklarını’ küresel tekellere kaptırarak küresel sisteme eklemlendiler.
Kamusal işletmelerin tekelleşmesinden yakınan, ekonomik liberizasyon fanatikleri şimdi de ‘küresel tekellerin’ egemenliğinde inlediğimizi hala göremiyorlar.
Sıfır işçi ile devredilen işletmeler, geriletilen ücretler ve sendikal örgütlülük, düşen toplu sözleşme sayısı, artan iş kazaları, azalan üretkenlik, iş güvencesi kaybının kamu yararıyla ilişkisi kurulmadı.
1985-2007 arasında kamu varlıklarının özelleştirmelerinden elde edilen gelir 14.3 milyar dolar, gider ise 13.9’du.
Telekom 2.5 yıllık karı, Tüpraş 3 yıllık, Tekel 2.5 yıllık karı karşılığında özelleştirildi.
Özelleştirme gelirlerinin tahsilatları ayrı uzun hikayelere ve büyük zararlara gebedir.
Tütünden çaya, tohumdan gübreye, süt ürünlerinden ete, şekerden orman havzalarına, demir-çelikten limanlara, belediyelerden sağlık hizmetine, eğitimden kentsel alanlara kamusal alanlar, varlıklar, zenginlikler ve hizmetler ‘kamu yararı’ gerekçesiyle özelleştirildi.
Şimdi sırada karayolları, demiryolları, bazı şeker fabrikaları var. 2010 yine ‘özelleştirmelerin yılı.’
Piyasa ekonomisine tabi ülkeyi şirket devlet modeli yönetir, küresel sermaye tekellerine ve finans kapitalin ülkedeki huzurundan sorumlu asayiş kurucu devlet, her türlü hak talebini bastırmakla mükelleftir.