TOPLUMSAL MUHALEFET ALANIMIZ; TEKEL DİRENİŞİ
TOPLUMSAL MUHALEFET ALANIMIZ; TEKEL DİRENİŞİ
Neo-liberalizmin dünyadaki ‘destansı kalesi’ haline gelen ülkemizde Tekel direnişinin açtığı toplumsal mücadele alanı hepimizi çağırıyor. Hilkat garibesi 4-C statüsünün sembolize ettiği ‘hak ihlali’ bütün hayatı hegemonik biçimde kapsayan neoliberal saldırılarının sonuçlarından yalnızca bir tanesi.
4-C üzerine üşüşen ekonomik teknik tartışmaların gerisinde ise ağır özlük hakları yani ‘insan hakları’ ihlali saklanıyor.
Perdeleyici ve çarpıtıcı 4-C kisvesiyle toplumda istenilen kamuoyu algısı kurulmaya uğraşıldı.
Tekel işçilerinin emeklilik hakkının, toplu sözleşme hakkının, bir yıl sonraki iş garantisinin bittiğinden bahsetmeksizin yarıya düşürülen ücretleri baştacı edilmesi buyruldu.
Ortaçağın efendi-köle ilişkisine geri dönen otoriter popülizm işçilerin yıllardır emekleriyle kazandığı hakları bir çırpıda siliverdi.
% 19 oranındaki işsizlik ve açlık sınırının bayağı altındaki asgari ücretin müssebiblik kadrosuna ‘Tekel işçileri’ atandı. Neo-liberal politikalara açılan bereketli ülke topraklarının ‘paryalığına’ indirgenen ‘vatandaşlık hukukumuz’ itilip kakılan fırçalanan bir konumu işaret ediyor.
Yumuşak başlı, atomize edilmiş ve gözü korkutulmuş ‘yığın’ dizaynı bizzat iktidar tarafından gerçekleştiriliyor.
Artık işinizden değil vatandaşlıkta da ‘geçicilik ve güvencesizlikle’, her an ‘yetim hakkı düşmanı hak talepçisi’ sıfatını hak edebilirsiniz!
Neo-liberal devlet, sistemin ezdiği hoşnutsuz halk kesimlerini birbirinin üzerine salarak etkisizleştirmesiyle tanınır.
Bu parlak ekonomik mühendislik, yarattığı toplumsal krizlerden türeyen şiddeti yine toplumun içinde başka bir grubuna yansıtılmasında çok hünerlidir.
İç ve dış güvenlik tehditleriyle yıllardır sistematik ‘ürkütülen toplum’ kaygılarının kökenine göre hamaratça cephelerine dağıtılırken içeriye buyur edilen ‘küresel sermaye’ iliklerimize dek yerleşti.
Yıllardır sessizce sürdürülen ‘sözde gelişmeci ve kalkışmacı’ terminolojiden arak ‘yapısal dönüşüm ve reformlarla’ tüm çalışma hayatı çalışanlarının ellerinden haklarından sökülerek alındı.
Gerçekte sadece bir ekonomik trend olmayan neo-liberalizm kendisine sermaye birikimi, karlılık servis edecek işletme yapısı, meslek formasyonu ve emek talep ederken büyük bir emek arzı piyasası kurdurur.
Emek arzı piyasası, özlük haklarından sıyrılmış, kazanılmış haklarından vazgeçmiş umutsuz insan topluluklarıdır.
Her zaman daha düşük ücrete koşacak, hak örgütlenmesinden kaçacak ‘insan depoları’ üretilmiştir.
Bu depolar piyasaya biat eden, ayıklanmış geçici kullanıma açık ‘disposible’ emek gücüdür….
Şimdi baskıcı, indirgeyici yönetişim kar ve zarar hesabını ustalıkla yapıp maraz çıkaranı kamuoyu nezdinde azarlayarak popülizmini şahlandırıyor.
Tekel işçilerinin üstünlüğü bu popülizme fırsat vermemek ve mukavemet etmek oldu. Derviş sabrı ve olgunluğuyla şiddetin sarmalına bulaşmadan ‘haklarını’ basiretle savundular. ‘Kendilerine olan saygılarından’ vazgeçmemeye kararlılar. Vatandaşlık kimliğiyle hak ve hukuklarının izini anayasaya uygun sürüyorlar.
İşçilere ‘yetim hakkını yedirmeyeceğini, hazinenin tek kuruşunu vermeyeceğini’ söyleyenler Tekel işçilerinin yetimlerinin haklarının vebalini şimdiden hesaplatsınlar.
Eğer demokrasinin fikri mülkiyet hakları küresel bir tekel tarafından kapatılmadıysa haklarımızın pazarlık mevzu yapılmayacağını, emeğimizle tehdit edilemeyeceğimizi işimize sadece kazanç değil öz saygımız ve ahlakımızın da dahil olduğu Tekel direnişiyle bu ülkeye geri getirilecek.
Hak ve hukuk mücadelesinin yanında olmak adaletli ve ahlaklı bir dünyayı istemenin ilk adımıdır.
Çocuklarımızı şimdiden prangaları hazır bir hayata büyüttüğümüzü anlayamazsak, onlara ‘hakların’ dayanışmayla kazanılmış tarihselliklerini öğretemezsek zehirlenmiş hayata salıverdiğimizi de bilmek mecburiyetindeyiz.
Kaynak: Akşam Gazetesi-Nihal KEMALOĞLU