BAŞBAKAN MI HAKLI TEKEL İŞÇİLERİ Mİ?
BAŞBAKAN MI HAKLI TEKEL İŞÇİLERİ Mİ?
Ankara’da bu karda kışta, çoluk çocuk sokakta olmayı elbette hiç kimse istemez. Tekel işçileri de bu soğuk kış günlerini kendi sıcak evlerinde aile bireyleri ile birlikte geçirmek ister.
Peki neden kendi evlerinde değil de Ankara’nın soğuğunda açlık grevindeler?
Çalıştıkları Tekel’e ait iş yerleri ya özelleştirildi ya da kapatıldı. Sonuçta çalıştıkları iş yerleri kapatıldı, yapacakları iş kalmadığı için işsiz kaldılar.
Hükümet ne yaptı? İşsiz kalan Tekel işçileri için 657 sayılı devlet memurları kanununun 4’üncü maddesine bir C fıkrası ekledi. Kamuoyunda bunun adı 4/C olarak geçiyor. İşsiz kalan Tekel işçilerine çalıştıkları süre esas alınarak kazanılmış hakları olan kıdem ve ihbar tazminatları bankadaki kendi hesaplarına yatırıldı. İsteyen Tekel işçisine de bir anlamda geçici işçi statüsü olan 4/C’ye geçiş hakkı tanındı.
4/C neden kabul edilmiyor?
Tekel işçileri 4/C yerine, kazanılmış özlük ve mali haklarıyla birlikte bir başka kamu kurumuna geçişi istiyor. Çünkü 4/C’ye geçseler şu anda sahip oldukları mali ve özlük haklarının bir bölümünü kaybedecekler. Diyorlar ki, biz haklarımızı aynen koruyarak başka bir kamuya ait iş yerine geçelim. Hükümet de hayır, ben senin kazandığın her türlü kıdem ve ihbar tazminatını ödedim. Bir de işsiz kalmaman için 4/C’ye göre, öncekinden daha az bir maaşla başka kuruma geçiririm. İşçiler de buna feryat ediyor. Mevcut haklarımla aynen geçmek istiyorum diyor.
Tekel işçilerinin geceyi gündüzü Ankara’nın soğuğunda geçirmelerini işçiler de istemiyor, Hükümet de. Ancak açlık grevi devam ediyor.
Peki işçiler haksız mı?
Bana göre hayır. Zamanında siyasi amaçlarla 1 kişilik iş için, 5-6 kişiyi istihdam eden siyasilerin hiç mi suçu yok. Kamuya ait herhangi bir yerde Tekel deposu var. O ilçe veya ilin iktidar partisine mensup il ve ilçe başkanı oy uğruna, belki de menfaat karşılığında cebine koyduğu isimlerle Ankara’nın yolunu tutup, hiç ihtiyaç yok iken onları işe aldırmadı mı? İşe giren o işçilerin arasından da bu benim hakkım değil, burada benim yapacak işim yok deyip işi kabul etmeyen mi çıktı? Elbette çoluk çocuğunun nafakasını alnının teri ile çalışarak kazananlar çoğunlukta. Ancak bazılarının iş olmadığı ve sırtını siyasilere dayadıkları için yan gelip yattıkları da bilinen bir gerçek.
Hükümet haksız mı?
Özeleştirme dünyanın her yerinde yapılır ve yapılmalı. Ancak özelleştirmenin amacı sadece elindeki malı satıp para elde etmek olmamalı. Özelleştirme bir iş yerinin yeni teknoloji ile ve daha verimli çalışıp üretmesi için yapılır. Gerektiğinde devlet olarak özelleştireceğin kurumu 1 lira bile almadan satarsın, ancak teknolojisini yenileme, belli bir miktar yatırım ve çalışanların işini kaybetmemesi, hatta yeni istihdam yaratma şartlarını koyarsın. O zaman bunların hiçbiri olmaz. Biz ne yapıyoruz. Bütçe açığını kapamak için elimizde ne var ne yok satıyoruz. Satarken de ihale şartnamesine yatırım yapma ve çalışanların işini koruması şartlarını içeren bir madde koymuyoruz. O zaman bunun adı da sözde özelleştirme oluyor.
Her şeye rağmen, sorun sadece sayısı 10 bin dolayındaki tekel işçilerinin sorunu değil. Önümüzdeki dönemde özelleştirilecek kurumlarda çalışanlar için de emsal teşkil edecektir. Hükümet de bundan çekiniyor.
Özel sektörde olsa
Tekel işçileri özel sektör işçileri olsaydı bugünkü olay yaşanır mıydı? Hayır. Özel sektör, fabrikasını kapatacak olsaydı, çalışanların kazanılmış kıdem ve ihbar tazminatlarını hesaplar, işçilere ödeyerek fabrikasını kapatırdı. Hiçbir işçi de gidip patronuna bana bugünkü aldığım ücretlerle yeni bir iş bulacaksın demezdi.
Sonuçta 10 bin dolayında Tekel işçisinin sorunu var. Bu sorun iyi veya kötü bir çözüm bekliyor. Hükümet son olarak hem mali haklarda, hem örgütlenmede ve hem de çalışma süresinde önemli bir adım attı. Keşke işçiler de bu adım yanında bir adım atıp Hükümet’i çözüme daha da yaklaşmaya teşvik etseydi de bu iş tatlıya bağlansaydı. Çünkü Ankara soğuğunda açlık grevindeki işçileri gördükçe insanın içi yanıyor.
Kaynak: Vatan Gazetesi-Aydın AYAYDIN