BAŞBAKAN’IN TEKEL TAVRI
BAŞBAKAN´IN TEKEL TAVRI
Tekel işçilerinin eylemi bugün artık başladığı yerden daha farklı bir noktada anlam taşıyor. Bugüne dek Tuzla’daki işçi ölümleri ve hükümetin o konudaki duyarsızlığının ya da çeşitli iş kazalarında ölen işçilerin kaderine gösterilen ilgisizliğin başaramadığını Tekel direnişi başardı.
İşçilerin mücadele yöntemleri, sendikalarının akılcı davranışı, katlandıkları fedakarlıklar kamuoyunda haklılıkları konusunda güçlü bir duygu yarattı. Kabul etmek gerekir ki böylesi bir toplumsal muhalefet hareketiyle nasıl baş edeceğini bilmeyen hükümetin tavrı, tarzı ve üslubu da bu başarıya katkıda bulundu.
Kanımca tekel direnişi ve bunun etrafında şekillenen gelişmelerle Türkiye’de hem siyaset hem demokrasi açısından yeni bir kavşağa da gelindi. Tekel işçilerinin çoğunluğunun AKP seçmeni olduğu, muhtemelen sosyal ve kültürel bakımdan muhafazakar profil taşıdıkları düşünüldüğünde bu kavşağın önemi daha iyi anlaşılır. Bundan sonra demokrasi tartışmasını kısıtlı bir çerçevede, siyasi mücadelenin asli alanının kimlik farklılıkları olduğunu iddia ederek sürdürmek güçleşecektir.
Eğer gelişmeler bu yönde olursa Adalet ve Kalkınma Partisi’nin demokratlığı konusu da daha etraflı daha boyutlu şekilde tartışılabilecektir. Bu tartışma zaten gazete köşelerine veya televizyon tartışmalarına sığdırılamayacak denli önemlidir.
Böyle bir tartışmanın insanların niyetleri sorgulanarak yapılması da yanlıştır. Sürekli kişiliğe saldırarak yapılan bir tartışma da zaten tartışma sayılmaz onun adı başkadır. Dolayısıyla iktidar partisinin yaptıklarının ve yapmadıklarının evrensel kabul görmüş kriterlere göre değerlendirilmesi gerekir. Hoşlarına gitmeyen her söze karşı saldırganlaşanların ortamı bulandırdığı bir dönemde bu zor olabilir.
Tekel direnişi karşısında hükümetin sergilediği tavır ve özellikle Başbakan Erdoğan’ın sıkça kulandığı dil aslında iktidar partisinin demokratlığının sınırlarını göstermesi açısından yeterince anlamlıydı. Sonuçta iktidar partisi dar gelirlilerden oy almasına rağmen temelde yeni palazlanan, vergi vermekten hoşlanmayan, sosyal güvenlik kurallarına soğuk bakan bir sermaye kesiminin temsilcisidir. Genel yaklaşımı da hem kendisine yakın bi sermaye kesimini daha genişletmek ve güçlendirmek hem de onların daha rahat iş yapıp kar sağlayacakları koşulları sağlamaktır. Bu da bağımsız işçi örgütlenmesinin ve hakların savunulmasının pek de makbul görülmemesi sonucuna yol açar.
Yönetim anlayışı ve siyaset felsefesi açısından da iktidar partisi demokratik ilke ve pratiği derinden benimsemiş bir tarihe veya yapıya sahip değildir. Özgürlük alanlarını sivil-asker ilişkilerinde açtiğı kuşkusuz doğrudur. Ancak gerek kültürel olarak, gerekse kendi siyasal geleneği açısından özgürlükler meselesini ilkesel bir tabana oturtma beceri ve iradesine de sahip değildir.
Anayasa hukukçusu Mustafa Erdoğan’ın Taraf gazetesinde Neşe Düzel’e söylediği gibi, "Demokrasi, AKP’nin hedeflerinden biri olsa da, diğer partiler gibi o da, demokrasiyi kendi başına bir değer olarak ele almıyor… AKP’nin teşkilat yapısının da, tabanının da demokrat olduğu söylenemez… Bu tabanın önemli bir kısmı, kendisi baskı altında değilse, iktidarın baskıcı olmasına pek karşı çıkmaz."
Tekel işçilerinin eyleminin etkilerinin dalga dalga yayılması ihtimali zayıf değildir. Türkiye demokrasisinin gelecek dönemdeki önemli sınavlarından biri de bu nedenle toplumsal muhalefet karşısında alınacak tavır ve bu muhalefetin siyasette örgütlü yankısını bulup bulamayacağıdır.
Kaynak: Habertürk Gazetesi Soli ÖZEL