YENİ İÇ DÜŞMAN: TEKEL İŞÇİLERİ
Eyleme destek veren belediyelere ‘suç duyurusu’nda bulunulmuş. Sanırsınız ki, şiddet eylemine cephane desteği veriliyor, oysa olup olacağı adamcağızlar donmasın, açlıktan ölmesin diye insani yardım.
Tekel işçilerinin direnişinde çirkin bir noktaya gelindi; ‘provokasyon’, ‘ideolojik’ bahaneleri yetmedi, karşı harekâta girişildi. Eyleme destek veren belediyelere ‘suç duyurusu’nda bulunulmuş. Sanırsınız ki, şiddet eylemine cephane desteği veriliyor, oysa olup olacağı adamcağızlar donmasın, açlıktan ölmesin diye insani yardım.
Afrika’daki açlara, gıda, Gazze’deki hastalara şifa getirmek için dünyayı ayağa kaldıran hayırsever derneklerin yolu, işçi çadırlarından geçmediği, geçemeyeceği için onlara da birilerinin yardım elini uzatmasında ne mahsur var anlamadım. İlla yardımların ucunda Osmanlı evlatlarının Ankara’dan taşıp, atalarının topraklarında yeniden nüfuz
edinmesi mi gerekiyor?
Kendi emekçisini bunca madur etmek bahasına da olsa!
Daha önce de yazdım, istihdamı es geçen özelleştirmeler, emekçilerin içine düştüğü durum, bu hükümetin yarattığı değil, uygulamaya devam ettiği bir ekonomik politika. Bu ekonomik programın son mimarı sosyal demokratların dört elle sarıldığı Kemal Derviş’di. Nitekim, hâlâ Türkiye’deki ekonomik politikayı öven demeçler verip duruyor. Derviş’e toz kondurmayıp, birdenbire emek dostu kesilerek hükümeti eleştirmek gerçekten de samimiyetsiz ve partizanca bir tavır.
Ama hiçbir şey, iktidarın emekçilerin her türden talep ve hak arayışını kuru gürültü olarak sindirmeye çalışmasını mazur gösteremez.
Üstelik dahası var; duymazdan gelmek, hafife almak yetmeyince, suç isnadı gibi ürkütücü yöntemlere başvurulmaya başlandı. Beğenmediğin medyaya vergi cezası, canını sıkan işçiye suç duyurusuyla yönetilen ülkeye demokrasi denilmiyor. Dahası var, ve en ürkütücüsü de bu; son olarak Devlet Bakanı Hayati Yazıcı, ‘Tekel eylemlerinde PKK’lıların parmağı olduğunu‘ söylemiş. Buyrun 12 Eylül yöntemlerinin tıpkısı! Buyrun, ‘komünizmle mücadele’ döneminde
hak arayanı ‘Allahsız komünist’ diye yaftalayıp sindiren kafanın hafıza tazelemesi!
Hoş elde bir de Ergenekon davası var, işçi eylemleriyle Ergenekon bağlantısı kurmak işten bile değil, hiçbir şey olmazsa yedekte bir de bu var. Ama PKK bağlantısı daha da çarpıcı! Bir yandan Kürt açılımı söylemleri, diğer yandan muzır görülen her şeyi PKK üzerinden karalamak. Bu, ‘PKK tehlikesi’ni, iç politikada baskı aracı olarak kullanmak değil de nedir?
Neden ‘iç düşman konseptini sorgulamalıyız’ diyoruz? İç düşman mazereti ile kimseye siyasi baskı yapılamasın diye değil mi? Yoksa, ‘İrtica’ iç düşman konsepti olmaktan çıksın yerine olur olmaz Ergenekon, PKK gelsin diye değil herhalde!
Oysa, bırakın ‘düşman’ı siyasi baskı aracı olarak kullanmayı, bu ülkede, yerel seçimlerde, Kürt veya demokrasi açılımı yapan iktidar partisinin Ankara Belediye Başkanı adayı hiç utanıp sıkılmadan rakibi Murat Karayalçın’ı PKK ile yakın göstermek üzerinden seçim çalışması yaptı ve seçimi aldı. PKK’nın resmen ‘terör örgütü’ olarak tanımlanması ve varlığı başka, hoşunuza gitmeyen her şeyi mahkûm etmek için onunla birlikte anmak başka.
Ona bakarsanız, Türkiye’de El-Kaide bağlantılı olanlar da var, dindar çevrede olan biten bazı şeyler, El-Kaide bağlantılı olarak gösterilse hakkaniyetli olur mu, hoşunuza gider mi?
Bu ülke bu koşullar altında, bu kafa ile mi demokratikleşecek? Demokrasi, Alevi çalıştayı, gayrimüslümlere sempatik jestler gibi seçilmiş uzlaşmalar üzerinden yürümez. İlla farklı kimliklerle barışma teşebbüsü ile de olacak şey değil. Ne kadar demokrat olduğunuz, farklı düşünenler, farklı talepler ve itirazları nasıl karşıladığınızla ölçülür. Halihazırda iktidarı desteklemeyen veya sorunların çözümünü iktidarın baktığı açıdan görmeyen herkes, ‘fitne, fesat’ çıkarmakla, darbe yandaşlığı ile, PKK ile bağlantı ile itham ediliyor. Bu Kürt meselesi için de böyle, emek siyasetleri için de, diğer her konu için de!
Böyle bir siyasi yaklaşımın adının demokrasi ve demokratikleşme olmadığı kesin. Adını koyduğunuzda ‘darbeci’ diye yaftalanmanız da, bu yeni düzenin tabiatı gereği!