KARGA, TİLKİ,KOYUN, ÇAKAL…
TEKEL işçilerine bakıp; sınıfın var olduğunu ve sınıf gerçeğinin Kürt-Türk, başörtülü-başörtüsüz, kadın-erkek ayrımlarının da üstünde durduğunu görmeye dayanamıyorlar
Galiba, köşeyi en uzun boşladığım zaman buydu. Tatiller dahil, hiç böyle üst üste dört yazı yazmadığım olmamıştı. On gündür Almanya’da memleket gündeminden uzak olmak, iyi geldi aslında.
Gündemden uzak dediysem, TEKEL işçileri hariç. Demek dünya da izlemiş; Ankara’nın ayazında gazlanıp suya dökülüşlerini. O bizde manşet olan fotoğrafları yok mu; suda, çıplak ve ellerinde ekmek olan işçilerin, çoook uzaklarda da kafalara kazınmış. Kiminle konuşsanız Türkiyeli olarak, TEKEL işçilerini sormakta.
Neyse, memlekete döndük ya; çoook mevzu içinde yazılacak, en yazmaya değeni TEKEL işçileri yine. Başlarında siyah kurdeleleri ve kefen gibi giydikleri beyaz önlükleri ile “Onursuz yaşamaktansa onurlu ölmeyi tercih ederim” diyen ve en önemlisi “Sadece çocuklarım için” diye haykırarak hepimiz için fedakârlık destanı yazan o güzel insanlar…
Cila dökücü oldular onlar, boya silici ve gözbağı çözücü aynı zamanda… AKP’nin yoksul babası olduğu masallarını çöpe attırıp, cilasını döktüler. Boya da silinince sayelerinde, AKP’nin aslında hangi sınıflara hizmet için iktidar olduğu görüldü. Garip gureba edebiyatına, yarın seçim olsa, kimse bir yeriyle gülmez artık.
Tabii, şu ellerinde “Devletin malı denizse, biz domuz muyuz?” yazılarıyla sokağa çıkan “liboşlar” hariç. Bu “liboş” lafını daha önce hiç kullandığımı sanmıyorum, ama çocuklarının geleceği için ölüme yatan TEKEL işçilerini protesto etmeye kalkanlar ve onları gözü “devlet malı”nda, “ayrıcalık peşinde memurlar” olarak göstermeye çalışanlar için az bile.
“Ulan” deyip ağzımı bozmak istemediğimden, “Kardeşim” diye sesleneyim; “Kardeşim, madem bu kadar devlet malı bekçisiydiniz, o kâr eden kamu işletmeleri üç kuruşa güzelleştirilirken, özelleştirmelerde satılarak, aklınız neredeydi? Hısımlar, akrabalar, hemşeriler, oğullar iktidar nimetlerinden yararlandırılırken niye çıkmadınız sokağa, ‘biz domuz muyuz?’ diye sorarak?”
TEKEL işçileri, üç kuruşa özel sektöre peşkeş çekilen kamu işletmelerinin, vicdansız piyasanın insafına terk edilen çalışanlarına hiçbir fitre-zekat, hayır-sevap ağının faydası olmayacağını gözlerimize sokunca, nasıl da hırçınlaştı neoliberalleri memleketin.
TEKEL işçilerine bakıp; sınıfın var olduğunu ve sınıf gerçeğinin Kürt-Türk, başörtülü-başörtüsüz, kadın-erkek ayrımlarının da üstünde durduğunu görmeye dayanamıyorlar belli.
Bu memlekette, en sevimlisinden bile olsa, hayvan benzetmeleriyle siyaset yapmak tehlikeli, biliyoruz. Ama yolu liboşlar açtı; “biz domuz muyuz” diyerek. Belki, onlar da “merhum Akif”e göndermeyle, “Herkes cevabını yeri geldiğinde alacaktır”ı hatırlatmak için, “Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?” diyen Başbakan’a öykündüler. O cevap alınmıştı zaten; gaz ve cop olarak!
Evet, açlık grevine gitmek, TEKEL işçilerinin tasarrufu. Tıpkı, onların grevlerini kırmak için her şeyi yapmak, grevi sonlandırmazlarsa ay sonunda polisleri üzerlerine salmak Başbakan’ın ve hükümetinin tasarrufu olduğu, olacağı gibi.
Devlet Bakanı Hayati Yazıcı işareti verdi: “Araya provokatörler girdi. İşe şeytan karıştı. PKK yanlısı da dahil, bu işe fitne sokmaya başladı… Üzülüyoruz, inşallah kötü bir şey olmaz. Olursa sorumlusu sendika yöneticileridir, provoke eden bazı siyasi aktörlerdir” diyerek.
Bu açık tehdit ve saldırıların işçileri yıldıracağını sanmıyorum. TEKEL işçileri, İtfaiye işçileri, şimdi de asrın projesi Marmaray’da kölelik koşullarında çalışan işçiler, fakiri fukarayı nasıl refaha erdirdiğini çay simit hesabıyla anlatmayı seven Başbakan’ı kızdırıyorlar!
İşçiler, çocukken yazdığım şiirdeki La Fontaine okumuş kargalar gibi: “Karga karga gak dedi / Çık şu dala bak dedi / Fakat okumuş artık / Karga da La Fontaine’i / Ne yapacak tilkiler / Şimdi ne yiyecekler?”
Tilkinin kurnazlığı karganın onca emekle arayıp bulduğu nimeti, kazanılmış hakları ağzından almaya yetmeyince çakallaşıyor tilki. Saldırganlaşıyor.
Ama bir kez okumaya görsün kargalar La Fontaine’i; tilkiler ne kadar çakallaşsa da boş artık!