TEKEL İŞÇİLERİ NE İSTİYOR?
TEKEL işçilerinin eylemlerini başta şiddetle, sonra da karşı propagandayla bastırmaya çalışan hükümet pek de başarılı olamadı. Bütün karşı taktiklere ve eksen kaydırmalara rağmen TEKEL işçilerinin direnişi geniş toplumsal destek görüyor.
TEKEL işçilerinin eylemlerini başta şiddetle, sonra da karşı propagandayla bastırmaya çalışan hükümet pek de başarılı olamadı. Bütün karşı taktiklere ve eksen kaydırmalara rağmen TEKEL işçilerinin direnişi geniş toplumsal destek görüyor.
Yaşananlara kısaca bakalım. TEKEL bir bütün olarak özeleştirilmek yerine üçe bölündü. Alkollü içkiler bölümü 2003 yılında 292 milyon dolara Limak-Nurol-Özaltın-Tütsab Girişim Grubu’na satıldı. Satın alan grup yaklaşık üç yıl sonra bu şirketi üç katından fazla bir meblağa, 950 milyon dolara Amerikan Texas Pacific Group’a sattı. Ne diyelim, tam bir başarı hikayesi, rahmetli Özal’ın deyimiyle 1 koyup 3 almışlar.
Neyse, biz konuya dönelim. TEKEL’in sigara fabrikaları ve markaları ise 2008 yılında 1 milyar 720 milyon dolara British American Tobacco (BAT)’ya satıldı. Verilere göre Türkiye’de 2008 yılında 5,4 milyar pakete yakın sigara tüketilmiş. BAT’ın piyasadaki payı ise yaklaşık yüzde 30, yani 1,6 milyar paket. Ufak bir hesapla, BAT paket başına 1 dolar net kar etmesi durumunda bir yıl içinde verdiği parayı çıkaracaktı, paket başına 50 sent kar ettiyse 2 yılda… Satılan fabrikaların arazileri de cabası… Artık siz düşünün gerisini.
Beri yandan, bu satış yapılırken çalışanlara Yaprak Tütün İşletmeleri’nin satılmayacağı / kapatılmayacağı sözü verildi. Ancak, TEKEL’ in son birimi Yaprak Tütün İşletmeleri bir süre önce Özelleştirme İdaresi tarafından kapatıldı. Ve gelinen noktada bu işçilerden özlük hakları korunmaksızın 4C kapsamında başka kurumlara geçmeleri isteniyor.
4C’nin anlamı, Tekel İşçilerinin bir yılda en fazla 10 ay süreli geçici ya da veya mevsimlik işlerde çalıştırılabilmesi demek. Bu süre yılda 4 aya kadar düşebiliyor. Önerilen ücret ise aylık 630 TL civarında. İşçiler de hayır diyor, kazanılmış özlük haklarının korunmasını talep ediyorlar.
Bazı köşe yazarları bu işçilerin geçmişte oldukça yüksek ücretler aldıklarının ileri sürerek işçilerin aldığı toplumsal desteği kırmaya çalışıyor. Sanayi devrimi kadar eski olan bu taktik işe yaramadı bu sefer. Sanayi devriminin acımasız ve gayri insani koşullarında fabrika sahipleri grev yapan işçilerin yerine yenilerini almak için aynı taktiği uyguluyordu.
TEKEL bir yönüyle özelleştirme dramıdır. Tüm bu özelleştirme hikayelerinin detaylarına indiğinizde aynı resim ortaya çıkıyor. 1980’lerde ortaya çıkan neoliberal anlayış özelleştirmeleri haklı göstermek için ilk önce bu kamu işletmelerine yatırım yapmayı kesti. Eskimiş köhne makinelerle verimsiz üretim yapılması ve böylece bu işletmelerin düşük kar etmesi, hatta zarar etmesi sağlandı. Tekel, Şeker Fabrikaları, Sümerbank… Hepsinde aynı senaryo sahneye kondu.
Sonra bu zararlar güzelce propaganda malzemesi olarak işlenerek özelleştirmeler için gerekli olan kamuoyu desteği alındı. Ve bu işletmeler yok pahasına tek tek satıldı, satılıyor. Son hükümet bunu ‘babalar gibi’ yaptı. Özelleştirmeler yapılırken de, kullanılan gerekçenin aksine, çok zarar edenler değil, alıcısının çok olması muhtemel olan işletmelere öncelik verildi. Ne demişler, kime niyet kime kısmet.
Türkiye gibi bir ülkede Tekel zarar eder mi? Partizanlık yap gereğinden fazla personel doldur. Tekel’in kaynaklarını talan edecek mekanizmalar çalışa dursun. Etkin ve verimli çalışmasını sağlayacak özerk, hesap veren kurumsal yönetim yapısı oluşturma. Tekel’in ihtiyacı olan yatırımları yapma. Sonrada de ki, Tekel zarar ediyor. Siyasilerin bu işte kabahatleri olmasa, Tekel işçileri bugün mağdur olur muydu? İşçilerin hak arama mücadelesinin, giderek önemli siyasi ve sosyal sonuçları olacağa benziyor. Tıpkı fizikteki moment kavramı gibi, sosyal olaylarda da tetikleyici bir olayın yarattığı hareketlilikler silsilesi vardır.