DİYARBAKIR HORONU, TRABZON ŞAMAMEYİ
HABERTÜRK YAZARI ECE TEMELKURAN, TEKEL ÇADIRLARINDA GEÇİRDİĞİ BİR GÜNLÜK İZLENİMLERİNİ YAZDI
Soğukta oturmuşsun. 58 gün! Yediğin belli değil, yattığın yer belli değil. Çocukların ağlıyor evde, dönemiyorsun. Yıkanamıyorsun. Üzerine de yemişsin biber gazını, iktidarın küfrünü… Sanırsın ki bitersin, tükenirsin. Öyle değil. Gözleri bayram yeri Tekel işçilerinin. Buradaki insanlar insan görmek istiyorlar. “Eylemde PKK’lıların parmağı var” sözüne MHP’li işçiler bile gülüyor. “Bak abla ben Trabzonluyum, şamamey (Kürt halayı) öğrenmişim. Diyarbakırlılar da horon” diyor, bir işçi.
“OH be! Güzel oldu basın açıklaması ama kavga etmeden geldik!” Altun Hanım, elli yaşında gibi değil. Kalabalıkla birlikte Çalışma Bakanlığı önündeki
eylemden, “Gökçek’in tramvayına para mı verecem!” diyerek turnikeden atlayıp döndü şimdi. Sokağa kurulmuş teneke sobaların, öğrencilerin dayanışma çay ocağının, destekçi belediyenin çorba dağıtımı kazanının, şehir isimleriyle “Türkiye Direniş Fuarı” gibi duran Tekel çadırlarının arasından geçti. Geldi oturdu. Başörtüsünü düzeltti ve dedi ki: “Biz çile barajını aşmışız artık. Yılmayız! 58 gündür buradayım. Sanki ilk gün gibi!”
ÇADIRLAR BAYRAM YERİ
Soğukta oturmuşsun. 58 gün! Yediğin belli değil, yattığın yer belli değil. Çocukların ağlıyor evde, dönemiyorsun. Yıkanamıyorsun. Üzerine de yemişsin biber gazını, iktidarın küfrünü… Sanırsın ki bitersin, tükenirsin. Öyle değil. Gözleri bayram yeri Tekel işçilerinin. Umurlarında değil Başbakan’ın “Bizi
zaten Tekel işçileri iktidar yapmadı” demesi, “E o zaman söylesin Başbakan: Bakkal yapmadı, eczacı yapmadı, doktor yapmadı, uzman erbaş yapmadı, Tekel işçisi yapmadı, Kürt yapmadı, Alevi yapmadı. Allah aşkına bunları kim iktidar yaptı!” Böyle kızan Döndü Gani’ye, Altun Hanım cevap veriyor: “Vallah ben yaptım! Aha da söylüyorum. Verdim. Allah biliyor. Elim kırılaydı. Ben iki kere oy verdim bu adamlara.”
Gülüşülüyor. Artık her şeye gülme gücü var çadırlarda. Bakanların “Merhamet ettik” demesine, “Eylemde PKK’lıların parmağı var” demesine. MHP’li işçiler bile gülüyor bu PKK meselesine. Hem de Diyarbakırlıların çadırında: “Bak abla, ben Trabzonluyum, şamamey öğrenmişim.”
Bir dönem yasaklanan Kürt halayını yani?
‘CESET TARLASINA DÖNER’
“He. Ne olacak? Diyarbakırlılar da Trabzon horonu öğrendi sayemizde!” Dumanların arasından başka biri gülüyor sonra: “Biz açılımımızı yapmışız.
Başbakan gelsin görsün.” Hanımlar “kameriye” dedikleri başka bir çadıra giriyor, onlar da eylemden dönmüşler. Yaprak, İstanbul’dan bir işyeri sorumlusu. Belli ki eyleme alışık: “Bak kardeşim, polis buraya gelir de dağıtmaya kalkarsa, ha buraya yazıyorum, Ankara ceset tarlasına döner!”
“Ağır gel Yaprak” diyorum, “Bakalım bütün hanımlar öyle düşünüyor mu?” Üçü de başörtülü ve pek de hanım hanımcık görünen üç direnişçi, Şengül, Ayten ve Aysun başlarını sallıyorlar: “Ne olacaktı ki!”
Şengül, 39 yaşında. Amasya’da çalışırken “Hadi” demişler, “İstanbul’a. Orada çalışacaksın.” Kızını bırakmış daha sekiz yaşındayken. Şimdi kızı lisede. “Hiç
unutmadı onu bıraktığımı. Kızımın kalbini kırmışlar. Ben bunlara mı pabuç bırakacağım.”
Öyle şeyler gördü ki bu insanlar, biber gazıymış, polis copuymuş, bakanların haklarında ileri geri konuşmasıymış… “Hadi diyelim ben şimdi bıraktım
eylemi. Ailem bana ne diyecek? ‘Biz sana dememiş miydik? Devlete
devlet gerek’ diyecekler. O bana daha ağır gelir polis dayağı yemekten.”
Yaprak böyle diyor, yine ortaya. Bakıyorum. Hepsi aynı. Demek, vazgeçmek, “hakkını ararken ölmekten” daha ağır gelebilir insanın kalbine. Ve buradaki kalpler ne hikâyelerle terbiye edilmişler…
İNSANLIK OKULU
Direnişçilere başından beri destek veren Doktor Vahide Bilir anlatıyor: “Bir çocuk karne parasından biriktirip çocuk montu göndermiş. Bir de not: ‘Senin annen şimdi sana alamaz.’ Baktım ceplerine montun. Çikolata dolu. Bir çikolata insanın canını bu kadar mı yakar!” Bitmedi, devam: “Memur bir adam. Ağlıyor verirken. Elime para tutuşturdu. ‘Abla kusura bakma, bu kadar var’
diye. Baktım 30 lira. Bir ihtiyar adam pide yaptırmış. ‘Benim’ dedi, ‘üç oğlum da işsiz. Ama siz onlar için direniyorsunuz. Helal olsun.’ Buradaki insanların istediği bu. İnsan görmek istiyorlar. Bir şey getirmesine de gerek yok, insanların kendi gelsin, yeter. Çadırını alan gelsin, bizimle burada dursun.”
Ankara, artık bir insanlık okulu. Dersler pekiyi.
‘Kıblenizmi değişti?’
İZMİR Hilton’a geçelim biraz da. İzmirlilerin çadırı sanırsın Körfez’e karşı. Polis
müdahalesi dedikoduları dolaşıyor ortada. Gazetecilerin istihbarat telsizlerine hafta sonu için kötü haberler geliyor. “Psikolojik savaş” diyor İzmirli işçiler gülerek: “Ama onlar bizi çıldırtmaya çalıştıkça biz de onları çıldırtıyoruz.”
Gülüşmeler Adıyaman çadırına bulaşıyor. Ortada başka bir dedikodu, var mı
esası? Hanım, onu öğrenmeye çalışıyor: “Diyorlar ki Kuran kurslarında çalışan 4-C’lileri 4-B’li yapmışlar. Doğru mu acaba?”
Türk-İş’in içindeki açlık grevcilerinin olduğu salonun duvarında işçilerin yazdığı
bir şiir: “Hani din kardeşiydik / Kıbleniz mi değişti? / Biz sokaktayız / Siz Palas’ta.”
Başına siyah bant takmış, beş gündür açlık grevi yapan bir işçi kadın şöyle diyor: “Bu hükümet herkesi yaktı. Sıra polislere de gelecek. O zaman Başbakan kendini korumak için İsrail’den mi polis getirecek?”
Tayyip Bey salondaki televizyondan konuşuyor AKP Grup Toplantısı’nda. Açlık yorgunu bir ses bağırıyor: “Makinist! Değiştir!”
İŞÇİLER DÖNÜYOR
Ne istiyorlar şimdi peki? Dudağında açlıktan, yorgunluktan uçuklar çıkmış, elinde “Çarls Dikıns”ın “Büyük Umutlar”ı, bir kadın işçi cevaplıyor: “Yırtık ayakkabılı gençler gelip bize destek veriyor. Biz onlara kurban olalım! Ben
burada öğrenmişim işçi sınıfını. Hayat sınavmış, burada öğrenmişim. Şimdi soruyorum: Bu iktidara göre işçi sınıfı kaçıncı sınıf insan? Gün, bugündür. Vicdanı olan herkes burada olmalı.” Bakıyorum da. “Baraj” aşılmış. İşçiler dönüyor!
Ece TEMELKURAN / GAZETE HABERTÜRK