BANKADAKİ PARASINI KULLANAN İŞÇİ SUÇLU MU
BANKADAKİ PARASINI KULLANAN İŞÇİ SUÇLU MU
TEKEL işçilerinin özlük haklarını korumak için giriştikleri eylemler ikinci ayını doldurdu. Tekel işçilerinin eski statüleriyle sürdürdükleri iş yaşamları geçen ayın sonunda bitti.
Bu ay sonuna kadar müracaat ederlerse, 4-C kapsamında işe yerleştirilecekler. Özlük haklarıyla yani normal işçi statüsüyle bir yere yerleştirme talepleri kabul görmez de ay sonuna kadar 4-C için başvuru yapmamış olurlarsa, mart ayı başından itibaren işsiz birer insan olmaları kaçınılmaz.
Tekel işçilerinin konumlarıyla ilgili bu hatırlatmayı yapmamın nedeni; hükümetin özellikle de Başbakan Erdoğan’ın son günlerdeki işçilerin banka hesaplarıyla ilgili konuşmaları. Başbakan çıktığı TV programlarında, yaptığı toplantılarda Tekel işçileri sorulduğunda sürekli olarak ne kadar işçinin 4-C’ye geçmek için başvuru yaptığını söylüyor, ardından da işçilerin hesaplarına yatan paralarını alıp kendi kişisel hesaplarına yatırdıklarını anlatıyor. Son olarak, hesaplarına yatan parayı vadeli hesabına geçiren işçi sayısının 8 bini bulduğunu söyledi.
Başbakan, hesabındaki para üzerinde işlem yapmış işçileri, sanki “aslında 4-C’yi kabul edecek işçiler” olarak lanse etmeye çalışıyor.
Halbuki bu para 4-C’yi kabul etseler de etmeseler de, bu ay sonuna kadar kabul edecek olsalar da, olmasalar da zaten kazanılmış paraları, yani hakları. Ayrıca bu parayı Başbakan ya da hükümet veriyor değil. Bu, devlette çalışan bir işçinin, verdiği hizmet karşılığı hak ettiği tazminat, herkesin kullandığı en doğal hak. Kesinlikle bir kıyak filan da sözkonusu değil. Başbakanın bu paralarını kullanan işçileri sanki kendi şartlarını kabul etmiş gibi lanse etmesi,aynen şuna benziyor: Siz bir para kazanmışsınız paranız bankada duruyor ama siz paranızı istediğiniz biçimde kullanmak istediğinizde, ülkenin Başbakanı sizi şikayet ediyor. Kendi paranızı kullanmanıza karışıyor yani…
DEVLET VE KAZANILMIŞ HAKLAR
“Başbakan, eski statülerinin sürmeyeceğini artık kabul ettiler demek istiyor olabilir” diye düşünerek, yine de makul bir neden bulmaya çalışıyorum. Ama buradan bakınca da durum Başbakanın göstermeye çalıştığı gibi değil. Çünkü Tekel işçileri “maaşlarının düşmesine, çalıştıkları yerlerin değişmesine bile razı olarak” normal işçi statülerinin sürmesini istiyorlar. Yani zaten bu hak ettikleri tazminatı alıp, işe yeniden başlama işlemi yapılmasına razılar. Sürelerini tamamlayıp, normal işçi olarak emekli olduklarında kıdem tazminatlarının, şimdi aldıkları kadar azalacağını biliyor ama emekliliklerini eski statüleriyle almak istiyorlar.
Daha geçen ay Tekel işçilerinin çadırlarını gezerken, bu soruyu sorduğumuzda işçiler bize “Parayı alıp, buradaki eyleme daha rahat devam edeceğiz” demişlerdi. Özetle, banka hesapları üzerinde işlem yapmaları, Başbakanın vermeye çalıştığı izlenimin tersine, hepsinin 4-C’yi kabul ettiği anlamına gelmiyor. 4-C’yi kabul edenlerin sayısı 900. Kabul eden sayısı tabiki ay sonu yaklaştığında daha da artacaktır. Sendikanın önümüzdeki hafta yapacağı referandum, asıl sayıyı olmasa da, buna yakın bir sonucu verecektir.
Başbakanın bu süreçte sendikayı yıpratmak istediği ve “eylemi işçi istemiyor toplayacağı aidatlar nedeniyle sendika istiyor” demesi de çok yanlış. Çünkü bir yıldır sendika bu işçilerden aidat almadığı gibi talep ettikleri gibi başka işyerlerine gittiklerinde işçiler aynı sendikanın üyesi de olmayacak. Sendika başkanı bu durumu hep söylüyor ama artık gazetelerde eskisi kadar yer almayan Tekel işçilerinin durumu gibi, bu açıklamaları da pek duyuramıyor.
Başbakan işçilere seslenip, “Sizlere zulmetmedik, zulmetmeyiz. Gidin 4-C’ye müracaatlarınızı yapın, oyuna gelmeyin” dedi. İşçiler, bu sözleri duyunca akıllarına havuza atıldıkları gaz yedikleri günün geldiğini söylüyorlar. Sendikalar yalanlamasına rağmen 4-C’yi sendikaların istediğini söylemeye devam eden Başbakan, “Ayıp olmuyor mu? Bunlar akşam yatıp sabah haklı kalkıyorlar. Böyle şey olmaz. Biz devlet yönetiyoruz” demiş.
Zaten devlet yönettiğinizi bildikleri için, işçiler de Başbakan’dan devletin görevi olan “kazanılmış hakların korunması” ilkesini uygulamasını, yani haklarını istiyorlar.
Kaynak: Erdal Sağlam Hürriyet Gazetesi