BU 4/C NEYİN NESİ?
Tekel işçilerinin 4/C uygulamasına karşı direnişleri 2. ayını tamamlayarak 3. ayına girdi. Peki birçok kişinin belki de tam olarak ne olduğunu bilmediği bu 4/C neyin nesidir?
TEKEL DİRENİŞİNDEN NOTLAR
Tekel işçilerinin 4/C uygulamasına karşı direnişleri 2. ayını tamamlayarak 3. ayına girdi.
Peki birçok kişinin belki de tam olarak ne olduğunu bilmediği bu 4/C neyin nesidir?
Kamu çalışanlarının hukuksal konumunu düzenleyen 657 sayılı devlet memurları yasasının 4. maddesinin A fıkrasında kadrolu devlet memurları, B fıkrasında sözleşmeli personel, C fıkrasında ise geçici personel tanımları yer alıyor.
“Geçici personel”, maddenin bu fıkrasındaki tanımıyla, “bir yıldan daha az süreli ve sözleşme ile çalıştırılan” ve yine buradaki tanımla “işçi sayılmayan” kişilerdir.
2003 yılında başlayan özelleştirmeler sonucunda işlerinden olan kamu emekçilerinin durumunu görüşen Bakanlar Kurulu, 2004 yılında, bu kamu emekçilerinin ve daha sonraki özelleştirmeler sonucunda işsiz kalacak olanların 4/C kapsamında çalıştırılabileceklerini kararlaştırıyor…
İşçilerin “kölelik yasası” dedikleri bu 4/C fıkrasına şimdi daha yakından bakalım:
Kadrolu, sigortalı ve diyelim ki on beş yıllık kamu emekçisisiniz. Çalıştığınız kamu kurumu özelleştiriliyor ve kendinizi sokakta buluyorsunuz.
Size deniyor ki, işiniz ve sigortanız artık sona ermiştir.
Fakat isterseniz, aldığınız ücretin çok altında bir ücretle ve işçi sayılmayacağınız için de herhangi bir sendikal hakka sahip olmaksızın, sizi geçici personel olarak çalıştıralım.
Artık işçi sayılmadığınız için, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı gibi hakları ve sendikal hakları bütünüyle aklınızdan çıkarın.
Sigortalı olmayı, günün birinde emekli olmayı unutun.
Çalışma sürenize gelince, bu yılda on aydan dört aya kadar değişebilecektir, vb…
Şimdi, (vicdan sahibi olanlar için söylüyorum), elinizi vicdanınıza koyun ve düşünün:
Bu nedir?
Kazanılmış bir hakkın zorla alınması ve arkasından da bir kölelik dayatması değil midir?
Başbakan’ın ağzıyla konuşulacak olursa, üç kuruşa çalışmaya can atan milyonlarca işsiz varken, TEKEL işçilerinin direnişi kendini bilmezlikmiş. Devam ederlerse hadleri bildirilecekmiş.Aynı zamanda ABD yurttaşı bir bakan, direnişteki işçilerin kendilerine hükümetçe gösterilen “merhamet”i istismar ettiklerini söylüyor.
TV ekranları karşısına yaka paça açık çıkan sözüm ona yine bir hükümet mensubu, sokak kabadayısı ağzıyla ve tavrıyla, lafı PKK’ye kadar uzatıyor.
Bu lafları ve sahiplerini acaba hangi sözcüklerle nitelemeli? Burada sözü direnişteki işçilere bırakmaya ne dersiniz…
Diyarbakır çadırında
Kızılay Bayındır Sokak’taki Türk-İş binasınının zemin katındaki konferans salonunda yaklaşık on gündür açlık grevindeki işçi arkadaşlarla 24 saatlik bir destek grevi için buluşma öncesinde, binanın çevresindeki sokakları kaplayan direniş çadırlarını geziyoruz.
İlk durağımız Diyarbakır’dan gelmiş TEKEL işçilerinin çadırı.
Sakallar uzamış, yüzler yorgun.Fakat bu yüzlerde yılgınlıktan eser yok. Tersine, sıkışık düzen sohbetinde bir süre sonra muhabbet koyulaşıyor.
Mehmet Nuri Aker adındaki arkadaşın öyküsü, beni birlikte olduğumuz Tevfik Kızgınkaya’yı, Abdullah Nefes’i, çadırda kim varsa hepimizi gülmekten kırıp geçiriyor.
Direnişteki işçiler bir protesto yürüyüşü sırasında Bakanlıkların bulunduğu caddeden Kızılay’a doğru inmektelerken, bu arkadaşın gözüne bir apartmanın ikinci katındaki pencere kenarına patilerini dayayıp onları izlemekte olan bir köpek ilişmiş.
Gerisini, bu arkadaşın Güneydoğu şivesiyle tatlanan Türkçesiyle aktarmayı beceremesem de onun anlatımıyla sürdürelim: “Başımı bizi sessizce izlemekte olan köpeğe doğru çevirip:
– Susma, sustukça sıra sana gelecek! diye bağırdım…
Havlamaya başladı…
Biz uzaklaşana kadar da havlaması sürdü…”
Mehmet Nuri Aker, öyküsünü şöyle noktalıyor:
“O bile bizi anladı, ama hâlâ anlamayanlar var!”
Diyarbakır çadırındaki sohbet bununla sona ermedi.
Bir yerlerden bir darbuka çıktı ve korobaşı Abdülhalim Dinç’in yönetiminde, direniş günlerinde bu çadırda uyarlanmış şarkılar bir ağızdan söylenmeye başladı…
Bunlardan “Havuz Başında” olanı şöyle:
İndim havuz başına
Tayyip çıktı karşıma
4/C nedir bilmezdim
O getirdi başıma
Gelemem ben gidemem ben
4/C’yi kabul edemem ben
Al 4/C’yi çal başına
Geçemem geçemem geçemem ben
Türk-İş önünde hurma
Tayyip karşımda durma
Ya işçiye sahip çık
Ya da Meclis’te durma
Nakarat…
Bu güzel uyarlamayı “Arınç’ın gözyaşları” adını verdikleri, Türk-İş Başkanı’nın adıyla başlayan şarkı izledi:
Kumlu gider boş gelir
Tayyip sözü hoş gelir
Müdahale geliyor
Biber gazı vız gelir.
Ankara’nın taşları
Ley ley limi limi ley
Ampulün ışıkları
Limi limi güzel gel bize
Yedi bitirdi bizi
Arınç’ın gözyaşları…
Halkın yaratıcı dehasına, en güç zamanlarda bile kaybolmayan o eşsiz mizah duygusuna hayran olmamak mümkün değil…
Diyarbakırlı TEKEL emekçileriyle, kırk yıl bile değil, bin yıllık dostlar gibi kucaklaşıp ayrıldık…
SÜRECEK
ATAOL BEHRAMOĞLU / Cumhuriyet