TEKEL İŞÇİLERİNİN AÇTIĞI YOLDAN İLERLEMEK
Ankara´nın ayazına karşı ateşler yakıp, omuz omuza güvenceli bir iş ve güvenceli bir gelecek için direnen TEKEL işçilerinin düşlediği, özlemini çektiği bir dünya değildi belki kazandığı; ama öğreticiydi kazandıkları ve kazandırdıkları.
Gençliğe düşen üniversitelerde, liselerde, iş yer lerinde gençliği en acil talepleri etrafında birliğe ve mücadeleye örgütleyip işçi sınıfının üretimden gelen gücüyle birleştirmektir.
Ankara’nın ayazına karşı ateşler yakıp, omuz omuza güvenceli bir iş ve güvenceli bir gelecek için direnen TEKEL işçilerinin düşlediği, özlemini çektiği bir dünya değildi belki kazandığı; ama öğreticiydi kazandıkları ve kazandırdıkları. 78 gün boyunca ‘ölmek var dönmek yok’ diyerek direnen TEKEL işçilerinin direnişi yurdun dört bir yanında genci, yaşlısı herkesin tek-el, tekel yumruk olmasını sağlamıştı.
Talepleri için kitlesel bir mücadele veren ve bu mücadele sonunda hükümete geri adım attırarak birçok kazanım elde etmelerinin yanında mücadelelerini kamuoyu nezdinde meşru kılmışlardı. Bu mücadele örneği, bugün TEKEL işçilerine dayatılan 4-C gibi tüm haksız uygulamalara karşı direnmenin, hak aramanın gerekliliğini tüm işçi sınıfına öğretmiş oldu.
Bu TEKEL’in öğrettiklerinin en önemlisiydi. Çünkü bu oturduğu yerden "işçi sınıfı bitmiştir" diyen liberal teorisyenlerin safsatalarını altüst etmişti. Diğer taraftan Tekel işçilerinin mücadelesi; işçiyi, bulunduğu sendikaya göre "devrimci-faşist" yada "ilerici-gerici" ayrımına tabi tutan, işçi sınıfından ve onun üretimden gelen gücünden bihaber küçük-burjuva devrimci akımlara da iyi bir yanıt oldu.
Direniş boyunca TEKEL işçilerinin çadırkenti’ne kendi örgüt bayraklarını asan ve dar grupçu kaygılarla reklam peşinde koşanlar düne kadar doğrusu pek farklı düşünüyorlardı! Öyle ki, daha önce Türkiş’e bağlı sendikalara üye olan işçilerin çıktığı alanlara çıkmayan, çıkanları da sarı sendikalara yedeklenmiş olarak değerlendiren bu çevreler, TEKEL işçilerinin direnişi karşısında tüm iddialarını yutarak işçilerin etrafında kümelenmişlerdi.
Tüm bunların yanı sıra, TEKEL’in biz gençlere öğrettiği çok önemli bir şey vardı ki; o da birlik olunduğunda ve mücadele edildiğinde kazanım elde edilebileceğiydi. Sistem çürümüştür artık… Bu çürümüşlüğünü emekçiler ve gençler üzerinden yeniden restore etmeye çalışan kapitalizmin, her dönem krizden çıkmak için başvurduğu şey; işçilerin ve emekçilerin mevcut haklarına saldırmak olmuştur. Ve üstelik Keynes* gibi imdadına koşacak kurtarıcıları da kalmamıştır artık. Çünkü işçi sınıfı öğreniyor, gençlik öğreniyor. Öğrendikçe biriktiren, biriktirdikçe öğrenen işçi sınıfı liberal tayfaların "çöplükte lüks bir yaşam" vaadine kanmıyor.
TEKEL direnişiyle birlikte, 12 eylül faşist cuntasının gençlik ve emekçiler üzerinde yarattığı sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel baskının çatlamaya başladığını ve bu çatlaktan meşru bir mücadele hattı oluşturduğunu gördük. TEKEL işçilerinin gelinen yerde üretimden gelen bir gücü yoktu belki, çalışmıyordu yani. Buna rağmen sınıf kardeşleriyle birleştirdikleri mücadele kazanımla sonuçlandı.
Bugün yapılması gereken gençliğin dinamizmini TEKEL işçilerinin mücadelesiyle birleştirmektir. Şu iyi bilinmelidir ki, TEKEL işçileri kazanırsa biz de kazanırız. Bugün TEKEL işçinin çocukları tüm gençlik adına Başbakan’a soruyor; ‘Sayın başbakan senin çocukların gemiciklerde gezip Amerikalarda okurken, biz babamızı mahkum ettiğiniz 600 TL’ye devlet okullarında okuyabilecek miyiz?" Evet, TEKEL işçisinin çocukları kazandı.
Bu kazanımı tüm gençliğin kazanımı haline getirmek de elbette gençliğin dinamizminde mevcuttur. Bugün gençliğe dayatılan işsizlik, geleceksizlik ortadadır. Her 4 gençten 3’ü işsiz, üni versiteler bilim üretmekten uzak işsizler ordusu yaratıyor, üniversite mezunları iş bulamadıkları için inti harı seçiyor, üniversiteli gençler 200 Tl karşılığında laboratuarlarda kobaylık yapıyor, yurtlarda öğrencilere eşek eti yediriliyor, meslek liselerine katsayı problemi dayatılıyor, YÖK, ÖSS sınav sistemini her yıl daha da çekilmez hale getiriyor… Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. işte tam da böyle bir zamanda gençliğe düşen üniversitelerde, liselerde, iş yerlerinde gençliği en acil talepleri etrafında birliğe ve mücadeleye örgütleyip işçi sınıfının üretimden gelen gücüyle birleştirmektir.
TEKEL işçileri bunun pratikteki karşılığını bize gösterdiler. Gençlik, işçi sınıfının gösterdiği yoldan kendi talepleriyle mücadeleyi örgütlemelidir. Sermayenin üniversitelerdeki planlarına, meslek liselilerine dayatılan katsayı uygulamalarına, liselilere reva görülen ÖSS belasına karşı çıkmak için biz de mücadele sahnesine, TEKEL işçilerinin açtığı yoldan ilerleyerek çıkabiliriz. Bugün TEKEL işçilerine dayatılan 4-C aynı zamanda gençliğin geleceksiz ve güvencesiz çalışma koşullarına mahkum edilmesini amaçlıyor. İşçiler için 4-C neyse üniversitelerdeki asistanlar için 50-d odur. İş, eğitim ve güvenli bir gelecek için işçi sınıfıyla birleşen bir gençlik mücadelesini el birliği ile ve vakit geçirmeden örgütlemeliyiz.
TEKEL işçilerinin öğrettiği çok önemli bir şey daha vardı ki; o da kardeşliktir. TEKEL işçileri 78 gün boyunca Kürt, Türk her milliyetten insanın ortak mücadelesi ile son buldu. Kimisi hamsisini getirip paylaştı, kimisi yüreğinde biriktirdiği acıları Kürtçe ezgilerle paylaştı,’kimisi de yanan ateşin sıcaklığını. Buradan kimi ulusalcı çevreler yada ulusalcıların eteğine tutunarak önünü görmeye çalışan "sosyalist" etiketli çevreler "işçiler bölücülere, ayrımcılara, emperyalizmin bölünme oyunlarına" ders verdiler diye gerçekleri çarpıtmaya çalışsalar da güneş balçıkla sıvanmaz.
Çünkü TEKEL işçilerinin mücadelesinden ön yargılardan ve milliyetçi propagandanın etkisinden sıyrılarak Kürt sorununda demokratik ve halkçı çözüme yönelen işçilerin yaşam öyküsü vardır. Ve hiç kuşku yok ki, 2010 Newroz’u da buradan aldığı güçle "işçilerin birliği, halkların kardeşliği" şiarıyla alanları halklar bahçesine dönüştürerek coşkuyla kutlanacaktır. Kısacası, gençliğin "iş, eğitim ve barış" mücadelesi işçi sınıfımızın açtığı kanallardan güç toplayarak ve^dep alarak yoluna devam edecektir. * Keynes emekdeğer teorisini reddeden liberal bir iktisatçı.