KİMİN ÇOCUKLARI ‘İŞÇİLEŞİYOR?’
Küresel rekabette sermaye akışını cezbedip çekme peşindeki Türkiye, 4 4 4 uygulamasıyla ülkeyi iş gücü maliyetleri düşük genç ve ucuz işçi deposu haline getirme planı yapıyor.
Küresel rekabette sermaye akışını cezbedip çekme peşindeki Türkiye, 4 4 4 uygulamasıyla ülkeyi iş gücü maliyetleri düşük genç ve ucuz işçi deposu haline getirme planı yapıyor.
Kamu varlıklarının, kamu hizmetlerinin ve doğal kaynakların yabancı sermayeye aktarımından sonra sıra Avrupa’nın ve Yakındoğu’nun en dinamik ve sessiz insan piyasasını kurmaya geldi.
Ülkemizdeki işçilerin Avrupa Birliği ve eski doğu bloku ülkelerine göre daha fazla çalışan, daha az ücret alan, az hastalanan ama ‘yüksek üretkenliğiyle’ Türkiye’nin ‘küresel üstünlüğü’ diye belgeleyen raporların referansı işleme alındı…
Şimdi de Türkiye bu insan kaynağını gençleştirip genişleterek piyasalara pazarlayacaktı.
4 4 4 yasa teklifinin ‘asli mühendisliği’, 4 yıllık temel eğitimin ardından gelen ilk kademe kesintisiyle 10 yaşından itibaren çocukları meslek seçmeye zorlanması üzerine kurulmuştu…
İkinci 4 yılda dayatılan entelektüel ve estetik ilgilerine değil sözde ‘mesleki seçimlere yönelik’ seçenek paketleriyle 10 yaşındaki öğrenciler doğrudan meslek liselerine sürülerek meslek eğitim adı altında işçileştirileceklerdi.
Elbette paralı okul ve dershane sektörüne müşteri olamayan çok geniş nüfuslar, erken yaştan devşirilerek Organize Sanayi Bölgeleri’nde kurulacak Özel Meslek Liseleri’nde sermayenin teknik ve ara eleman ihtiyacını karşılayacaklardı.
Bu çocukların sosyal güvencesiz, körpe emekleri devletin bu okul patronlarına öğrenci başına 1000 TL vereceği teşvikle bu meslek fabrikalarındaki gençler, bölgenin kanı ve canı olurken, iş gücü maliyetleri düşen KOBİ’lerimizin ekonomiye katkıları katmerlenecekti.
Ayrıca vakit nakittir hesabı hem 14 yaşına düşürülmüş çıraklık statüsü hem de meslek liselerindeki ‘açık öğretim’ yani dışarıdan öğretim hinliğiyle, dar gelirli emekçi kesimlerin çocukları erkenden işçileşerek kaderlerine razı geleceklerdi.
Otoriter rejimlerin sınıfsal eğitim pratiklerinden farksız bu dayatma, 10 yaşındaki öğrenciye üniversitenin kapısını kapatarak hayatında gidebileceği tek adresi meslek lisesi olarak gösterip ilelebet ‘işçiliğe’ mahkum ediyordu.
Yani modern dünyada 28 yaş civarında kabul edilen ergenlik yetkinliği ve iradesi küçük Çin olmaya kalkan telaşlı Türkiye’de 10 yaşına düşürülüp, erişkin addedilip, mesleki yönlendirilmeye tabi kılınması ‘eşitliğin’ değil, liberal hülyanın ‘fırsat eşitliğinin de’ sonuydu.
Son yıllarda baskın ‘Herkesin üniversitede okuması şart mıdır?’ söylemiyle daha cazip kılınmaya çalışılan meslek liselerinin ‘mesleki eğitimden’ ziyade sektörlere yönelik eğitimlerle donatılmış olması dikkat çekiciydi.
Öte yandan Mesleki EĞİTİM Kanunu’da yapılan bir düzenlemeyle bir işyerinde çalışanların onda biri oranında stajyer çalıştırma sınırının kalkmasıyla işletmeler ‘sınırsız sayıda stajyer öğrenci’ çalıştırabilirdi.
Bedavaya yakın maliyetli, güvencesiz bu gençler işletmelerdeki kıdemli işçi maliyetlerini yarıya düşürecek büyük Türkiye potansiyeliydi.
Yani oyun yaşındaki çocuktan, çocuk, genç ve esnek işçi ordusu kurmanın başka yolu var mıydı?