SINIF MÜCADELESİ VE GÜNCEL SİYASET
Başlarken, temel önerme şu olacak: AKP-Cemaat kavgası, temelde bir sınıf mücadelesidir; sınıf mücadelelerinin bir tezahürü, yansımasıdır… Bu önerme muhtemelen ya yanlış ya da fazla indirgemeci bulunacaktır. Önce, yanlış bulacaklar için açıklamaya çalışalım.
Başlarken, temel önerme şu olacak: AKPCemaat kavgası, temelde bir sınıf mücadelesidir; sınıf mücadelelerinin bir tezahürü, yansımasıdır… Bu önerme muhtemelen ya "yanlış" ya da fazla "indirgemeci" bulunacaktır. Önce, "yanlış" bulacaklar için açıklamaya çalışalım.
Burada, AKP ile Cemaat’in farklı sınıfları ya da aynı sınıfın kapitalizmin gelişkinlik düzeyine göre farklı kesimlerini temsil ettiklerini söylemiyoruz. AKP de Cemaat de bir bütün olarak sermaye sınıfının temsilcisidir. Ayrıca, bunlardan birini ya da ötekini örneğin "sanayi burjuvazisi", "ticaret burjuvazisi", "tekel dışı sermaye", "Anadolu sermayesi" gibi sınıfın kendi iç kesimlerinin temsilcisi saymanın da anlamı yoktur. Türkiye’de "sınıf mücadelelerinin" siyaset alanına doğrudan yansıyan bu dönemi, en son 12 Mart 1971 dolaylarında kapanmıştır. Demek ki, AKP-Cemaat kavgasındaki aktörlerin farklı sınıfların ya da aynı sınıfın farklı kesimlerinin temsilcileri olmadıklarını söylüyoruz. O zaman bu kavga neden "sınıf mücadelesi" kategorisine sokuluyor? Şundan: Sermaye sınıfının temsilcilerinin, ülkenin nasıl yönetileceği, devlet aygıtının ne şekilde kullanılacağı, genel olarak toplumun karşısına hangi seçeneklerle çıkılacağı gibi konulardaki farklılaşmaları ve ihtilafları da temelde sınıf mücadelesinin yansımalarıdır. Çünkü hepsinin ardında düzenin sürdürülebilirliğine ilişkin kurgular, üzerinde egemenlik kurulan kesimlerin düzene nasıl bağlı tutulabileceği konusundaki projeler yatmaktadır. Ve bunların hepsinin karşı sınıfa, işçilere-emekçilere doğrudan değen yanları vardır. Sözün kısası, AKP-Cemaat kavgasına bakılırsa, taraflardan biri "biz bu işi böyle götürürüz" derken diğeri "korkarım senin dediğin gibi gitmeyecek" demektedir. Burjuvazi "kendinde sınıf" olarak kaldığı sürece, bu sınıfın temsilcileri hem kendi aralarında didişecek hem de bu didişmelerle halkı manipüle edip peşlerine takabilecektir. Ta ki ciddi bir "dış" tehdit sınıfı kendi içinde kenetlenmeye, siyasette "kendisi için sınıf" olmaya zorlayıncaya kadar…
* * *
Yukarıda söylenenler ışığında tartışılması gereken önemli soru ise şu: Haziran Direnişi, egemen bloğu tam çözmese bile seyreltti mi, yoksa tersine daha da pekiştirdi mi? Eğer doğru olan bunlardan birincisi ise, neden? Yoksa bu direnişi bir "dış tehdit" olarak fazla ciddiye almadılar mı? Bu soruların yanıtında, Haziran Direnişi’ne hak ettiği önemi vermekle aşırı abartılı değerlendirmelerden kaçınmak arasındaki ince çizgiyi tutturmak gerekiyor. Hemen söyleyelim: Eğer Haziran Direnişi, Türkiye’de az çok güçlü ve etkili sayılabilecek birsol-sosyalist hareketin üzerine gelseydi hiç kuşkusuz karşı tarafı kenetlendirici bir etkisi olurdu. Ancak, durum böyle değildi. Böyle olmadığından, Haziran Direnişi sola nasıl zemin kazandırmış, ona birtakım ipuçları verip umutlandırmışsa, sermaye sınıfına ve onun çeşitli temsilcilerine de "henüz doldurulması gereken alanlar olduğunu" göstermiştir. Yeni projelerle, yeni isimlerle, siyasetteki yeni "kırılma" uğraklarıyla, alınan derslerle, kollanması gerektiği ortaya çıkan kimi dengelerle" vesaire; ama elbette düzenin sürdürülebilirliği adına mutlaka doldurulması gereken alanlar… Cemaat’ten CHP yönetimine, büyük sermayenin önemli odaklarından kanaat önderlerine kadar pek çok kesim aslında yaşanan süreçlere aynı "fırsat penceresinden" bakmaktadır: Haziran Direnişi, ortaya koyduğu "doldurulmamış alanlarla" neden halkın önemli bir bölümünü de peşine takan yeni siyasal projelere ve şekillenmelere vesile olmasın? Bir bakıma, 2001 kriziyle açılan yeni kapılar gibi… Bu söylenenlerin ardından çıkarılabilecek sonuç da açık olsa gerek. Terazinin sol kefesine ciddi bir ağırlık konmadığı sürece, Haziran Direnişi bile sağ kefedeki ağırlık tarafından tırtıklanarak, çarpıtılarak, "yeniden yerleştirilerek" bu kefeye ve onun "yeni" siyasal projelerine yazılacaktır. Kuşkusuz, her şeye rağmen bu da sınıf mücadelesidir; ama temel sınıflardan birinin henüz kendi ağırlığını koyamadığı, bu nedenle manipüle edilebildiği bir mücadele… izin verecek miyiz, vermeyecek miyiz? işte bütün mesele…