AÇ GÖZLÜ SERMAYE, İSTİYOR DA İSTİYOR…
AKP iktidarı, 12 Eylül referandum “torba”sında yaptıklarını pek başarılı bulmuş olmalı ki, aynısını tekrarlıyor.
AKP iktidarı, 12 Eylül referandum “torba”sında yaptıklarını pek başarılı bulmuş olmalı ki, aynısını tekrarlıyor. Torbanın içinde vergi affı, öğrenci affı, emekli maaşlarının iyileştirilmesi gibi “şeker”ler var ama aynı torbada daha fazla sömürü anlamına gelen esneklik, gençlere güvencesizlik, stajyer ve çırakların ücretlerinde düşüş, taşeronlaştırma, kadrolu çalışanları öğütme hinliği de var.
Geriye çekilip genel tabloya bakıldığında, emek zaten bu kadar örgütsüzken ve her geçen yıl elindeki, avucundaki budanırken hâlâ daha ne isteniyor sorusunu sormadan edemiyor birçok kimse. Gerçekten de 14 milyon ücretlinin 1 milyonu bile toplusözleşme hakkını kullanamaz durumda, yılda 1000 kişi bile greve çıkamayacak durumda. 3 milyonu resmi, 3 milyonu gayri resmi 6 milyon işsiz, asgari ücretle çalışmaya razı, krizde reel ücretler geriletildi… Daha ne isteniyor? Dahası, devlet kuruluşu TÜİK bile ücretlilerin yaklaşık 4 milyonunun kayıtsız, yani kaçak çalıştırıldığını açıklıyor. Üstelik, bu kaçak işçinin yüzde 85’i, tarım dışında yani kentlerde. Kaçak çalıştırma suç. Hem vergi kaçırmak hem sosyal güvenlik yükümlülüklerinden kaçmak demek. Ama buna yıllardır göz yumuluyor. Kaçak istihdam, çünkü işverenlere bir tür teşvik demek.
Her 4 işçiden birinin kaçak istihdamına göz yuman devlet, bununla yetinmiyor, ücretleri daha da geri çekecek, işverenlerin kıdem tazminatından çekinerek işten çıkaramama engelini aşmalarına imkân verecek, genç ve kadın işsizliğinden tepe tepe yararlanacakları düzenlemeleri “torba yasa” ile geçirmeye çalışıyor. TÜSİAD’ın, TİSK’in bazı üniversitelerdeki sermaye yalakası hocalardan, medya meddahlarından destek alarak AKP iktidarının programına yerleştirdiği “mikro reform”ların başında gelen “İstihdam Strateji Belgesi”, temelde hak gasplarını, işsizlik fonunun yağmalanmasını ve sayıları 4 milyona yaklaşan kaçak istihdama yeni kaçakların eklenmesini, kamu çalışanlarını da güvencesizleştirmeyi hedefliyor.
***
Peki neden bu bitmez saldırganlık, emek düşmanlığı? Neden açık: Türkiye kapitalizminin AKP eliyle icra edilen neoliberal versiyonu, bunca sömürüye karşın, ayakta kalamıyor. Sadece 2010 yılına bakın. Yüzde 7 büyüyebilmek için 184 milyar dolar ithalata karşılık 114 milyar dolar ihracat yapabilmiş. Yani, açık 70 milyar dolar. Böyle bir açıkla çarkı döndürmek kolay değil. Peki ne gerek? Daha fazla ihracat için; yıkıcı Asya ithalatı ile rekabet için daha düşük maliyetli emek… Neoliberalizmin bildiği tek yol var: Daha çok ucuz, örgütsüz işçilik, daha ucuz devlet hizmeti… Bunun için, kendi kullandığı işgücünün daha ucuz, daha atılır tutulur (esnek), daha düşük maliyetli olmasını istiyor. O nedenle, “staj-eğitim” bahanesiyle genç emeği tepe tepe kullanmaya yöneliyor. Genç işçi ve kadın işçi çalıştırmaya devlet teşviki sağlıyor. İhbar tazminatı, kıdem tazminatı yüklerini en aza indirecek kolaylıklar sağlıyor, 46 milyar TL’lik işsizlik fonunun kendisi için yağmalanmasını istiyor. İstiyor da istiyor. Ama bununla bitmiyor. Sermaye, devletin de verdiği her tür hizmeti daha ucuza mal edip küçülmüş devlet olmasını istiyor. Sağlık, ucuza servis edilsin, bunun için gerekiyorsa sağlık çalışanları daha uzun, daha ucuza çalıştırılsın istiyor. Devlet memurunun işten atılamaz olmasına tahammülü yok, onun bu “ayrıcalığı”na son verilmesini, bunun için de statüsünün değiştirilmesini, istenildiği gibi esnetilir hale gelmesini istiyor. İnsanları evden çalıştırayım, ofisten, ekipmandan tasarruf edeyim ama buna karşılık bir sigorta yüküm olmasın istiyor. Açgözlü, istiyor da istiyor… Dur denilmezse, daha da isteyecek, daha da…