Soner Yalçın diyor ki; “Bir film düşün. İlk sahne sıradan bir olayla başlar. Film ilerledikçe gelişmelere inanamazsın. Dehşete kapılırsın. Film biter. Etkisinden kurtulamazsın. Korkarsın. Bu kitabın yazım sürecinde ben bunları yaşadım.” İşte bu sözlerin altına imzamı atarım!…
DOĞU’DA TARIMSAL İŞLETMELER KAPATILDI
– Kitabın sayfalarını çevirdikçe, ABD ve AB’nin Türkiye pazarını kendi endüstriyel tarımsal ürünlerine açmak için neler yaptıklarına şaşırıp kalıyoruz. Bunlar niye gündeme getirilmedi?
Çünkü köylüyü düşmanlaştırdılar; bütçe üzerindeki yük gösterdiler. Köylünün sahibi kalmadı. Üretici yıkıma sürüklendi. Sosyal demokrat partiler bile küresel baronların neoliberal finans ekonomisini savunur oldu. Köylü yalnızlaştırıldı. Siyaset Ankara demeçlerine-laf sokmalara sıkıştırıldı. Örneğin, köyden kente göç olgusu salt terörle ilişkilendirildi; tarımın çökertilmesi hiç gündeme getirilmedi. Oysa köylü zarar ettirilerek toprağından koparıldı, hayvancılıktan uzaklaştırıldı. Bakın, ABD-AB teröre salt silah-kamuoyu-medya desteği vermedi. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki tarımsal kamu işletmeleri kapattırıldı; hayvancılık, dünya değerlisi tütün gibi tarım ürünleri bitirildi. Örneğin, Güneydoğu’da 66 bin 123 aile tütün üretimini bırakmak zorunda kaldı.
TOHUMU BİLE İTHAL EDİYORUZ
– Bugünlerde ABD Başkanı Donald Trump’ın Beyaz Saray maceralarını anlatan “Fire and Fury” kitabı çok popüler. Siz de Beyaz Saray ile gıda baronlarının ilişkisini anlatıyorsunuz…
Daha düne kadar dünyada en rezil küresel tarım şirketi Monsanto idi. Monsanto’nun maddi olarak desteklediği Tommy Thompson, 2001-2005 yıllarında oğul Bush’un Sağlık Bakanı oldu. Diğerleri farklı mı: Obama’nın FDA Gıda Güvenliği Dairesi Başdanışmanı olarak atadığı Michael R. Taylor, Monsanto’nun ikinci adamıydı! İlk icraatı ne oldu dersin: Süt ürünleri etiketlerinde (süt ineklerinin verimini artırmak için kullanılan kansorejen ürün) “rBGH içerir” gibi bilgi bulunmasını yasaklamak! Obama, Monsanto gibi kimyasal zehir üreten şirketlerin desteklediği Tom Vilsack’ı Tarım Bakanı yaptı!
– Ya tohumlar, hibrit tohumlar…
Aklıma gelenleri söyleyeyim, çünkü liste uzun: Şili’den, Çin’den, Tayvan’dan fasulye tohumu alıyoruz! Tanzanya’dan barbunya ve hıyar tohumu, Peru’dan, Pakistan’dan patlıcan tohumu, Hırvatistan’dan arpa, yulaf tohumu Zimbabve’den bezelye tohumu, Sudan’dan ve Yunanistan’dan bile mısır tohumu alıyoruz. İsrail’den; biber, turp, marul, soğan, domates, kabak, ayçiçeği, buğday, kavun, karpuz, çiçek tohumları alıyoruz… Sadece ABD’den aldığımız tohumlar kitapta bir sayfa tuttu! Tohum çok önemli ama insanlarımız bunun farkında değil. Rockefeller danışmanı H.Kissinger’ın yanında çalışan Paul Bremer, Irak Geçici Koalisyon Güçleri’nin başına getirildi. İlk yaptığı Irak’ın tarımına el atmak oldu. Iraklı köylülerin elindeki son doğal tohumları denetimlerindeki Norveç’teki “Svalbard Tohum Deposu”na taşıdı! Irak, tohumlarını “Ebu Gureyb Tohum Deposu”nda saklıyordu. İşgalden önce Irak Tarım Bakanlığı, bu tohumların bir bölümünün yedeklenmesi için Suriye Halep’teki, “Tarım Araştırmaları Merkezi”ne gönderdi. Suriye iç savaşı çıkınca Halep’teki değerli tohumlara ne oldu? Norveç’teki “Felaket Ambarı’nın ilk tohumları oldu? Ne tesadüf!
KURTULUŞ İÇİN İLK ADIM ÖĞRENMEKTİR…
– O kadar çarpıcı olaylar anlatıyorsunuz ki şu net olarak görülüyor: Kimyasal gıdalar sonucu genetiği darmadağın edilen insan bir felakete sürükleniyor. Küresel şirketleri elinde tutan “dünya efendilerinin” bunu salt para kazanmak için yapmadığını ispatlıyorsunuz. E biz ne yapacağız bu durumda? Nasıl kurtulacağız?
Konunun politik atağını bilmek zorundayız. Carnegie Uluslararası Barış Vakfı bir dönem Türkiye’de çok aktifti. “Kemalizm’i bırakın… Ilımlı İslam’a sarılın… Kürdistan açılımı yapın” diyen sivil toplum kuruluşu! Bakın konu nereden nerelere geliyor. Sorunuza gelirsem, biz ne mi yapacağız? İlk adım, öğrenmek. “Saklı Seçilmişler” bu amaçla yazıldı. Sonra bu politikalara cesurca karşı çıkacak, Türk tarımını global hegemonyadan kurtaracak bir iktidar inşa edeceğiz. Bakın; ABD’li Tugamiral Mark Lambert Bristol Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ilişki kurmak için Ankara Milli Hükümeti’ne bir isim önerdi. Dedi ki; “Ticari destek almak için Rockefeller size yardımcı olabilir!” Ankara Hükümeti, Rockefeller’ı iyi tanıyordu; 1905 yılından itibaren Osmanlı topraklarında petrol arıyordu. 24 Nisan 1923 tarihinde şu cevabı verdiler: “Rockefeller’ın memleketimize daveti uygun görülmemiştir!” Türkiye, Kurtuluş Savaşı’nı sadece tek cephede vermedi. Menderes, Özal ve Erdoğan’dan Atatürk’ün farkı budur. Acilen ulusal tarım politikasına ihtiyaç var. Acilen ulusal sağlık politikasına ihtiyaç var. Acilen Atatürk’ün gösterdiği yolda ulusal tam bağımsızlığı yeniden yaratmaya ihtiyaç var. Yoksa hepimizi öldürecekler!
BİZİM TÜTÜNÜMÜZ TAM 30 YILDIR BU TOPRAKLARDA YETİM
– Bir de tütün meselesi var. Tütün üretimini yok etmek için iç ve dış odakların elbirliği ile neler yaptıklarını da kitabınızdan öğreniyoruz. İktidarların TEKEL’i kaldırıp, ABD’yi nasıl tekel yaptıklarını rakamlarla yazmışsınız!
İthal tütünün önü sonuna kadar nasıl açıldı yıl yıl rakamlarla yazdım. Bizim tütün ise 30 yıldır bu topraklarda yetim. Tütün üretici sayısı, 2002’de 405 bin 882 iken, 2015’de yüzde 86 azalarak 56 bine geriledi! Hâlâ Adıyaman’daki bir avuç tütün üreticisiyle uğraşıyor AKP! Tütünün hangi boyutunu anlatayım: Bugün sigara tüketicisi düne göre en sağlıksız sigara kağıdını içiyor. Yabancılar ucuz sigara satmak için buna mecburlar. Türkiye büyük bir sigara pazarı, kaybetmek istemiyorlar. Sigaranın içine bırakmayı zorlaştıracak kimyasallar koyuyorlar!
GDO’LU TÜTÜN İÇİRİYORLAR
Dünya Sigara Sağlığı İle Savaşanlar Örgütü Başkanı İngiliz David Simpson gerçeği yüzümüze vuruyor: “Biliniz ki, ABD’de ve İngiltere’de sigara içenlerin sayısı azalıyorsa, Türkiye’de içenlerin sayısı mutlaka artacaktır.” Bu kadar net. Sadece kimyasal maddeler de değil.1983’de antibiyotiğe dayanıklı ilk genetiği değiştirilmiş GDO’lu tütün elde edildi. 1985’de virüs, bakteri ve böceklere dayanıklı genetiği değiştirilmiş tütünün tarla denemeleri başladı. 1990’da ABD’de herbisite/otlara dayanıklı genetiği değiştirilmiş tütünün üretimine izin verildi. Sigara artık sağlığa bin kez zararlı. Bir de mentollü sigaralar var. Mentolün serinletici ve ağrı kesici yönleri sigarayı daha hafif ve tiryakiler için çekici hale getiriyor! Bunlar normal sigaralara göre daha zararlı. Bu sebeple AB ülkelerinde yasak. Ancak sigara düşmanı Erdoğan’ın gücü yetmedi; 2020’ye kadar satışı serbest bırakıldı!
– Sigaradaki katkı maddelerinin sayısını 120 olarak yazmışsınız. Siz içiyor musunuz sigara?
(Gülüyor) Hayır. Tiryaki olmadım.
ANAVATANI ANADOLU OLAN MERCİMEĞİ DE YOK ETTİLER
– Geldik “Çikita Muz” serüvenine…
Rockefeller’ın Latin Amerika’yı gırtlağından nasıl ele geçirdiğini bu örneklerle yazıyorum. “Muz Cumhuriyeti” isminin sebebi Rockefeller. Hatırlarsınız: Turgut Özal’ın Türk tarımını gıda emperyalizminin emrine açma projesinin simgesi idi “Çikita Muz!” O yıl, yani 1984 yılında ABD’li “United Fruit Company” adını, “Chiquita Brands International” olarak değiştirdi. “Çikita” adı buradan geliyor.
– Beni mercimek şaşırttı!
Kimi şaşırtmaz! Anavatanı Anadolu olan mercimeğimizi yok ettiler. 1990’da 846 bin ton mercimek üretimi ile dünya ihracatının yüzde 47’sini karşılayarak ilk sırada yer alan Türkiye, bugün ithal mercimek alıyor! Kanada, 1970’lerde Türkiye’den götürdüğü kırmızı mercimeğin genleriyle oynayarak dünyanın en büyük ihracatçısı oldu. Yılda 300 bin ton mercimeğin önemli miktarını Kanada’dan alıyoruz!
TARIMSAL ÜRETİM ALANLARI DARALTILDI
Özal politikalarına rağmen 1990’da 2 milyon 13 bin tonu aşkın bakliyat üretimi gerçekleştirdik. 2015’te üretim 1 milyon 79 bin tona düştü. Bugün 1 milyon tonun altına düştük. Son 25 yılda dünyada baklagiller ekim alanı 61 milyon hektardan 82 milyon hektara; baklagiller üretimi 40 milyon tondan 70 milyon tona çıktı. Türkiye’de ise baklagillerin ekildiği alanlarda yüzde 66, üretim miktarında ise yüzde 47 gerileme yaşandı. Türkiye,1980 yılında 7 bin 600 ton kuru fasulye, 88 bin 500 ton nohut ve 102 bin ton mercimek ihraç edip, bu üç üründe bir gram ithalat yapmadı.1990’da 860 bin ton nohut üretimiyle dünya ihracatının yüzde 62’sini karşılayarak ilk sırada yer alan Türkiye, bugün 50 bin nohut ithal ediyor! Dış alım artsın diye gümrükleri sıfırlanıyor! Keza 50 bin ton kuru fasulye ithal ediyor. AKP’nin hediyesi: Ekim alanları yeşil mercimekte yüzde 94, kırmızı mercimekte yüzde 67, nohutta yüzde 60, kuru fasulyede yüzde 47 daraldı. Bugün, kuru fasulyeyi, nohutu, bezelyeyi, mısırı, pamuğu mercimeği ABD’den alıyoruz. Bunun adı “teslimiyettir.” Bize neler yedirdikleri ayrı konu. GDO’lu soya cenneti ABD, yılda 2.3 milyon ton soya ithal ediyor ve her yiyeceğe koyuyor.