ADRES
İnsan oturduğu evin adresini 15 yıldır ezberleyemez mi?
Doğru; öğrenme yaşını artık geçtiğimi düşünüyorum.
İnsan oturduğu evin adresini 15 yıldır ezberleyemez mi?
Doğru; öğrenme yaşını artık geçtiğimi düşünüyorum.
Ama oturduğum caddenin adını da unutacak yaşa gelmedim henüz.
Bunamadım da…
Maalesef ezberleyemiyorum.
Sorduklarında, cebimden kağıt çıkarıp okuyorum;
Okurken de insanların ‘alaycı’ bakışlarından da utanıyorum.
Söyleyince karşımdakiler hak veriyor ama her seferinde o bakışlardan kurtulamıyorum.
Kendisini, "Ankara’nın Gayrıresmi Gazetesi" olarak tanıtan Solfasol’un Ocak sayısında Yaşar Seyman’ın yazısını okurken nedense yine aklıma geldi…
Yine hatırlayamadım tabii ki;
Unutmamak için cebimde taşıdığım kağıdı da kaybedince mecburen internete başvurdum:
"Bangabandhu Şeyh Mucibburrahman Bulvarı…"
Birkaç kez heceleyip okumayı başardıktan sonra, aynı cümleyi söyleyip kendimi teselli ettim;
-Suç sende değil… Kim olsa hatırlayamaz.
"Sanatçı Şehri Ankara"yı yazmış, kendisi de bir Ankara aşığı olan Yaşar Seyman.
Başkent’in ‘varsıl’ ve ‘yoksul’ tepelerindeki yolculuğunu anlatmış şiirsel bir dille;
"Falih Rıfkı Atay Sokağından geçerken; ‘Çankaya’sını yeniden okuduğumu anımsadım’ diyor.
Uyarmayı da eksik etmiyor;
-Tabelada sadece adı soyadı yazıyor. Eksik gibi… Genç kuşaklar için doğum ve ölüm tarihi bir iki eser adı sokağın başına bir levhaya yazılabilir…
Neşet Ertaş’ın saz çalmaya başladığı gecekonduyu;
Mahsuni Şerif’in Maraş’tan göç ettikten sonra oturduğu evi anlatmış.
Hasan Hüseyin Korkmazgil Parkı’nı dolaşmış;
Onun Güvenpark için yazdığı şiirleri okumuş.
Hamiye Çolakoğlu’nun açık hava sergisini dolaşmış;
Ahmet Arif’in şiirlerinde adı geçen Karanfil Sokak’ta, Şair’in fotoğraf ve şiirlerinin süslediği bir lokantada öğle yemeği molası…
Finali ise Sakarya Meydanı’ndaki Emek Anıtı’nda…
Ankara’yı dolaşıp sanatı, sanatçıları ruhunda hissedebilmek için önce o kenti sevebilmek gerekiyor galiba.
Zaten "Bir kenti sevmekle başlar her şey…" diyerek işe koyulmuş Yaşar Seyman;
"Kenti ölümsüz kılan kent edebiyatıdır" deyip ‘kent yazıncısı’ olarak başlamış;
Çocukluk ve gençliğini geçirdiği Altındağ’dan…
Başkent’in yaralı, içe kapanık semtinden;
Diz boyu yoksulluk arasında var olma savaşı veren insanlarından…
Yazıyı okurken ister istemez oturduğum caddeyi düşündüm.
Sanatın ve sanatçının Başkent’i terk etmesinin simgesiydi sanki;
"Bangabandhu Şeyh Mucibburrahman Bulvarı…"
Belki Bangladeş’e çok şey katan devlet adamının adının sürekli yanlış okunup, yazılmasının yarattığı olumsuzluklar da cabası…
Adı hafızalarımızda Ankara ile birlikte yer eden hiç mi sanatçımız kalmamıştı;
Adalet Ağaoğlu, İnci Aral, Erendiz Atasü, Feride Çiçekoğlu, Nazlı Eray, Füruzan, Sevgi Özel, Sevgi Soysal…
Başkent’in batılı yüzü Çayyolu’nda adı verilecek hiç mi şairimiz, yazarımız, devlet adamımız yoktu.
Seyman’ın ‘Sanatçı Şehri Ankara’sının sonuna geldiğimde vazgeçtim isim aramaktan;
Zaten o da "Ankara’ya sevdalı bir kadının düşü"nü anlatıyordu.
Düş de olsa güzel…
Aynı düşü görmek daha da güzel…