AKP BÖLÜYOR, TEKEL BİRLEŞTİRİYOR…
Kapı gibi bir gerçek var ortada. AKP bölerken, TEKEL birleştiriyor.
“…Bizi hiçbir şeyle korkutamazsınız. Biz her şeyi bilerek geldik, her şeyi görerek geldik. Kuştan korkan darı ekmez. Her şeyi göze alarak geldik biz…”
Bu sözlerin sahibi Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç. Sözlerini “Tuu size…” diye sürdüren bir siyaset insanı(!)… Konuşmanın bütünü “biz ve siz”lerle dolu. Biz ve siz… Biz ve Ötekiler…
Türk- Kürt, Sünni- Alevi, laik- antilaik, imanlı-imansız…
İktidara geldiklerinden beri önce yavaş yavaş, söylemlerle, küçük adımlarla bölüyorlardı milleti. Şimdi ise aleni. Sözlerini bile sakınmadan…
Tıpkı Bülent Arınç’ın yaptığı gibi… Tıpkı “Fişleme sırası artık bizde” diyebilen AKP milletvekili Avni Doğan gibi… İktidar karşıtlarını “kanı bozuk” diye niteleyen AKP Çorum Milletvekili Ahmet Aydoğmuş gibi…
Yargıdan giriyor, ordudan çıkıyorlar… Sağlığı, eğitimi hallaç pamuğuna çevirdiler.
En tehlikelisi ise beyinlerdeki bölünme. Kimsenin kendini güvende hissetmediği, yaşadığı ülkenin geleceğinden emin olamadığı bir ortam yaratıldı.
Böyle bir ortamda başladı TEKEL işçilerinin direnişi…
Ankara Kızılay’da ilk çadırı kurduklarında onlar da bilmiyorlardı. Bilemezlerdi… Ne kendi direnişlerinin gücünü ne de halkın verdiği o büyük desteği…
Tam 20 yıllık TEKEL işçisi Ünal Aslan “Acaba başaramazsak bize destek veren bu kadar insana ne deriz?” derken girdi o iki kadın içeri.
Biri hayli yaşlı. Diğeri 60’larında. Hastaneden çıkmışlar. Ellerinde raporlar. Bir kutu da kurabiye. “Sizi ziyaret etmek istedik. Yanınızdayız. Dayanın lütfen” dediler. Yaşlı olanı “Aman yavrum ülkeyi toz duman ettiler. Uzun yıllardan sonra ilk kez bu kadar güçlü bir direnişe şahit oluyorum. Siz hepimizin sesi oldunuz” derken sesi titriyordu.
Öğrenciler, doktorlar, avukatlar, öğretmenler, eczacılar, memuru, işsizi, esnafı… Hepsinin istediği aynı “Dayanın. Yanınızdayız!”
Aslan, “Burası birleştirici bir platform oldu” diyor. “Türk’ü, Kürt’ü, Alevisi, türbanlısı, türbansızı hepimiz bir aradayız. Tek nefes gibi. Burada söyleniyor türküler, burada çekiliyor halaylar, kazanlar burada pişiyor. Biz onların derdini dinlerken kendi derdimizi unuttuk…”
15 yaşından beri TEKEL işçisi olarak çalışan Perihan Çetin, yemyeşil gözlü Türkan Yurdakul, 2 aydır Tokat’ta buraktığı iki çocuğunu görmeyen Müjgan Şal; Meral Selem…
Diğerleri gibi tek bir istekleri var. Kazanılmış haklarını korumak. Çalışmak ve hakları ile emekli olmak istiyorlar. Ellerine geçen aylık ücret 1200 ile 1500 lira arasında değişiyor. Aslan “Üniversitede okuyan iki çocuğum var. Biri maliye okuyor. Onlara her ay 400’er lira gönderiyorum. Bir hayat standardı tuturdum. Neden bozulmasına razı olayım ki?” diyor.
Haksız mı?
İşin açıkçası umutlar giderek sönüyor. Özelleştirmelerden beslenen, umarsızca satıp savan, emeğin değerini, emekçinin alın terini bozuk para gibi harcayan AKP yönetiminin bundan sonraki icraatlarının geleceği için TEKEL işçilerinin 4/C’ye geçmeleri şart. İş güvencesinin olmadığı taşeron hukukunun selameti açısından gerekli…
Ama kapı gibi bir gerçek var ortada. AKP bölerken, TEKEL birleştiriyor.
AKP toplumu parçalara ayırırken, üstelik utanmadan bunu “demokratikleşme” adına yaptığını söylerken halkların sindirilmişliğinin, korkusunun, çaresizliğinin büyük bir öfke topuna dönüşmesinin de taşlarını döşüyor…