AKP hükümeti yine zehiri bala bulayarak işçi sınıfına yutturma niyetinde. Sözüm ona Soma katliamının ardından maden işçilerinin haklarını düzeltecekler. Hazırlanan yasa tasarısıyla maden işçisine daha çok nasıl ölür onun yolunu hazırlıyorlar. Bu tasarı maden işçisinin baretinin arkasına tüm işçiler için saklanan bir tuzak. Kamuda tamamen taşeronlaştırmanın formülü. Yani artık kamu işçisi olmak hayal olacak, eğer tasarı yasalaşırsa.
AKP hükümeti yine zehiri bala bulayarak işçi sınıfına yutturma niyetinde. Sözüm ona Soma katliamının ardından maden işçilerinin haklarını düzeltecekler. Hazırlanan yasa tasarısıyla maden işçisine daha çok nasıl ölür onun yolunu hazırlıyorlar. Bu tasarı maden işçisinin baretinin arkasına tüm işçiler için saklanan bir tuzak. Kamuda tamamen taşeronlaştırmanın formülü. Yani artık kamu işçisi olmak hayal olacak, eğer tasarı yasalaşırsa.
Bu kadar kötü nasıl olunur acaba?
Bir ülkenin başına gelip, o ülkenin herşeyine bu kadar düşman nasıl olunur anlamak mümkün değil.
Hükümetin promtere bağlı başbakanı ve bakanlarının söylediği gibi bile olsa 301 can gitti ve bunun üzerinden nemalanmaya çalışmak herkesin harcı olmasa gerek.
Değil Türkiye tarihinde dünya tarihinde sayılıdır böyle işçi ölümleri. Fıtratı olmaz bu işin. Öldüreni olur, göz yumanı olur. Eğer fıtrat diyeceksek, bu iktidarın Türkiye’nin başına çöreklenmesinden daha kötü yazılmış bir fıtrat olur mu? Bu fıtrat karşısında susan, korkan, susarak ortaklık eden sendikal örgütlülük olur mu? Hadi bakalım o 301 işçinin vebali üzerinizde kalmasın diye sokağa çıkın sendikalar. Çıkın ki, samimiyetinizi görelim. Diliniz varmadı gerçek suçluları söylemeye bari bundan sonra olmaması için susmayın.
SÜTAŞ ve TÜSİAD
Sütaş’ta sendikaya üye olan işçiler işten atıldı. Yaklaşık bir buçuk aydır, kısa bir süre durmanın bile mümkün olmadığı otoban kenarında, yağmurun, güneşin altında bekliyorlar. Bekledikleri olağanüstü bir şey değil. Anayasanın herkese tanıdığı örgütlenme haklarının işveren tarafından kabul edilmesi. Ne yaman çelişkidir ki, anayasa hakkı veriyor ama işveren vermezse hiçbir anlam ifade etmiyor. İşçiler işlerinden oluyor. Acaba SÜTAŞ’ın patronu Muharrem Yılmaz’a TÜSİAD’a üye olma hakkını kim verdi? Kimden onay izin aldı? TÜSİAD üyeliği için ekmeğiyle tehdit edildi mi?
Konunun bir tarafı bu. Ancak diğer tarafı daha da beter. Muharrem Yılmaz işçisine yasal haklarını tanımamasını ağır bir bedelle ödedi. Çünkü karşısında Tayyip Erdoğan ve sermaye grubu vardı. Muharrem Yılmaz hesabını burda da yanlış yaptı. Hükümetin üzerine geleceğini düşünmeden işçinin sorununu çözmemekte ısrar etti. Üstüne bir de tezek döktü. Şimdi MÜSİAD basını, birbuçuk aydır yasalara ve vicdana çağrı yapan işçileri yeni gördü. Oysa Türkiye’de hergün bu hak ihlalleri yapılıyor ve yüzlerce işçi ekmeğinden oluyor. Ancak Aydınlık ve birkaç emekten yana gazetede televizyon kanallarında haber oluyor. Eğer amaçları Erdoğan’ın canını sıkanın, canını yakmak değilse neden diğer işçi haberlerini de vermiyorlar. Üstelik hak mücadelesi veren diğer işçiler, Sütaş haberi gibi birinci sayfadan manşet olsun da demezler.
Emekçi ve basın
Emek mücadelesi ve basın arasında öyle bir bağ vardır ki, biri kazanırken diğeri de büyür. îşçi sınıfının mücadelesini yazan basın gerçek görevini yerine getirmiş olur ve itibarı artar. Çünkü itibar reklam alman şirket için haber yapmakla değil hayatın gerçeğini yazarak kazanılır. îşçi sınıfı da sapla samanı artık ayırmalı. Siyasi ya da ekonomik nedenlerle işçi sınıfına sayfalarında yer vermeyenlerle, onların mücadelelerini kendisine düstur edinenleri artık ayırdetmeli.