BAŞBAKAN EDEPTEN Mİ SÖZ ETMİŞTİ?
Maden kordona alınmış. Belli ki ocağın yakınlarına bırakmıyorlar kimseyi. Arkada siren lambaları döne döne giden ambulanslar görünüyor.
Maden kordona alınmış. Belli ki ocağın yakınlarına bırakmıyorlar kimseyi. Arkada siren lambaları döne döne giden ambulanslar görünüyor. DHA muhabirinin mikrofonu uzattığı adamın karanlıkta sadece acıdan buruş buruş olmuş yüzü seçilebiliyor. "Yakınınızı mı kaybettiniz?" diye soruyor. Adam "yeğenimdi" diyor. Adı "Kemal Yıldız’dı" diye ekliyor. Muhabir "kaç yaşındaydı" diye soruyor.
Hani kaç yıllık maden işçisi olduğunu, ailesini, çocuklarını soracak belli ki. Öylesine soruyor zaten, zor bir röportaj olduğu ikisinin de halinden belli oluyor. Adam "15" deyiveriyor. Muhabir bir an duraksıyor. Yutkunuyor. "Peki 15 yaşında birinin… maden… ocağında… çalışması…" Kekeliyor. Tamamlayamadan yenisini soruyor. "Kaç yıldır çalışıyordu?" Artık ne o sorduğu soruyu biliyor, ne de adam verdiği yanıttan anlıyor. "Yılını bilemeyeceğim, yalan söylemeyeyim…"
Kemal’in henüz 15’inde, kafasına baret eline kürek maden ocağına indirildiği bu röportajla ortaya çıkıyor. Bunun üzerine Enerji Bakanı Taner Yıldız, "madende çocuk işçi çalıştırılıyordu" diyemediğinden olsa gerek "içeride işçi olmayan kişilerin de olduğu söyleniyor" diye açıklama yapıyor. Sonra birden Başbakan’ın Yargıtay töreninde ayağa fırlayıp Barolar Birliği Başkanı’na ettiği "edepsizliktir" sözü aklıma geliyor.
Türkiye madenciliğinin rödovans milyarderi, Soma Holding patronu Alp Gürkan, Dünya gazetesine röportaj veriyor. Gürkan, Soma’daki maden ocakları için "Bir iş kazası durumunda 500 işçinin 20 gün boyunca yemeiçme ihtiyacını karşılayacak, oksijen ihtiyacını temin edecek ‘yaşam odaları’ kurduk" diyor. Röportajın üzerinden bir yıl geçiyor geçmiyor, ocaktaki trafo patlıyor.
Şirketten hemen "Alınan en yüksek ve sürekli denetim altında olan tedbirlere rağmen yaşanan kaza sonrasında anında müdahale gerçekleştirilmiştir" açıklaması geliyor. "Anında müdahale"… "En yüksek ve sürekli tedbirler"… Oysa bırakın yaşam odalarını, göçük altındaki işçiye doğru dürüst oksijen pompalanamıyor. Bırak oksijeni, madende kaç işçinin olduğu bile bilinmiyor. Sonra bir kez daha Başbakan’ın Yargıtay törenindeki "edepsiz" lafını ederken yüz ifadesi gözümün önüne geliyor. Madendeki cinayetten 20 gün önce TBMM’de, ana muhalefet partisinin Manisa milletvekilinin Soma’daki maden ocaklarıyla ilgili verdiği önerge görüşülüyor. Vekil, 16 bin maden işçisinin çalıştığı 105 bin nüfuslu Soma’da 2013 yılında 5 bin iş kazası meydana geldiğini, bu kazaların yüzde 90’ının maden ocaklarında yaşandığını söylüyor.
Ardından iktidar partisinin Manisa milletvekili söz alıyor. Özel şirketleri öve öve bitiremediği konuşmasında, Soma’daki maden işletmelerinin, dünyadaki ve Türkiye’deki pek çok madene göre daha iyi konumda olduğunu vurguluyor. "Ak Parti’yi işçi düşmanı gibi göstermek, özgürlüklerin düşmanı göstermek hiç kimsenin ne haddinedir ne de hakkınadır" diyerek kürsüden iniyor. Soma’daki maden ocaklarında meydana gelen iş kazalarının ve ölümlerin nedenleri ile sorumlularının araştırılması için verilen önerge AKP’Iİ vekillerin oylarıyla reddediliyor. Sonra aklıma "edepsizlik törende miydi, yoksa mecliste mi" sorusu takılıyor. Anadolu Ajansı iş cinayetini patronun ağzıyla, "yüksek tedbire rağmen yaşandı, anında müdahale edildi" diye duyuruyor. Madendeki yetkili konfederasyon Türk-iş ülke çapında "büyük grev" örgütleme kararı alıyor, "3 dakika iş bırakacaklarını" açıklıyor.
Şirketin patronu Levent’teki plazasından haberleri izlerken Başsavcı, gözaltına alınacak amirlerin de işçilerle birlikte öldüğünü söylüyor. Çalışma Bakanı aradan saatler geçmesine rağmen ortalıkta görünmüyor. Bu sefer gözümün önüne, maden faciasının yaşandığı akşam Haber Kameramanları Derneği’nin davetinde elindeki kamerayla sağı solu çeken, Danıştay töreninde yaşadıklarından sonra, iyi ağırlandığı bir davette bulunmaktan dolayı keyfinin son derece yerinde olduğu her halinden anlaşılan Başbakan’ın görüntüleri geliyor. Edep, edepsiz, edepsizlik… Soma’daki ocakta trafo patladığından beri Başbakan’ın bu sözleri kulağımda çınlayıp duruyor.