BERNANKE’ DEN PARTİ BİTTİ UYARISI
2008 sonrasında yaşanan büyük durgunluk boyunca,Amerikan Federal Reserve Başkanı Ben Bernanke, 2009 ve 2010’da ardı ardına iki operasyonda dünya küresel para piyasalarına yaklaşık 1.5 trilyon dolar likidite sundu.
2008 sonrasında yaşanan büyük durgunluk boyunca, başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkelerin merkez bankaları, genişletici para politikalarına başvurmaktan çekinmediler. Amerikan Federal Reserve Başkanı Ben Bernanke, 2009 ve 2010’da ardı ardına iki operasyonda dünya küresel para piyasalarına yaklaşık 1.5 trilyon dolar likidite sundu.
Hatta bu “cesur” çıkış neticesinde kendisine “Gökten para yağdıran adam”, “Helikopter Ben” gibi sıfatlar bile yakıştırıldı.
Oysa “modern” (!) ekonomi kuramları “parasallaşma yoluyla reel ekonomiye canlılık sağlanamayacağını”, “parasal genişlemenin sadece enflasyon yaratacağını ve reel hiçbir etkisi olmayacağını” son otuz yıldır dogmatik bir slogan haline dönüştürmüş; bunun aksi yönünde geliştirilen her türlü savı da eğitim programlarından aforoz etmiş idi. Dolayısıyla, Princeton Üniversitesi Ekonomi hocası Profesör Bernanke’nin 2009 sonrasında tereddütsüz olarak 1.5 trilyonluk bir parasal genişlemeye gitmesi, muhafazakâr neoklasik ekonomi dünyasının 1980 sonrasında yaratmış olduğu hayali kapitalizm modellerinin somut gerçeklerle yüzleşmesi anlamını da taşıyordu. Ancak, bu konuda muhafazakâr yeni sağ ekonomi kuramcıları ortodoks önyargılarından ödün vermeyecek ve söz konusu parasal genişlemenin ana kurgusunu sözcük oyunlarıyla geçiştirmeye çalışacaklardı. Bu çevrelere göre söz konusu olan politikalar parasallaşma değil, “miktar yumuşatılması” (Quantitative Easing) anlamına gelmekteydi ve bundan böyle QE-1, QE-2 gibi kodlarla anılacaktı.
QE paketleri aracılığıyla dünyaya saçılan ucuz ve bol likiditeden Türkiye de, diğer gelişmekte olan piyasa ekonomileri gibi pay aldı. Yaşanan döviz bolluğu spekülatif finansal işlemleri uyardı, Borsa-İstanbul Türkiye ekonomisinin reel gerçeklerinden koparak, durgunluk ve işsizlik altında yepyeni rekorlara imza attı. Ucuz ve bol döviz girişi TL’nin aşınmasını ve enflasyonist bir sarmalın oluşmasını engelledi. Türkiye dış borçlanmaya dayalı, spekülatif bir büyüme içine sürüklendi.
***
Geçen hafta çarşamba günü Bernanke, “piyasa oyuncularının” uzun süredir korkarak bekledikleri acı haberi duyurdu: Fed tahvil alımlarını durdurmaya (parasal genişlemeyi) ve 2014 ortasından itibaren de faizleri “normal” düzeylerine doğru yükseltmeye karar vermekteydi. Aslında son derece şeffaf bir çıkış takvimi içeren ve uzun süredir beklenmekte olan bu duyurunun küresel spekülatörler tarafından bir panik havası içinde algılanması ve finansal çalkantıları tetiklemesinin iktisadi hiçbir mantığı yoktu. Ancak, spekülatif bir hareketlilik için sürekli olarak bir “sürpriz” beklentisi içinde olan finansal spekülatörler bu fırsatı kuşkusuz kaçırmayacaklardı.
Bu hareketlilik sırasında Türkiye, Brezilya ve Güney Afrika ile birlikte gelişmekte olan piyasa ekonomileri arasında en şiddetle etkilenen üç ülke arasında yer aldı. Şimdilik döviz kurundaki aşınma, borsadaki kayıplar ve faiz oranlarındaki sıçramalarla gözlenen finansal gerginliğin, orta-yakın dönemde şirketlerin bilanço kayıpları ile birleşmesi ve sıcak paraya dayalı hormonlu büyüme sürecinin ivmesini kaybetmesiyle birlikte reel durgunluğa dönüşmesi kaçınılmaz görünümde.
Türkiye’nin otuz yıllık neoliberal sanayisizleştirme sürecinde acaba bu kaçıncı kriz dalgası? Her kriz dönemi sonrasında “şimdi artık her şey değişik, Türkiye ekonomisinin temelleri sağlam” masalı sizce daha ne kadar süre dinleyici bulacak?