BİR YANIT VE BİRKAÇ SORU
SORULARI sormadan ters bir mantık izleyerek önce yanıtı verip soruları sonra soralım.
SORULARI sormadan ters bir mantık izleyerek önce yanıtı verip soruları sonra soralım.
Bu çağda çok kişinin genellikle yaptığı gibi.
Yanıt, “Bu; özel girişimciliğin, özelleştirme politikalarının, küreselleştirmenin zaferidir” biçiminde olur mutlaka. Yıllardır böyle oluyor ve “görünürde haklı” olarak 2003’ten sonra da uzunca bir süre böyle olacaktır.
Olay şu: Yeni Rakı’nın başını çektiği TEKEL’in içki bölümü 2003 yılında 292 milyon dolara özelleştirilmiş, böylece Yeni Rakı’nın sahibi olan Mey İçki ise 2006’da, yani üç yıl sonra, 810 milyon dolara Texas Pasific Group adlı bir Amerikan yatırım fonuna geçmişti. Şimdi de 2 milyar 100 milyon dolara Diageo’ya, yani J and B, Johnnie Walker, Smirnoff, Gordon’s gibi ünlü markaların sahibi olan İngiliz şirketine geçiyor.
Öyle anlaşılıyor ki, 2010 yılı cirosu iki milyar doları aşan Mey’in yönetimi yerinde kalacak ve Diageo’nun kazancına daha da ek katkı getirecek. Son yıllarda yapılan yatırımlar ve yenileştirmelerle rakı ve votka türlerinin öncüsü durumuna gelmiş bir Mey’i büyüten ve şimdiki satış değerine ulaştıran ekibin başındaki Galip Yorgancıoğlu dünyanın en büyük içki dağıtım ağlarının birinin çatısı altına girmekten gurur duyduğunu söylüyor. Kendi açısından haklı da.
Şimdi gelelim sorulara. Bir, madem 2003’te 292 milyon dolara satılan TEKEL’in içki bölümündeki Yeni Rakı üç yıl içinde 810 milyon dolar edebilir duruma getirilebiliyormuş, acaba satılırken çok ucuza mı gitti? Yoksa, kuruluşun o sırada sorumluluğunu taşıyanlar “Biz de böyük değer artışını, hatta daha fazlasını sağlayabiliriz” dediler de ellerini tutan mı oldu? Acaba Reji döneminde Osmanlı borçlarının ödenmesi için çırpınan görevlilerin daha sonra TEKEL’i yaratıştaki ve 2003’teki duruma getirişteki payları incelenip onlara ve benzerlerine başarı yolları tıkandı da, kamuya büyük gelir sağlayan böyle bir kurumu elden çıkarmaya o nedenle mi karar verildi?
İki, cumhuriyetin kuruluş yıllarında hiç yoktan bugünkü ulusal sanayiin başlangıçlarını yaratan kuşağın arkası niçin gelmedi? Bunca işletme fakültesi açan devlet veya vakıf üniversiteleri özel kesimde elde edilen başarıları ve büyüme yöntemlerini kamuda da sağlayacak nitelikte insan yetiştirip kamu işletmeciliği yoluyla büyümenin de ülke ekonomisine katkı getirebileceğini hiç düşünüp öğretmiyorlar mı?
Üç, böyle soruları daha da çoğaltarak biraz da o yönde kafa yormak çok mu güçtür?