BİRDEN FAZLA SENDİKAYA ÜYE OLMAK MI ?
Kapitalist tarihimizde 12 Eylül Anayasası´ndan sonra sermaye çıkarına yarayacak en köklü yasal değişimleri içeren anayasa paketinin, sermaye çevrelerine ´iş ve aş´ getireceğinden kimse kuşku duymamalıdır.
Kapitalist tarihimizde 12 Eylül Anayasası’ndan sonra sermaye çıkarına yarayacak en köklü yasal değişimleri içeren anayasa paketinin, sermaye çevrelerine ‘iş ve aş’ getireceğinden kimse kuşku duymamalıdır.
Askeri vesayetin büyük hizmetleriyle köklenen saldırgan piyasa ekonomisinin dizginlerini boşaltacak yeni paketi de, ‘askeri vesayeti gömdük’ şenliğiyle tanıtmak sahiden usta bir algı yönetimidir.
12 Eylül’de oylanacak referandum, sadece ve sadece piyasaya çelme takan ‘yargının bertaraf edildiği’ yeni piyasa rejiminin tescillenmesinden başka bir şey değildir.
Siyasi iktidar da bütün güçleri elinde toplayıp ‘mutlaklaştığı’ yeni düzende, haklı olarak tüm sermaye çevrelerinden referandum oylamasında minnet beklemektedir.
Ama asıl ilginç olanı, piyasayı sınırsızca ferahlatan paketin aynı zamanda çalışanların özlük haklarını da genişlettiği iddiasıyla yapılan göz bağcılıktır.
Sendikalaşan işçinin iki gün içinde kapının önüne koyulduğu Türkiye’de yeni pakette, çalışanlar için ‘aynı anda ve aynı iş kolunda birden fazla sendikaya üye olunamaz ibaresinin kaldırılmasıyla’ demokrasi münazarasına kalkışmak ağır gerçeklik kaybıdır.
Anayasanın 51. maddesindeki sendika hakkının yıllardır işve-rence zımnen yasaklandığı ülkede ‘birden fazla sendikaya üye olma’ imkanı bir fantezidir olsa olsa; gerçek niyeti de ‘sendikal hareketi’ zayıflatmaktır…
Yurt sathında öbek öbek sendikalaştığı için işten çıkartılan, işletmelerin önünde aylardır haklarını arayan yüzlerce işçiye hakarettir.
Bırakın iki sendikaya üye olmayı, bu ülkede bir sendikaya üye olmak fitne-fesada karışmakla, terörist olmakla eşdeğerdir ve sendikalı işçinin hemen kovulması yerden göğe ‘meşru’ kabul edilir.
Sendikaya üye olan işçiler hele bir de direnişe kalkarsa emniyet güçlerine müracaat edilip karakola çekilmesi daha da meşrudur.
Varsa çadırları yıkılır, arkadaşları tehdit edilir, araya kışkırtıcı ajanlar sokulur, sosyal tecride tabi tutulur, hiç olmadı; ‘Kürt’tür’, ‘Alevi’dir’, ‘solcudur’ söylentileri yayılır.
Paşabahçe Devlet Hastanesi’nin taşeron temizlik işçilerinden Türkan Albayrak sendikalı olunca işten çıkartıldı, şimdi tek başına her fırsatta sökülmeye çalışılan çadırında direnişinin 45. gününe girdi.
Asya Pasifik Deri Fuarı’nda ‘En iyi Moda Deri’ ödülü alan Cihan Deri bu ürünlerini üreten işçilerini ‘sendikaya üye’ olduğu için işten attı, işçiler asgari ücretle 12-13 saat çalışıyorlardı arada bir polis tarafından göz altına alınarak direnişlerini sürdürüyorlar.
Pendik’te Samka Metal işçileri de sendikalaştıkları için tazminatlarını alamadan işten çıkartıldılar, şimdi kapı önünde bekleşirken patron talimatı sık sık jandarma çağrılıyor.
Bartın Rimaks Tekstil’in işçileri de 7 Ağustos’ta sendikaya üye oldular, 9 Ağustos’ta 23 işçi atıldı.
16 Ağustos’ta 41 işçi daha işten uzaklaştırıldı, anayasal haklarını kullanan işçilerin listesi diğer işverenlere gönderilip işe alınmaları engelleniyor.
Çel-Mer Metal fabrikasında işveren, sendikalaşan işçilerini işten attı, polis barikatıyla fabrikaya sokulmayan işçilerin ifadesi alındı, işçiler sendikalaşmanın hak olduğunu savunuyorlar.
UPS Uluslararası Kargo Şirketi çalışanları da sendikalaşma yüzünden ‘tazminatsız işten atılan’ arkadaşları için 121. gündür mücadele içindeler.
Tuzla’da BETESAN firmasında örgütlenme çalışması yaptığı için ilişiği kesilen Zeynel Kızılaslan 11 Ağustos’tan beri Tuzla Gemi Tersanesi önündeki direniş çadırından işçinin demokratik haklarını talep ediyor.
Şu anda Türkiye’nin dört bir yanında sendikalaşma mücadelesi veren işçilerin haberleri ana medyanın sayfalarında da yer almadığından belki halkımız herkesi sendikalı diye bilebilir.
Ne de olsa yüzde 5 sendikalaşma oranıyla medyamız da az buz sendika düşmanı değil midir?
AKŞAM – NİHAL KEMALOĞLU