BURJUVA DEMOKRATİK REKABET VE SAVAŞ
Bazı metinler vardır, gözümüzün önündedir ancak önemi fark edilmez. Aşağıda, zaman zaman geri döneceğimiz, biraz uzunca alıntısı yapacağımız Engels’in “Ekonomi Politiğin Bir Eleştiri Denemesi”[1] adlı kısa makalesi böyle bir yazıdır. En azından ülkemizde Marx’ın 1844 El Yazmalarının sonunda yer aldığı için belki de, 1844 El Yazmalarının kendi önemi içinde gözden ırak konumdadır:
Doğan Emrah Zıraman
Bazı metinler vardır, gözümüzün önündedir ancak önemi fark edilmez. Aşağıda, zaman zaman geri döneceğimiz, biraz uzunca alıntısı yapacağımız Engels’in “Ekonomi Politiğin Bir Eleştiri Denemesi”[1] adlı kısa makalesi böyle bir yazıdır. En azından ülkemizde Marx’ın 1844 El Yazmalarının sonunda yer aldığı için belki de, 1844 El Yazmalarının kendi önemi içinde gözden ırak konumdadır:
Özel mülkiyetin ivedi sonucu ticarettir- karşılıklı gereksinimlerin değişimidir-alım ve satımdır… her kimse olabildiğince pahalıya satmanın ve olabildiğince ucuza satmanın yollarını aramalıdır… Bundan ötürü, her alım ve satımda, taban tabana zıt çıkarlara sahip iki insan… her biri ötekinin niyetlerinin… kendi niyetlerine karşıt olduğunu bilir. Bundan doğan ilk sonuç, bir yanda karşılıklı güvensizlik, öte yandan da bu güvensizliğin mazur gösterilmesidir_ahlak-dışı bir sonuç elde etmek için ahlak-dışı araçların kullanılması. Böylece ticarette ilk ilke gizliliktir… Tek sözcükle ticaret yasallaştırılmış dolandırıcılıktır (Engels, 1993, 357)
Burjuva demokrasisinin de temel işleyici kapitalist ticaret mantığı birebir aynıdır: Siyasetçiler vaatleri karşılığı oy beklerken, seçmenler de oyları karşılığı vaatlerin yerine getirilmesini bekler. Ticaretin değişim aracı parayken, burjuva siyasetin değişim aracı oydur. [2]
Ancak tarih her an bize göstermektedir ki, burjuva siyaseti ticaretinden daha beter durumdadır. Çünkü ticaret sonuçta bir kullanım değeri olan mala dair bir alış verişken eğer mal iyi değilse ya geri iade edersiniz ya da parayı ödemeyi reddedersiniz. Ancak burjuva siyaseti hiçbir zaman yerine getirmeyi aklına bile getirmediği vaatlerle oy alır ve oy almayı bitirdiği anda da vaatlerini bir sonraki seçime kadar rafa kaldırır. Engels’in tabirini kullanırsak burjuva demokrasisi yasallaştırılmış sahtekârlıktır. [3]
Elbette burjuva demokrasisinin vaatlerini yerine getirilmemesi halince kitle olan seçmenler her zaman sessiz kalmaz. Seçmenler ya zamanı gelince oyları ile başka vaatlere karşılık oy verirler ( ki burjuvazi buna yüzsüzce demokratik rekabete dayalı tercih derler) ya da bunun yetmediği durumda toplum radikal bir değişime gider ki buna da devrim denir. Devrimden henüz uzak olduğumuz için konumuz şu burjuva demokratik rekabet olacak.
Burjuva Demokratik Rekabetin/Tekel ve Anayasa Değişikliği
Rekabet, diyor Engels, kişisel çıkar üzerine dayanır ve buna karşılık kişisel çıkarda tekel yaratır. Kısacası rekabet tekele dönüşür. Öte yandan tekel, yükselen rekabet dalgasını önleyemez –gerçekte, bizzat kendisi rekabet yaratır… Dahası, rekabet zaten tekeli öngörür… yani mülkiyet tekelini. (Engels, age, 370)
Burjuva demokrasisi zaman zaman partilerin tek başına iktidara gelmesi ile tekel niteliğine bürünür. İlginçtir, sistemleri farklı olsa bile, kapitalizmin iyileşme dönemlerinde siyaseten tekelleşme süreci yükselir. Kapitalizm küçüklü büyüklü krize doğru sürüklendiğinde siyaseten rekabet devreye girerek parçalı siyaset halini alır. Kapitalizm iyi gittiği dönemlerde sömürüyü arttıracak her türlü girişime kapı aralarken, krizin sistemi tehlikeye attığını fark ettiği her anda da tekele dayalı siyasetini budama eğilimindedir.[4] Ta ki bir sonraki tek parti iktidarına kadar: “Tekel serbest rekabet yaratır, serbest rekabet de tekel yaratır.”( Engels, age, 381)
Ancak burjuva rekabetin sadece parlamentoda gerçekleştiğini sanmak saflık olur. Burjuvazinin varlık alanı kapitalizm ise burjuva siyasetin de varlık alanı devlettir. Devlet burjuva demokrasisinin pazarıdır. Burjuva siyaseti devlet aracılığı ile hâkimiyetin rekabet ve tekelleşme alanıdır. Çünkü her türlü burjuva demokratik ilişki eninde sonunda devletle başlar devletle biter.
Son birkaç yıla yayılan ve bugün kendisini anayasa değişikliğe ile doruk noktasında gösteren burjuva siyaset krizi kendisini artık devlet krizi olarak göstermektedir. Devletin üç erki (yasama, yürütme, yargı) arasındaki “demokrasi savaşı” tam bir kapitalist ticaret savaşı niteliğindedir.
Burjuva anlamda dahi karşıtların birliği konumundaki bu üç erk siyasetin rekabet kuralları içinde artık karşıtların savaşı biçimine bürünmüştür. Özellikle 13 Nisan 2010’da HSYK Başkan vekilinin, Pakistan’da Ziya Ül Hak’ın darbesi karşısında istifa eden Pakistanlı hâkimlerini örnek göstererek, anayasa değişikliğine karşı radikalleşmesi bu savaşın artık kaçınılmaz noktaya geldiğini göstermektedir.[5]
Şu an ki burjuva siyaseti, burjuva ticaret savaşları niteliğinde gerçekleşmeye başlamıştır. Ve çok çeşitli kirli ayak oyunlarının ortalığa saçılacağı dönem içerisindeyiz.
Burjuva Kapışması ve Sol
Burjuvazinin bu kapışmasında genel olarak solun tutumu bu savaşın bir tarafı olmamak üzerine kurulmalıdır ki genel olarak böyle kurulmaktadır. Bu kapışmadan genelde anlamda demokratik haklar elde edileceğini ummak büyük hayal kırıklığına yol açacaktır.
TEKEL işçilerine yapılan saldırılar başta olmak üzere, 11 Nisan’da Kadıköy’de düzenlenen anayasa mitinginde ve 12 Nisan’da Ahmet Türk’e yapılan saldırıda polisin tavrı tüm bu burjuva savaş içinde sınıf/ulus savaşımında devletin konumunu net biçimde göstermiyorsa başka ne gösterebilir ki?
Her ne kadar devrimden şu sıralar uzak olsak bile Engels’in şu sözlerini, bazı kelimelerin yerine siyasete dair kavramları koyarak okuduğumuzda bile, geçerliliğini aynen korumaktadır:
Ama üretim yapmaya mevcut bilinçsiz, düşüncesiz biçimde, rastlantıya bağlı olarak devam ettiği sürece, tecimsel [ticari] bunalımlar da o ölçüde sürecektir; ve her bunalım, bir öncekinden daha evrensel ve dolayısıyla daha kötü olmaya mahkumdur; küçük kapitalistlerin daha büyük kısmını yoksullaştırmaya ve yalnızca emekle yaşayan sınıfın sayısını artan oranda bir oranla çoğaltmaya, böylece de istihdam edilmesi gereken emek kitlesin oldukça genişletmeye… ve nihayet iktisatçıların felsefelerinde hiçbir zaman hayal dahi edilmemiş bir toplumsal devrime yol açmaya mahkumdur. (Engels, age, 372)
Engels, “Ekonomi Politiğin Bir Eleştiri Denemesi”, 1844 El Yazmaları, Sol Yayınları, 1993, Ankara, 352-382 arası.
Marx, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, Sol Yayınları, 1979, Ankara,
[1] Çoğumuz genelde Marx’ın orman kaçakçılığıyla ilgilenmesi sonucu iktisada ilgi duymaya başladığını biliriz. Ama Marx’ın Engels’in bu adı geçen makalesi hakkında “iktisadi kategorilerin eleştirisine katkının dâhice taslağı” dediğini de , yine, çoğumuz bilmeyiz. (Bkz: Marx, 1979, 27)
[2] Resimlerde gördüğünüz ve şu sıralar yayınlanan bir reklamın (yani burjuva ticaretinin) biçim ve içeriği ile burjuva siyasetin biçim ve içeriğin benzemesi basit bir benzerlik değil tam tersine tam biçimde örtüşen benzerliktir.
[3] Demokrasinin burjuva anlamı da kapitalist sisteme dokunulmadığı sürede, politikaya (b)ulaşma hakkından öte bir şey değildir.
[4] Ahmet Tonak’ın 3 Nisan 2010 tarihli yazısında dile getirdiği Harvard Busines Review’de yayınlanan ve akademik etik olarak bile Marx’ın adını dahi anmayan yazının anlamı budur. Krizden kapitalizmi kurtarmak. Keza Ahmet Tonak bunu güzel biçimde tanımlamış: “Marx kapitalizmi yıkmaya kafayı takmış, MBA’liler ise “nasıl kurtarırıza”
[5] 12 Eylül hukuk sistemine hali hazırda bile gıkı çıkmayıp önüne geleni ipe gönderen çoğu hâkim adına böyle radikal bir tutum ancak burjuva ahlakı kadar önem arz edebilir.