Cam eşyalar evlerimizin süsüdür. Hepsi emeğin ürünü. Koyduğumuz her yere güzellik katar ve hepsinin de hikayesi vardır. O hikayenin yazarı, onu üreten ellerdir. Bazen tek tek el değer, bazen bir üretim bandından çıkar dizi dizi.
Yıllar önce daha yeni yetme muhabirken elimde Ulusal Kanal’ın mikrofonu, yanımda kameraman arkadaşlarımla Şişecam’ın ürünlerine adını veren Paşabahçe fabrikasında, cama hayat verenlerin hikayesine tanık oldum. Tüten bacanın sönmemesi için bir ay aileleriyle birlikte, fabrikaya kapatmışlardı kendilerini. Şişecam işvereni fabrikanın kapanmasına karar vermişti. İşveren için ekonomiyle açıklanan durumlar, işçi için aidiyetle, duygularla açıklanıyor.
Paşabahçe işçileri için, ürettikleri fabrika, ekmek getiren bir işletmeden çok daha fazlasıydı. O yüzden de aileleriyle birlikte kapattılar kendilerini o fabrikaya. Paşabahçe semti varsa cam fabrikasıyla, cam işçisiyle vardı. Günlerce sürdü direniş. İşçilere destek de çok yüksekti. İşveren fabrikalarına hiçbir hesap yapmadan sahip çıkan, bunun için hiçbir maddi çıkar beklemeyen işçiye, suyu bile çok görmüştü. Direnişteki işçilere su getiren tankerler geri döndürülmüş, işçilere ulaştırılmamıştı. Fabrikanın elektriği, suyu kesilmişti. Yiyeceğin de işçilere ulaştırılması engellenmek istenmiş, hatta içeriye kimsenin girmesine izin verilmemişti. Direnişteki işçiler ve aileleri bahçenin içinde, desteğe gelenler de dışarıdaydılar. Sonuç işverenin dediği gibi olmuştu ama Paşabahçe’ye tıpkı ürettikleri cam eşyalar gibi işçiler damgasını vurmuştu. Paşabahçe bir kere daha adını işçi sınıfı tarihine yazdırmıştı. Şişecam işvereni de işçi düşmanı tavrıyla tarihe geçti.
Sadece Paşabahçe işçisi değil, yakın zamanda Topkapı fabrikası işçileri de aynı duygularla fabrikalarının kapanmasına karşı çıkmışlardı. İlk tepkileri de ellerine Atatürk portresini alıp fabrikanın çatısına çıkmak olmuştu. Buz gibi bir İstanbul kışıydı. Günlerce sürdü direniş. Kristal-İş Sendikası işçileri başka fabrikalara naklettirmek için önce işçileri ikna etmek zorunda kaldı.
Şimdi toplu iş sözleşmesi masasında anlaşma sağlanamaması üzerine grev kararı alan işçilerin ellerinden yasal bir hak ve zorunluluk olan grev hakkı alınıyor. Elinden en önemli hakkı alınan işçi, dün fabrikalarına gönül bağıyla sahip çıkan cam işçisi. Her iktidar döneminde ve hep aynı gerekçeyle grevleri sözde ertelenen, aslında ortadan kaldırılan cam işçisi. İşveren işçinin sadece alın teriyle değil, gönül bağı kurarak ürettiği ürünlerden elde ettiği kârını işçiyle bölüşmemek için iktidarla işbirliği yapıyor.
Şişecam, Türkiye cam pazarının neredeyse tamamına hakim. Şişecam’ın sahipleri işçi ücretlerine maliyet unsuru olarak bakarken işçi de sadece gider kalemi olmaktan öteye geçemiyor. Sermaye ve emek arasındaki ahlaki ve vicdani fark kendisini bu hikâyede net olarak gösteriyor.
Aslında böylesi bağlılığın karşısında işverenler hak almak değil yeni haklar vermeli. Kaç işveren vardır ki çoluğunu çocuğunu günlerce, sonu belirsiz bir durum için fabrika bahçesinde yatırır? Kaç işveren vardır ki, kârını hesaplamadan işyerine sahip çıkar?
Cam işçisi o yüzden camda açan çiçektir. Bacayı tüttüren sermaye değil, emektir. Şişecam işçileri bugün de kararlı duruşlarıyla işçi sınıfının süsü oldular. Atatürk’ün kurdurduğu fabrikaların yöneticileri, işverenleri, bu ülkenin emekçisine haksızlık yapmamalı. Bir kere de Şişecam işvereni kendisini var eden emekçisini güldürmeyi ve ona sahip çıkmayı denese…