Demokrasi ve laiklik, Cumhuriyetin yeterli şartı olmasa da gerekli şartıdır. Adı Cumhuriyet olan rejimlerde bu iki temel olmazsa sistem çalışmaz.
İngiltere’de Monarşi var, tam demokrasi var ve laik ülkedir. Sistem çalışıyor. İran’ın ise adı İran İslam Cumhuriyetidir.
Cumhuriyet siyasi iktidarın veya başkanın halk tarafından belli bir süre için ve belirli yetkilerle seçildiği yönetim biçimidir. Demokrasi de tüm vatandaşların, devlet yönetimini şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir yönetim şeklidir. Cumhuriyet ve demokrasi de ortak nokta egemenlik hakkının belli bir kişi veya aileye ait değil halka ait olmasıdır.
Geçmişte ve bu gün demokrasilerde de halkın eğemenlik hakkını istismar eden yöneticiler olmuştur. Söz gelimi 20 asra damgasını vuran iki diktatör Hitler ve Mussolini, milli değerleri istismar ederek seçimle iktidara geldiler. Hitler, Alman halkının tercihi ile Fu¨hrer oldu.
Sonradan Almanların yu¨z karası olan böyle bir diktato¨re Alman halkı neden oy verdi? Bu duruma halkın idrakinin kilitlenmesi ve akıl tutulması demek gerekir. Demokrasinin böyle bir zafiyetinin olması, kısa dönem içinde ortaya çıkar ve fakat uzun dönemde çözülür. Geriye bakarsak demokrasiyi kullanıpta iktidara gelen ve geldikten sonra iktidara el koyan hiçbir diktatörün yanında kalmamıştır.
Laiklik’te demokrasinin gerekli şartıdır. Laik dikta rejimleri de vardır. Söz gelimi Kuzey Kore, Rusya, Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan demokratik olmayan ülkelerdir ve hepsi de laik ülkedir.
Türkiye, Kurtuluş Savaşından sonra birçok devrim yaptı. Laiklik bu devrimlerin en önemlisidir. Laiklik demokrasiye geçişin de yolunu hazırlamıştır.
2002’de AKP iktidar oluncaya, 1950-1960 arasında laikliği tartışanlar olmuş ve fakat Demokrat Parti Hükümeti laikliği korumuştur. 1980 darbesi ile gelen Kenan Evren yerini sağlamlaştırmak için laikliğe karşı popülist davranmış ve fakat laikliği tartışmamıştır.
Özetle-2002 yılına kadar Türkiye de laiklik ve demokrasi Cumhuriyetin tartışmasız iki temel ayağını oluşturmuştur.
2002 yılından sonra siyasi iktidarın laiklik konusunda ikircikli tutumu başlamıştır. Söz gelimi Başbakanlığı döneminde Tayyip Erdoğan, Mısır’a ”laik devlet olun” diye tavsiye ederken, Meclis Başkanı İsmail Kahraman ”laiklik Anayasa da olmamalı” diyordu.
FETÖ terörünü yaşayan bir Türkiye, laiklik karşıtı radikal Siyasi İslam’a kaşı daha hassas olmalıdır. Radikal akımlar her yerde ve her zaman toplumu bölmüştür.
Din adamlarının politikayı yönetmeye kalkmasının en büyük zararını FETÖ terörü nedeniyle ödedik. Yaşanan bu FETÖ terörü dini siyasette sınırsız kullanmanın ülkeyi ve toplumu hangi tehlikeli eşiklere kadar götürebileceğinin bir göstergesidir. Türkiye, bu kritik eşikten toplumun sağduyusu sayesinde dönmüştür.
Türkiye de, laiklik karşıtı düşünce ve hareketlerden en fazla inanmış mütedeyyin insanlar rahatsız olmuştur. Radikal olanlar kayıtsız şartsız İslami kuralları isterken, bir kısım insanlar tersine dinden soğumuştur. Kaldı ki yalnızca şeriat devleti kurmak isteyenler değil, hangi rejim olursa olsun dini siyasette kullanmanın da toplumu böleceği ve dini günlük tartışmalar içine çekmenin dini hassasiyete zarar vereceği, inancın zayıflamasına neden olacağı açıktır. Bu durumda demokrasinin de zarar görmesi kaçınılmazdır.
Aslında laiklikten taviz veren, dini siyasette kullanan siyasi İslam’a izin veren veya bunlara imkan tanıyan ülkeler sonunda şeriat devletine dönüşmüştür. Daha önce laik devletler olan Pakistan, Bangladeş, İran, Irak ve Madagaskar şimdi laik devlet değildir.
Laiklik, devletin tarafsız olması nedeniyle aynı zamanda devlet kaynaklarının daha verimli ve etkin kullanılmasına imkan vermektedir. Din tacirlerinin nihai hedefi ise en büyük maddi imkana sahip olan devlet imkanlarını kullanmaktır. Devletin laik olmadığı ülkelerde toplumsal kaynaklar, dinsel amaçlı kullanılmakta veya kral veya diktatörlere gitmiştir.
Sonuç olarak; Cumhuriyeti koruyabildiğimiz kadar yaşarız. Cumhuriyeti korumanın iki temel şartı da demokrasi ve laikliktir.