Hükümet önce yurttaş “rakı içmesin” diye astronomik vergi artışları yaptı. Şimdi de “vergili rakıyı içmediği için” içine acı kimyasal attırıyor.
Son 14 yılda rakı fiyatının astronomik vergi artışlarıyla 6 kat artması sağlandıktan sonra, yılın son günlerinde rakı üreticilerine “şampanya patlattıracak” bir karara imza atılması 2017’nin giderayak nişanesi oldu.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı geçen hafta yaptığı sessiz sedasız bir yönetmelik değişikliği ile perakende satılan etil alkolün içine acılaştırıcı bir kimyasal madde olan “denatonyum benzoat” katılmasını zorunlu hale getirdi. Hayli hatırı sayılır bir kitleye ifade ettiği anlam; artık evinizde etil alkol ve anason aroması ile ucuza rakı yapamayacaksınız.
İçki firmaları bu haberle eminim şampanya patlatmışlardır; vergisi ile kabaca 100 liralık bir içkiyi artık evlerde 20 liraya imal etmek mümkün olamayacak, tekrar “müşterilerine” kavuşacaklar. Aynı zamanda da MALİye; “kümesten kaçıp” kendi imalatını yapan ve bu yüzden vergi kaybına uğratan “kazları” yeniden kümese sokmuş olacak.
NEDEN METİL ALKOLE ATILMADI?
Bu kararı ilk duyduğumda hemen aklıma gelen şuydu; devlet, yıllarca metil alkolle içki imal edilerek yurttaşların organ ve yaşam kaybına mal olan kaçak üretimlere bu yolla engel olmayı neden akıl etmemişti? Etil alkolden önce metil alkole bu acı kimyasalı katmayı neden akıl etmemişti? Böylelikle yaşamlara ve organ, duyu kayıplarına engel olunmamıştı?
Son 14 yılda şöyle bir tablo oluştu; önce astronomik düzeyde alkollü içki vergileri artırıldı. TÜİK verilerinde görülüyor; 14 yılda enflasyonla genel fiyatlar 3.1 kat artarken, rakı fiyatı 6.3 kat artmış. Her kısıt kendi ikamesini yaratır; alkollü içkilerdeki vergi yükü alkollü içkileri pahalılandırarak bir çeşit yaşam biçimi dayatması halini alıp; alım gücünü aşmaya başlayınca yurttaşlar kendi üretimlerini yapmaya başladılar evlerinde. Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu verilerine göre; 2012’de 44.6 bin litre olan firmaların üretiminden gelen rakı tüketimi 2016’da 35.4 bin litreye gerilemiş. 2017’de evde üretim nedeniyle muhtemel ki 30 bin litre civarına düşmüş olmalı. Azalış ev üretimi ile ikame edildiyse toplam fabrika üretiminin yarısı kadar demek.
İşte bu defa da “vergi yetmiyorsa, evde de üretilmesini yar etmem” şiarıyla içine acılaştırıcı kimyasal katılması kararı çıkarıldı. Yurttaşları bir paydaş olarak değil, “kümesteki kaz” olarak gören dayatmacı bir bakış açısı bu.
PAHALI KÖPRÜYÜ ‘UCUZLAŞTIRMAK’
Benzer bir tablo bir başka alanda var.
Yılbaşı nedeniyle kamusal fiyatlar yeniden ayarlandı. Kamunun İstanbul’da işlettiği iki Boğaz köprüsünün geçiş ücreti yüzde 25, otoyol geçişleri ise yüzde 11.1 ile yüzde 25’e varan oranlarda arttırıldı. İki köprüde 2015 Aralık ayında yani henüz iki yıl önce 4.25 TL olan geçiş ücreti ikiye katlanmış oldu. Belli ki birkaç yıl içinde üçüncü köprü fiyatına epeyce yaklaşılacak. Şimdilik geçmeyenlerce finanse edilen pahalı köprü finansmanı, yükseltilmiş fiyatlarla yurttaşları geçişlere yönelterek çıkarılmaya çalışılacak.
Yurttaşları için var olan devletin iki ana konuda; paydaşı olan vatandaşı istediği yöne sürmek için inatlaştığı çok açık; “fiyatı vergilerle 6 kat artmış rakıyı içmez de kendin yaparsan, içine acı kimyasal attırırım. Pahalı bir modelle yaptığım köprüden geçmezsen geçtiğin ucuz köprünün fiyatını 2 yılda iki kat arttırırım” gibi bir inatlaşma bu.
Aynı zamanda da yeni yapılan köprü ve otoyolların dışsallıklarının yapım modeli tercihinden dolayı maliyetli hale gelmesi bir tarafa, mevcut köprüler de pahalılanarak hizmet ve üretim kesimine maliyet yaratıyor.
Tam da ekonomide fiyatlama davranışının bozulduğu, hem de 2003 bazlı enflasyon serisinde yer alan madde fiyatlarının yüzde 72’sinde görülen bir zam furyası varken, bu da tüm yılların rekoru iken; enflasyon hedefi olan yüzde 5’i geçip yüzde 25’e ulaşan artışı açıklamak zor.
Her ne kadar bu zamlara “çevreyi koruma ve toplu taşımaya teşvik” diye bir kılıf bulunsa da insanın aklına 3. Köprü ve otoyolu için kesilen ağaçlar gelmeden edemiyor.