DEMEYİN ARTIK, “İHRACAT REKOR KIRIYOR” DEMEYİN!
Ocakta 10 milyar, şubatta 8 milyar olmak üzere yalnızca iki ayda 18 milyar dolar ticaret açığı vermemizle sonuçlanan bir gidişat var; ama hala etkili ve yetkili kişiler çıkıp “İhracatta rekor kırıyoruz” diyebiliyor.
Ama görmezden gelinen ticaret açığı bu gidişle azalacak; çünkü ithalat yapacak döviz bulamayacağız ya da o döviz çok pahalı hale gelecek. Bakalım o zaman neyin rekorundan söz edilecek!
Geçen yılın ekim ayı… Türkiye’nin yıllık dış ticaret açığı 43.5 milyar dolar. Aradan dört ay geçti ve dün şubat verileri belli oldu. Yıllık dış ticaret açığı artık 58.1 milyar dolar.
Geçen yıl ocak… Türkiye aylık 3.1 milyar dolar ticaret açığı vermiş.
Bu yıl ocak… Ticaret açığı 10.3 milyar dolara tırmanmış.
Şubat ayları… Geçen yıl 3.3 milyar olan açık bu yıl 8.1 milyara çıkmış.
Peki iki aylık durum… Geçen yılın 6.4 milyar dolarlık açığı bu yıl 18.4 milyar dolara ulaşmış.
Gelin çok basit bir soru soralım:
“Dış ticaret açığı niye büyür?”
Şimdi bazı bakanlarımız, siyasetçilerimiz bu sorunun yanıtını bilmiyor olabilir mi? Tabii ki olamaz!
Öyleyse bırakın artık şu “İhracat rekor kırıyor” laflarını!
Rekor ihracatı gerçekleştiren Türkiye de, o ithalatı yapan başka bir ülke mi?
O ticaret açığını başkası mı veriyor, onun sıkıntısını başkaları mı yaşıyor?
BU BÖBÜRLENME KİME?
Sahi bu ihracatla övünme, hatta böbürlenme kime karşı?
İş alemine desek, olmaz; çünkü onlar her şeyin farkında, zaten içinde yaşıyor.
Yabancılar mı, böyle bir iddiada bulunmak komik olur.
Şu durumda geriye kalıyor vatandaş, yani seçmen.
Acaba sokaktaki vatandaş, seçmen “İhracatımız ne kadar artmış, rekor kırıyormuşuz, aman ne güzel” diyor mudur?
Kim bilir belki diyordur.
Çünkü geçmediği köprülerin yapılmasından ve doğrudan cebinden çıkmadığı için o köprünün parasını kendisinin ödüyor olmasından rahatsızlık duymayıp mutlu olan var. Hayatında hiç uçağa binmemişken, binecek parası yokken, aslında uçak bile inmeyen havaalanı yapıldığı için mutlu olan var. Kendisinin hastalanmasına dayalı kar garantisi verilen hastaneler inşa edildiği için mutluluk duyan var.
Var da var! Dolayısıyla ihracatın rekor kırdığını duyup bundan mutluluk duyacaklar da çıkıyor olabilir.
Böyleleri olmalı ki etkili ve yetkili şahsiyetler aslında susmaları gereken zamanlarda bile çıkıp “Şöyle rekor kırdık, böyle rekor kırdık” diyebiliyor.
AÇIK DAHA DA BÜYÜYECEK
Tüm dünyada enerji fiyatları artıyor. Ham petrol ve doğalgaz fiyatları da enerji faturamızın her geçen gün şişmesine yol açıyor. Yalnızca enerji olsa iyi! Tarım ürünlerinin fiyatı da rekorlar kırıyor. Acaba yıllar içinde Türkiye’yi tarım ürünü ithalatçısı yapan, hatta bu ithalat olmazsa karnını doyuramayacak hale getirenler bu yaptıklarından, izledikleri politikadan dolayı biraz olsun pişmanlık duyuyor mudur?
Savaşın uzamasına bağlı olarak biz aynı miktar ithalata daha fazla para vermek durumunda kalacağız ve bu yüzden ticaret açığımız büyümeye devam edecek.
Diğer taraftan döviz gelirimiz de umduğumuz ölçüde gerçekleşmeyecek. Turizm geliri, savaş bitse bile bu yıl öngörülen düzeye ulaşmayacak.
Ukrayna halkı savaştan çıkıp yurtdışına turistik seyahate mi gidecek yani?
Ya Rus halkı? Onlar da ekonomik anlamda kaç yıl geri gittiler adeta.
Dolayısıyla bir yandan ithalatın artması ve döviz ihtiyacının büyümesi, diğer yandan döviz gelirimizin azalması… Üst üste binen iki olumsuzluk bizi bekliyor.
KURU TUTALIM TUTMAYA DA, NEYLE!
Kesin olan şu; dövize ihtiyaç giderek artacak. Dolayısıyla rezervimizin güçlü olması gerek. Ama bizim yaptığımız ne; hala kuru tutacağız diye yan yollar aramak ve piyasaya döviz satmak. Bunu yaparken de “Aman ne kadar sattığımız bilinmesin” diye veri karartmak…
Örneğin kur korumalı mevduat hesaplarına ilişkin detayları yok etmek… Gelin şimdi birkaç basit soruya yanıt arayalım: İthalat yapmak zorunda mıyız, kesinlikle… Bu ithalat için döviz gerekiyor mu, mutlaka…
Dolayısıyla dövize olan ihtiyacımız artacak mı, kaçınılmaz…
Şimdi son soru:
Kıt ve kullanımı zorunlu olan her şeyin fiyatı artmaz mı?
“Bulunur bir çaresi” diyebilen var mı?