DIŞ BORCUN ÇOĞU SANAYİ DIŞI SEKTÖRÜN…
Küresel krizin etkisinin en ağır hissedildiği 2009’da yüzde 5’e yakın küçülen ve ardından 2010’da yüzde 9’a yakın ve 2011’de de yüzde 8 dolayında büyüyen ekonominin ana rüzgârının dış kaynak olduğunu biliyoruz
Küresel krizin etkisinin en ağır hissedildiği 2009’da yüzde 5’e yakın küçülen ve ardından 2010’da yüzde 9’a yakın ve 2011’de de yüzde 8 dolayında büyüyen ekonominin ana rüzgârının dış kaynak olduğunu biliyoruz. Ve yine biliyoruz ki, bu dış kaynağın üç türünden doğrudan yabancı sermaye çok cılız akarken borsaya ve devlet kâğıtlarına gelen sıcak para en önemli dış kaynak. Aynı ölçüde olmasa da dışarıdan, bankalardan, az da olsa resmi kurumlardan sağlanan dış krediler de önemli.
2011 sonunda bulunabilen dış kredilerle birlikte Türkiye’nin dış borç yükü 306.5 milyar doları geçmiş bulunuyor. Bu tutar 2010’un sonunda 292.3 milyar dolardı. Yani, 1 yılda dış borç stokunun yüzde 5 artarak 14.3 milyar dolar arttığı anlaşılıyor.
Dış borç, kamunun ve özel sektörün (daha çok özel bankaların) dışarıdan faiz karşılığı buldukları kaynak demek. Türkiye’nin toplam dış borcunda 2002’ye kadar kamu sektörü üçte iki paya sahipti.. Öyle ki, 2003 yılında dış borç toplamı 144 milyar dolar iken borçların üçte biri özel sektöründü. 2001 krizini aşabilmek için kamu sektörü, borcu, ağırlıkla IMF’den almıştı. AKP iktidarı, IMF borcunu, kamu maliyesini sıkarak sosyal devleti ufaltarak geri ödemeye başladı. Bu arada AKP döneminde esas borçlanan özel sektör oldu. 2007 yılında dış borç stoku 250 milyar dolara yaklaşırken özel sektörün payı üçte ikilik büyüklüğe ulaştı. Bu, AKP iktidarının birinci döneminde dış borç stokunun 100 milyar dolar birden artarak yüzde 74 kabarması demekti.
Krizin ayak seslerinin duyulduğu 2008’in ikinci yarısında dış borç bulmada güçlükler baş gösterdi. Yine de 2008’in sonunda dış borç stoku 280 milyar doları bulmuş ve o yılın milli gelirinin yüzde 38’ine yakın gerçekleşmişti. Kriz yılı 2009’da dış kaynak bileşiminde dış borcun payı biraz daha geriledi ve dış borç stoku 269 milyar dolara düştü. 2009’un ikinci yarısından sonra sıcak paranın akışı ile hareketlenen büyüme, dış bankaların temkinli davranışını da yumuşattı ve yeniden dış kredi muslukları açıldı. 2010 biterken dış borç stoku 290.3 milyar dolara, milli gelirin de yüzde 39.9’una ulaştı. Dış kredi muslukları açılmıştı ama daha çok kısa vadeli olanlar… Nitekim kısa vadelilerin toplamdaki payı yüzde 27 gibi önemli bir orana sıçramış bulunuyordu.
2011’de dış borçlar 14.3 milyar dolar artarak 306.5 milyar dolara çıktı. Bu, yine milli gelirin yüzde 40’ı gibi bir büyüklük demek. Kısa vadelilerin payı da yine yüzde 27 dolayında.
Dış borçlanma, son 10 yıldır özel sektörün riski. Özel sektörün hangi kesimleri dışarıdan borçlanıyor, kredi bularak çarkını döndürüyor? Bu sorunun yanıtı, sanayi dışı kesimlerin ağırlıkla borçlananlar olduğunu bize söylüyor. Nitekim, uzun vadeli özel sektör borcu olan 127 milyar dolarlık yükün sektörlere dağılımına bakıldığında dış borçlanmanın sadece yüzde 18’ini imalat sanayinin yaptığını görüyoruz.
İmalat sanayinde gıda, metal, tekstil, elektrikli eşya ve otomotiv sanayii firmalarının dış kredi kullandıkları anlaşılıyor. Enerji ve madencilik gibi diğer üretken sektörlerin dış kredi kullanımı da yüzde 9’da kalıyor. Böylece geniş anlamda sanayi kesiminin dış kredi kullanımı yüzde 27’yi ancak buluyor. Buna karşılık, sanayi dışı kesimin dış borç yükündeki payının yüzde 73’ü bulması, Türkiye ekonomisinin çarpılmış profilini bir kez daha gözler önüne seriyor.
Dış borç stokunda bankaların payı üçte bire yakın. Bankaların bu kaynağı, ağırlıkla tüketici kredisi olarak kullandırdığını biliyoruz.
İkinci sırada ise dönemin yıldızı inşaat ve gayrimenkul sektörü var. İstanbul ağırlıklı olmak üzere büyük kentleri gökdelenler, konut siteleri, AVM’ler, otel yatırımları ile doludizgin betonlaştıran bu sektör, dış borçlarda imalat sanayi kadar bir ağırlığa sahip görünüyor.
Dışarıdan borçlanmalarda üçüncü sırada ulaştırma ve haberleşme sektörü var. Bu kalemde de THY’nin ve diğer özel sektör havayollarının dış borçlanmasından, ayrıca telefon firmalarının borçlanmalarından söz etmemiz gerekir.
Dış borç kullananların kâbusu döviz kurundaki şoklar. Kurda ani artışlar, dış kredi kullananları altüst eder. 1980, 1994 ve 2001 krizlerinde yaşanan böyle şoklar, birçok firma ve bankayı yıktı, bitirdi. Çoğunda da enkaz devletin kucağından topluma ödettirildi. Bugün de döviz kuruna Merkez Bankası’nın faiz yükselterek ve rezervden döviz satarak müdahalesinin altında, bu borç riskini sırtlanmış spekülatif kâr meraklısı kesimleri koruma, kollama kaygısı yatıyor.
(*) Gazetemiz yazarlarından Hüseyin Baş’ın anısı önünde saygı ile eğiliyorum.