EKMEK, BARIŞ VE ÖZGÜRLÜK
Hayata toplumcu açıdan bakanların değişmeyen bir kaderi vardır. Sözleri, yazıları, fikirleriyle baş edilemeyen aydınların karşısına “kara çalma” ile çıkılır.
Hayata toplumcu açıdan bakanların değişmeyen bir kaderi vardır. Sözleri, yazıları, fikirleriyle baş edilemeyen aydınların karşısına “kara çalma” ile çıkılır.
En fazla da vatan sevgisi üzerine inşa ettikleri, barış demokrasi özgürlük talepleri tepki görür egemen güçlerden ve onların yanında durarak güçlü olduklarını zannedenler tarafından… Hemen ihanet damgasıyla dikilirler, hak arayanların karşısına:
-Vatan hainliği yapma!
TEKEL İşçilerinin destansı direnişi ile baş edemeyen AK Parti Hükümeti de aynı yola girdi. Devlet Bakanı Hayati Yazıcı geçen gün şöyle bir “buluş” yaptı:
-İşçilerle aramıza PKK girdi!
Silahlı mücadeleyi yöntem olarak seçmiş bir gerilla hareketi ile özlük hakları için barışçıl işçi eylemi arasında bu kadar direkt bağlantı kurmak için ancak Türkiye Cumhuriyeti bakanı olmak lazım.
Türkiye"de hak arayanların başına bu durum her zaman gelmiştir.
Sabahattin Ali 1 Kasım 1947"de Merhumpaşa adlı haftalık dergide aşağıdaki makaleyi yayınlamıştı. Hıfzı Topuz"un Remzi Kitapevi"nden çıkan “Eski Dostlar” adlı kitabında yer alan yazı şöyle:
“Biz demişiz ki; Bu memleketin istikbali her şeyin üstündedir. Milletin oluk gibi kan akıtarak kazandığı bu istikbali siyasi oyunlara alet edip elden kaçırmayalım, sömürücü devletlerin elinde oyuncak olmayalım.
Cevap vermişler: Hain, satılmış, Bolşevik ajanı!
Biz demişiz ki; Yabancı sermayeye imtiyazlar vermeyelim, memleketin mali ve askeri işlerine yabancılar burunlarını sokmasınlar. Hem soyuluyoruz, hem de bir dünya patırtısı olsa arada biz eziliriz.
Cevap vermişler: Demokrasi düşmanı, Moskova ağzı ile konuşan kızıl!
Biz demişiz ki; Halkın selametini sağlamakla görevlendirilmiş olanların siyaset oyunlarına katılmaya, hakla zulmetmeye onu dövmeye ve halkın sırtına binmeye onu tabutluklara kapatmaya hakları yoktur. Bunun önüne geçilebilir.
Cevap vermişler: Bozguncu devlet düşmanı anarşist!
Biz demişiz ki; Yıllardan beri arkası gelmeyen dalavereler, arsa oyunları, memleket dışına para kaçırma rezaletleri, esrarı çözülmeyen cinayetler, millet malı soyguncuları alıp yürütmüştür. Öte yanda millet karasabanın arkasında donsuz didiniyor. Bu gidişin sonu hayra çıkmaz.
Cevap vermişler: Fesatçı, tezvirci, komünist!
Biz fikir ortaya atmışız, onlar bize cevap yerine küfür savurmuşlar.
Bu türlü mücadelenin zevkli olmadığı meydanda…
Lakin yüreğimizi ferahlatan şu ki, halk –o iyiyi kötüden ayıran, doğruyu eğriden ayırmaktan hiç şaşmayan varlık- hep bizim tarafımızı tutuyor.
Var olsun!”
Sabahattin Ali"de ki halk sevgisinin boyutları karşısında, insanın içi ürperiyor. Üstelik o yıllarda şimdiki gibi kitlesel bir karşı duruşun sergilenmediği dönemlerde…
Ali biliyordu ki, bu böyle gitmez…
Zaten gitmedi de…
O satırların hedefindeki CHP"nin tek parti iktidarı altı ay sonra 14 Mayıs 1950"de yapılan Genel Seçimleriyle devrilmişti.
Yerine gelen Demokrat Parti iktidarı da fazla uzun olmayan bir sürede önceki iktidardan öğrendiklerini uygulamaya soktu.
Tıpkı “demokrasi, özgürlük” diye iktidara gelen AK Parti gibi…
Bu ülkede iktidara gelen ancak, bir zulüm makinesine makinist olabiliyor!
Bizim özlemlerimiz ise Sabahattin Ali"nin 60 yıl önce yazdıklarından farklı değil:
-Ekmek, barış ve özgürlük!