Eylül ayı ekonomik verileri, ekonomide bir kıpırdama olduğunu gösteriyor.
1. TÜİK’in açıkladığı, hizmet, perakende ticaret ve inşaat sektörlerinde güven endeksinde, geçen yılın aynı ayına göre pozitif artışlar var. Endeks değerleri hala 100’ün altında, yani güven sınırının altında kalmasına rağmen trent artış yönündedir.
İnşaat sektöründe kıpırdanma olduğu, satışların geçen seneye göre artmasından da anlaşılıyor.
Kıpırdanma siyasi iktidarın istikrar programından veya açıkladığı önlemlerden değil, ekonomide iç dinamikler uzun süre durgunluğa karşı harekete geçmesinden ileri geliyor.
2. Mamafih reel kesim güven endeksinde genel gidişat geçen sene Eylül ayında 55.6 iken bu sene Eylül’de 97.3′ e yükseldi. Ne var ki hükümet tarafından açıklanan teşviklere rağmen, MB beklenti anketine göre reel kesim kapasite kullanım oranı aynı paralelde seyretmedi. 2018 yılı Eylül ayında yüzde 76.2 olan kapasite kullanım oranı bu sene Eylül ayında değişmedi yüzde 76.3 oldu. TL’nin düşük olmasına rağmen içerde ara malı üretiminde kapasite kullanım oranı geçen sene Eylül ayında 77.7 iken bu sene 75.7’ye geriledi.
3. İvmenin yukarıya dönmesinin bir nedeni de son 10 aydır nerdeyse sabit seyretmesidir. Merkez Bankası TÜFE bazlı reel kur endeksine göre geçen sene Kasım ayında 75.74 idi. Bu sene Eylül ayında yaklaşık 75.08 oldu.
Parantez içinde söylemek gerekir ki, Merkez Bankası’nın faizleri indirmesine rağmen kurlar artmadı. Neden artmadığını IMF’ heyeti de görüştüklerine soruyormuş. Kurların tepkisiz kalmasının üç temel nedeni var:
* Döviz talebi düştü. Zira ekonomide küçülme ithalat talebini düşürdü. İthalat için döviz talebi düştü.
* TL zaten düşük, kur zaten yüksektir. TL’nin düşük değerde olması TL’de daha fazla değer kaybını engelliyor.
* Reel faiz yüksek idi. MB gösterge faizi yüzde 19.75 iken, MB anketlerine göre Eylül’den Eylül’e beklenen yıllık enflasyon tahmini yüzde 12.21 dir.
Bu şartlarda reel faiz yüksektir. Yüksek reel faiz, diğer ekonomik ve siyasi gelişmeleri veri kabul edersek, yabancı sermaye çeker ve fakat aynı zamanda yatırımları da engeller. Üretimde finansman maliyetini artırır. Borçla finanse edilen kamu hizmetlerinin maliyeti artar. Bu nedenle reel ve gerçekçi bir faiz dengesi tutturmak önemlidir.
Netice olarak düşük talep ve piyasaların faiz indirimine ikna olması kur artışını önledi.
4. Kurların sabit seyretmesi, enflasyonun da düşmesine neden oldu. Geçen sene Eylül ayında aylık TÜFE oranı yüzde 6.30 olmuştu. Bu sene MB beklenti anketine göre, Eylül Enflasyonu yüzde 1.49 olarak bekleniyor.
5. FED’in yıl sonuna kadar faizleri tekrar düşürmesi bekleniyor. Bu durumda yabancı sermaye girişi artabilir.
Bu tablonun karşısında, jeopolitik riskleri veri alırsak, riskler nelerdir?
Ekonomide küçülme ve döviz talebinin düşmesine rağmen, yüksek faiz nedeniyle Türkiye’nin kısa vadeli dış borç stoku azalmadı, arttı. 2018 ilk çeyrekte, 124 milyar dolar iken Temmuz 2019 da 126 milyar dolara yükseldi. Türkiye’nin bir yıl içinde ödemesi gereken dış borçları toplamı 179 milyar dolar oldu. Merkez Bankası faizleri tekrar indirir ve eksi reel faize geçilirse, kur artışı kaçınılmaz olur ve dış borçlarda temerrüt riski artar. Mamafih 5 yıllık tahvillerde iflas risk primi geçen sene 27 Eylülde 371 iken dün 383’e yükselmişti.
Hukuki ve demokratik altyapı düzelmezse; kurumsal devlet yapısı oluşmazsa, yeni yatırımlar yapılmaz. İşsizlik devam eder.
Üretimde girdi olan ithal ara malı ve ham maddeyi içeride üretmezsek istikrarlı büyüme sağlayamayız.
İstikrar programı yapmaz ve işi tamamıyla piyasaya bırakırsak, riskler artar.