EKONOMİK KRİZİN FATURASINI KİM ÖDEYECEK?
Ekonomik krizin nedenleri ve niteliği üzerine elitler arasında yoğun bir tartışma var.
Muhalif kesimler çok açık bir şekilde siyasi iktidarın liyakatsiz yönetiminin ülkeyi bu hale getirdiğini ileri sürüyor. Tüm dünya faiz yükseltirken faiz düşüren Türkiye hikâyenin sonunda ne faizi ne de döviz kurunu düşük seviyede tutabildi. Kredi faizleri yüzde 50 bandının üstünde. Dolar 32 TL’yi geçti, Avro 35 lirayı zorluyor. Altın piyasası ise başka bir boyutta seyrediyor. Çeyrek altın 4 bin liranın üstüne çıktı. Asgari ücret 4 çeyrek altın ediyor. Dahası hemen tüm makro ekonomik veriler alarm veriyor. Enflasyonda dünya liderliğine oynuyoruz. Merkez Bankası rezervleri ekside. Yani kasada para yok. Vergiyi benzinden, sigaradan ve ücretli kesimden sağlayan bir maliye yapımız var. Gelir dağılımı bozukluğu ise giderek derinleşiyor. Zengini çok zengin, fakiri çok fakir bir ülke artık Türkiye.
SİYASİ İKTİDAR
Ekonomik krizin nedenleri ve niteliğiyle ilgili tartışma ise eskisi kadar olmasa da hââ bir ölçüde canlı. Siyasi iktidar Türkiye’ye karşı bir kuşatma kampanyasının kurbanı olduklarını, ayrıca COVID 19 süreci ve bölgemizdeki savaşların ekonomik istikrarı olumsuz etkilediğini dile getiriyor. Ayrıca iktidar çevreleri, yaşanan sıkıntıyı kriz olarak tanımlamaktan özenle kaçınmakta. Ortada bazı ekonomik sorunların olduğu, bunların da zamanla aşılacağı; üretimin devam ettiği, fabrikaların kapanmadığı ve istihdamda da istikrar devam ettiği için muhalefetin söylediklerinin olgusal açıdan yanlış olduğunu; “Türkiye ekonomik krizle boğuşuyor” yargısının bu nedenle haksızlık olduğunu ileriye sürüyorlar.
Ancak son yerel seçimde de bir kez daha kanıtlandığı üzere, bu söylem setinin geniş halk kitleleri tarafından sorgulandığı açık. Çapı gittikçe genişleyen muhalif seçmen geçim sıkıntısı çektiğini düşünüyor. Yaşadığı olumsuz yaşam şartlarından siyasi iktidarı sorumlu tutmakta.
Bayramdan önce memur maaşlarını yatıramayan bir hükümet var karşımızda. Ama dolarla yapılan sözleşme ödemeleri devam ediyor. Hükümet ne yap-işlet-devret modelinden ne de büyük ihaleler alan yandaş şirketlerden vazgeçmiş durumda. Ayrıca devlet harcamalarında ciddi bir azalma da yok. En azından bugüne kadar ortaya çıkan veriler bakımından krizin faturasını orta ve orta alt sınıflara ödetmeye çalışan bir neoliberal programla karşı karşıyayız.
SOSYAL YARDIM
Bu noktada muhalefete büyük sorumluluk düşünüyor. Muhalefet partileri ellerindeki belediyelerle siyasi iktidarın zayıflayan sosyal yardım performansına alternatif yaratabilirler. İstanbul ve Ankara seçimlerinde CHP’nin kazandığı başarının bir nedeni de İmamoğlu ve Yavaş’ın toplumcu belediyeciliğe önem veren tavrı. Bu iki başarılı örnek Anadolu tarafından olumlandı. İnsanlar İstanbul ve Ankara’ya bakarak oy verdiler. Kendi kentlerinde o illerdeki hizmetlerin olmasını istediler.
Bir diğer konu ise sosyal politik gündem. Asgari ücret, emeklilikte kademe bekleyenler ve emekli maaşları gibi konular siyasi iktidarın yumuşak karnı. Bu konuların sürekli bir şekilde gündemde tutulması krizin faturasını fakirlerin üzerine yükleyen anlayışının daha da gözden düşmesine yol açacaktır.