EMEK İÇİN SANAT
Sendikacılığımızın temel sorunlarından biri de emeği ile geçinenlerde bir sınıf bilincinin olmamasıdır. Sendikaların üye sayısının azlığının nedenlerinden biri de sınıf bilinci yokluğu nedeni ile işçilerin sendikalaşma olgusuna sıcak bakmamalarıdır.
Sendikacılığımızın temel sorunlarından biri de emeği ile geçinenlerde bir sınıf bilincinin olmamasıdır. Sendikaların üye sayısının azlığının nedenlerinden biri de sınıf bilinci yokluğu nedeni ile işçilerin sendikalaşma olgusuna sıcak bakmamalarıdır. Sınıf bilinci en yalın haliyle aynı yaşam koşullarını paylaşan, ortak sorunlarının ayırdmda olan ve ortak çıkarlarını korumak ve geliştirmek için çaba harcanmasını öngören inanç birikimi olarak tanımlanabilir.
Sendikacılığımızın önderleri yıllardır mücadelenin bu yanım ıskalamış ve çalışanları ücret zammı sağlama vaadi ile örgütlemeye çalışmışlardır. İşçileri parasal çıkarların öne çıkarıldığı bir ortamda bir araya getirme çabaları çok kırılgan sonuçlar vermiş ve güçlü birliktelik sağlanamamıştır.
Bugün sendikacılığımız söyleminden ‘zam’ sözcüğünü çıkarın, ortada sendika üyesi kalmaz. Bugün sendikacılığımızın ortak bileşeni parasal olduğu ve sınıfsal olmadığı için sendikalarımız ülkenin sosyal ve özellikle de siyasal ortamında etkili değillerdir.
Sendikacılığımıza alternatif model: Sosyal sendikacılık Yaşatılmaya çalışılan sendikacılık modelinin adı ‘ücret sendikacılığadır ve başarılı olamamıştır. Bunun yerine adına ‘sosyal sendikacılık’ dediğimiz yeni bir sendikacılık anlayışı yaşama geçirilmelidir. Sosyal sendikacılık işçinin sadece işyerindeki yaşamım değil, çalışma koşullarını değil, işçinin tüm sosyal yaşamını kucaklayacak ve mercek altına alacak yeni bir sendikacılık anlayışıdır.
Sendika ile işçi arasında aidiyet ilişkisi kurabilmek için bu ilişkinin çimentosunu iyi karmak gerekir ve bu nedenle sendika bilincinin işçinin ailesi ile de paylaşılması önemlidir. İşçi çocuğunun eğitilmesinden işçinin eşine bir beceri kazandırılmasına kadar uzanan bir halkanın sendika ile işçi ailesi arasında güçlü bir bağ oluşturacağı kesindir. Bu yaklaşım işçi direnişlerine, grevlere işçi ailesinin katkısını da getireceğinden bu tür eylemlerin topluma yansıması da daha güçlü olacaktır.
Emek için sanat, sınıf bilinci yaratabilir
Sendika yöneticilerimiz bugüne kadar sanatın sınıf bilinci yaratma gücü üzerinde hiç durmamış ve bu güçten yararlanma yoluna gitmemişlerdir. 1968 yılında Gaziantep Belediyesi işçilerinin grevini Genel-iş Genel Başkanı Abdullah Baştürk ile birlikte yönettiğimiz sırada grevci işçilerin koca bir kenti nasıl etkilediğim görmüş ve hep ‘Grev Var’ diye bir film yapımının hayalini kurmuştum. İlin valisi ile daha sonra TBMM çatısı altında beraber olduğumuzda, "Bana ne zor günler yaşattınız" diye işçinin gücünü itiraf etmek zorunda kalmıştı. Sanırım ve umarım Gaziantep Belediye çalışanları o grevin ateşini yüreklerinde hâlâ taşıyorlardır. Diyeceğim o ki eğer o grev filme alınsa bugün bile işçilerde ortak bir heyecan yaratabilirdi.
Sanatın her dalı emek için önemlidir
Sanatın sınıf bilincinin yaratılmasında çok önemli katkıları olabilir. Marlon Brando nun Rıhtımlar Üzerinde filminin sendikacılığın ve ortak bilincin oluşmasına ne kadar büyük katkısı olabileceğini bir düşünün. Konusu emek mücadelesi olan tiyatro oyunları, sinema filmleri büyük kentlerin varoşlarında sinemalarda, fabrikaların yemekhanelerinde sergilenebilse etkisi müthiş olur kanısındayım. Bu tür oyun ve filmler için sendikalar senaryo yarışmaları düzenleseler, emek öyküleri ve romanları yazılmasını özendirseler o senaryoları sahneleyecek ve öyküleri yayınlayacak olanaklar mutlaka yaratılabilir. Sanatın her dalı emek için önemlidir. Bugün hiçbir sendika binasının girişinde veya bahçesinde bir emek heykeli var mı bilmiyorum ama olsa ne kadar görkemli ve etkileyici olurdu. Sendika yöneticilerini bir sanat açılımı yapmaya ve sanat ile emeği özdeşleştirmeye çağırmak istiyorum.