Çağlar boyu sanayi üretimi sürekli bir değişim yaşadı. Bu değişim kaçınılmaz ancak her gelişme insan gücüne ihtiyacı biraz daha azalttı. Buhar gücünden, dijitale evrilen sanayileşme bugün artık tamamen insansız üretimi mümkün kılıyor. Sanayii ve insan belki de ilk defa böylesine karşı karşıya geliyor.
Almanya’dan dünyaya yayılan Endüstri 4.0 ile istihdam için yeni tehlike çanları çalıyor. Uzmanlar çok da uzak olmayan bir zamanda 4. Sanayi Devrimi olarak adlandırılan sistemin hayata geçirileceğini söylüyor. Peki sistem planlanırken fazla olarak açığa çıkacak istihdam hesaplandı mı?
Eğer sanayileşme ve sanayide devrim daha yaşanılır bir dünya sağlamıyorsa sorgulanmalıdır. Sermayenin devrimi, işçi sınıfının yoksullaşması olacaksa acaba egemen güçler bunun karşısında ne gibi önlemler alıyor merak ediyorum? Bu kaçınılmaz bir zorunluluk olabilir ama açlık ve yoksulluk engellenebilir. Bu ancak sosyal devlet anlayışıyla engellenebilir.
Tam da seçimlere giderken devlet anlayışının sorgulanması gerekiyor. Gelişmeyi kimin için istediği ve nasıl gerçekleştireceği başat sorunlardan. Keza üretim de öyle. Kimin için, nasıl üreteceğiz?
Bazı sanayi kuruluşları tamamen otomasyon sistemine geçerek işçi çıkartıyor. Çünkü bilgisayarlı ve uzaktan kontrol edilebilir sistemlerde işveren, üretim bandına her ay maaş, sigorta, yemek, yol ödemiyor. Kıdem tazminatı yok, sendika derdi yok, üretim kapasitesi yüksek ve insan hatası da yok. İşveren için başta ciddi bir yatırım ama kendi maliyetini finanse eden de bir sistem.
En başta hükümetler olmak üzere sanayici ve işçi temsilcilerinin bu teknolojik gelişmelere göre bir yol haritası bulması kaçınılmaz bir zorunluluk. Kapitalizm artık altın çağını değil, komple çöküşünü yaşıyor. Eğer sanayideki ilerlemeyi sistemin kurtuluşu olarak görüyorsa egemenler ki öyle değildir mutlaka, çöküş daha da hızlı olacaktır. Dünya ve ülkemiz böylesi bir süreci yaşarken gelecek olan ekonomik krize çözümü olanlar yönetime talip olmalı. Üretileni hakça paylaşmak yoksulluğun ve açlığın tek çözümü. Öyleyse üretim araçları ve bölüşüm için tercihimizi yapacağız demektir. 24 Haziran’da bağımsız, üreten ve müreffeh Türkiye’nin yolu, emeği görenlerden geçiyor. Gelişmeyi, bu gelişmeden elde edilen artı değeri halka yayacak programı seçmekten geçiyor.
Artık üretim ve bölüşüm gerçeğine ayakları yere basan noktadan bakmak gerek. Hamasetle gemi yürümüyor. Seçimlerde emperyalizmin oyununa gelecek bir Türkiye’yi hiç de aydınlık günler beklemiyor. Emperyalizm işçiye, köylüye, esnafa yoksulluk ve açlık vaad ediyor. Kendisinin varolması için yoksulluğun artması gerekiyor.
Sandık başına aklımızı, vicdanımızı ve sorumluluklarımızı alıp gidersek oyunu bozarız. Şimdi sendikalara da iş düşüyor. Onlar da varlıklarını sürdürmek için üretimi ve hakça gelir dağılımını programına alan, cumhuriyetin kaybedilmiş bile olsa yeniden inşa edileceğinin teminatını verenlere oy verme çağrısı yapmalılar.
Seçimlere bir aydan fazla zaman var. Emek cephesini birlikte izleyeceğiz ve bu süreçteki tavırlarını da buradan paylaşacağız. Şimdi şapkayı önümüze koyma zamanı. Şimdi yeniden Bandırma Vapuruna binme zamanı.
Yarın 19 Mayıs; Ulusal Egemenlik, Gençlik ve Spor Bayramımız kutlu olsun.