ENERJİSİ TÜKENEN SENDİKALARIMIZ
1965 yılının Mart ayından bu yana, hiç döneklik yapmadan, sürekli işçi sendikalarında ya fiilen çalışarak ya da yakın temasta olarak hep emekçilerin yanında oldum ve onların sorunlarına çözüm bulmaya, onların sorunlarını kamuoyuna taşımaya çalıştım.
1965 yılının Mart ayından bu yana, hiç döneklik yapmadan, sürekli işçi sendikalarında ya fiilen çalışarak ya da yakın temasta olarak hep emekçilerin yanında oldum ve onların sorunlarına çözüm bulmaya, onların sorunlarını kamuoyuna taşımaya çalıştım. Önce Teksif sendikasında, sonraları Genel-lş, Oleyis, Tek Gıda-lş sendikalannda çalıştım. Halen Tek Gıda-lş Sendikası Genel merkezinde, sendika ile hiçbir hukuki bağım olmadan, Genel Başkan Mustafa Türkel’in kullanmama izin verdiği bir odada sendikalarla, işçilerle, işçi sorunları ile temasımı sürdürebiliyorum. Bu imkânı bana sağladığı için sayın Türkel’e buradan teşekkür etmeyi bir borç kabul ediyorum.
1966-1972 yılları arasında Genel-lş’de rahmetli Abdullah Baştürk ile çok keyifli sendikacılık günleri yaşadım. Belediyeler sendikalaşmaya karşı müthiş bir direnç sergiliyor, Baştürk de büyük bir inançla o bağnazlığın kapılarını kırmaya çalışıyordu. Çorum Belediyesi çalışanları örgütlenmişti ama Belediye Başkanı 90 belediye işçisini bir gecede memur kadrosuna geçirerek sendikalaşmanın önünü kesmek istedi. Önerdiğim Ankara’ya işçileri yürüterek olayı protesto etmek düşüncesi Baştürk tarafından kabul edilince Türkiye’de yer yerinden oynadı. İlk kez böyle bir eylem sergileniyordu. Gazeteler her gün bu olayı verdi, isveç’e gittim. Oradan Avrupa sendikalanna yaşananları anlattım. İsveç sendikaları büyük yardımlar sağladı. Sendikaya mobil eğitim araçları, matbaa hediye etti. Parasal destek sağladı ve sonunda Belediye kararından dönerek çalışanları tekrar işçi kadrosuna aldı ve toplu sözleşme imzalandı. Sendikacılık heyecanını, işçilerin coşkusunu o yıllarda doyasıya yaşadım. Bugünün sendikacılığını gözlemledikçe üzüntülerim bir dağ oluyor.
SENDİKACILIK HEYECAN İSTER
İşçi sendikalarımız bugün umutsuz, karamsar, heyecansız. Ne Türk-lş, ne Hak-lş, ne DİSK işçiler arasında bir heyecan rüzgârı estiremiyor. Bir ara Sendikal Güç Birliği Platformu bende bayağı umut ve heyecan yaratmıştı ama o da kuyruklu bir yıldız gibi sendikacılığımızın ufkunda bir görünüp tez kayboldu. Oysa bugün çalışanların sendikalaşmaya her zamankinden çok ihtiyacı var. İşverenler işçilerin sendikalaşmasına şiddetle karşılar. Her ne pahasına olursa olsun bunu önlemeye çalışıyorlar. İşsizliğin beş milyona ulaştığı bu dönemde işverenler sendikalaşma çabasında ki işçiye işten çıkarma kartını çok kolay gösteriyor. İşsiz kalan işçinin işsizlik sigortasından yararlanması çok zor, koşullan çok ağır. Yargı çok yavaş işliyor ve işe iade davalan yasanın açık hükmüne rağmen uzun yıllar sürüyor. Dava bitse bile işçi işine dönemiyor çünkü işverenin onu işe alma mecburiyeti yok.
YAPILACAK ÇOK ŞEY VAR AMA…
İşçi sendikaları çok kan kaybediyor ve taze kana çok ihtiyacı var. Bu kan nasıl sağlanacak? İşçi için yeni bir heyecan dalgası nasıl yaratılacak? İşverenlerin sendika karşıtlığı nasıl kırılacak? Bunun yollan ve yöntemi var ve buna ileride mutlaka değineceğim.
Aralık ayında yapılacak Türk-lş Genel Kurulu sendikacılığımızda yeni bir sayfa için başlangıç noktası olabilir. Sendikal Güç Birliği Platformu acilen kendini sorgulamalı ve kendine çeki düzen vermeli.
Bu Genel Kurula çok ciddi hazırlanmalı ve haklı bir muhalefetin manifestosunu oluşturarak Genel Kurul öncesi kamuoyu ile paylaşmalı. İşçilerin insanca, insanlık onuruna yakışacak biçimde yaşama hakkı en kutsal haklandır. Bu hakkın özünü zenginleştirmek ve bayraklaştırmak sendikacılarımız için temel bir görevdir. Yürekli ve inançlı sendikacılann bu görevi yerine getireceğine inanmak istiyorum.