FAİZİ ARTIRMAK İYİ OLURDU DA, ANLAYIN İŞTE!
Bizler, yani kamuoyu, enflasyonda buzdağının su üstündeki kısmını görürüz. Merkez Bankası ise suyun altında kalan kısmı da görür, görmelidir, zaten gördüğünü de dile getiriyor.
Bizler, yani kamuoyu, enflasyonun gördüğümüz kısmına bakarak “Faiz şu olmalı” görüşünü dile getiririz. Merkez Bankası ise enflasyonun detayını gördüğü için çok farklı bir görüş dile getirip tutum takınabilir.
Bizler, yani kamuoyu, ağırlıklı olarak mart enflasyonunda kayda değer bir sapma görmediğimiz için politika faizinin sabit tutulmasını beklediğimizi belirttik. Farklı görüşler de vardı ama ağırlıklı görüş bu yöndeydi. Merkez Bankası ise enflasyonun pek de masum görünmediğini itiraf ettiği halde faiz değiştirilmedi.
“Farkındayım; ama!”
Merkez Bankası’nın politika faizi yüzde 50’de sabit tutuldu. Ama ya Para Politikası Kurulu’nun açıklamasına ne demeli…
Hani futbolda şöyle bir yorum yapılır ya…
“Sonucu bilmesen, goller de özetlerden çıkarılsa maçı A takımı kazandı dersin, oysa o takım yenildi.”
PPK açıklamasını da faiz kararıyla ilgili bölümleri çıkarılmış halde okusanız, faizin kesin artırıldığını zannedersiniz.
Bakın PPK açıklamasında neler söyleniyor…
Mart ayında aylık enflasyonun ana eğilimi, devam eden zayıflamaya rağmen öngörülenden yüksek gerçekleşmiştir.
Yakın döneme ilişkin diğer göstergeler yurt içi talepte direncin sürdüğüne işaret etmektedir.
Hizmet enflasyonundaki yüksek seyir ve katılık, enflasyon beklentileri, jeopolitik riskler ve gıda fiyatları enflasyonist baskıları canlı tutmaktadır.
“Etkisi biraz gecikecek”
PPK açıklamasında bütün bunlar söylendikten sonra faizin niye sabit bırakıldığı sorusu da bir anlamda şöyle yanıtlanıyor:
Biliyorsunuz mart ayında atılan adımların etkisiyle finansal koşullar zaten önemli ölçüde sıkılaştırıldı. Parasal sıkılaştırma var ya parasal sıkılaştırma, işte onun etkileri geç görülür. İşte o yüzden politika faizini sabit tutmaya karar verdik. Ama ipin ucunu bırakmış değiliz. Bak, enflasyon üstündeki yukarı yönlü risklere karşı ihtiyatlı duruşumuzu yineliyoruz. Bir daha altını çizelim. Eğer enflasyonda belirgin ve kalıcı bir bozulma öngörürsek para politikası duruşunu sıkılaştırırız. Hem para politikasındaki kararlı duruşumuz sayesinde yurt içi talep dengelenecek, Türk lirası reel olarak değerlenecek ve enflasyon beklentileri düzelecek, bütün bunların etkisiyle aylık enflasyonun ana eğilimi düşecek ve dezenflasyon yılın ikinci yarısında tesis edilecek. Biraz da baz etkisinin yardımı olur tabii ki.
Geçen ayki artışın gerekçesi dövizmiş!
Politika faizi geçen ay 5 puan artırılarak yüzde 45’ten yüzde 50’ye çıkarıldığında bu artışın gerekçesi olarak ne denilmişti:
“Kurul, enflasyon görünümündeki bozulmayı dikkate alarak politika faizinin artırılmasına karar vermiştir.”
Şimdi durum çok mu farklı yani? Değil!
Zaten enflasyondaki ana eğilimin yüksek olduğunu Merkez Bankası açık açık söylüyor. Aynı şekilde enflasyonist baskıların canlı olduğuna vurgu yapılıyor.
Peki faiz geçen ay artırılırken bu ay niye sabit tutuldu dersiniz?
Çünkü bu ay dövize hücum yoktu, dövizde bir artış yoktu. Enflasyon yıllık olarak baz etkisiyle zaten bir süre sonra gerilemeye başlayacak; 3 Temmuz’da enflasyonun düşeceğini göreceğiz denilmedi mi, dolayısıyla korkulan kur artışı, o da bu ay yok. Enflasyonun ana nedenlerinin başında gelen dövizde bir artış yaşanmadığına göre…
Zorunlu karşılık faizi yükseltildi
Politika faizi sabit bırakıldı ama Merkez Bankası zorunlu karşılıkta faiz tavanını yukarı çekti.
Bankalar, Merkez Bankası’nda tesis ettikleri zorunlu karşılıklara daha fazla faiz alabilecek. Bu da bankalara daha yüksek mevduat faizi verme ya da kredi maliyetlerini hafifletme anlamında bir hareket alanı açmış oldu.
Merkez Bankası’nın açıklamasına göre KKM için tutulan zorunlu karşılıklara ödenen faizin üst sınırı yüzde 30’a, TL mevduat için tutulan zorunlu karşılıklara ödenen faizin üst sınırı da yüzde 40’a çıkarıldı.
Yabancı girişi devam ediyor
Yabancı girişi Ramazan Bayramı öncesindeki bir buçuk iş gününde de sürdü.
Merkez Bankası verilerine göre 8 Nisan Pazartesi ile 9 Nisan Salı gününün yarısında yabancılar 160 milyon dolarlık hisse senedi ve 38 milyon dolarlık devlet iç borçlanma senedi aldı.
Böylece yabancı girişi hisse senedinde üç hafta artı bir buçuk günlük dönemde 1.2 milyar doları, iç borçlanma senedinde de iki hafta artı bir buçuk günlük sürede 236 milyon doları buldu.