Ekonominin üç ayağı var… Üretim , istihdam ve gelir dağılımı. Bu üçünün dengeli gitmesi gerekir.
Ekonomi yönetiminin işi gücü algı yaratmaktır. Bunun için büyümenin olduğu dönemlerde , ekonomiyi göklere çıkarıyor.
Gerçekte ise büyüme var ve fakat işsizlik azalmıyorsa , gelir dağılımı daha çok bozuluyorsa, büyümenin bir önemi yok demektir.
Yine Büyüme dış borçla finanse ediliyorsa , dış borçta yatırım için alınmıyorsa , gelecek imkanlarımızı bu günden kullanıyoruz demektir.
Büyüme işsizliği azaltmıyorsa , bunun nedeni üretimde ithal girdi oranının yüksek olmasıdır. Büyüme ithalatı artırıyor. Aramalı İthal ettiğimiz ülkelerde istihdam yaratmış oluyoruz.
Kaldı ki kapasite kullanım oranı düşük olduğu için , üretim artışı yeni yatırım gerektirmiyor. Dahası Türkiye de yatırım ortamı yoktur.
Öte yandan , büyümeden işçi ve memurunda pay alması gerekir. Ancak gördüğümüz gibi siyasi iktidar yalnızca enflasyona ezdirmeyeceğiz sloganı ile işçi ve memura büyümeden pay vermiyor. İşçi ve memur yoksullaşıyor. Bu gerçeği geçen sene TÜİK gelir dağılımı araştırmasından görmüştük.
2001 krizinden sonra yapılan güçlü ekonomiye geçiş programında memur maaşları hedef enflasyona bağlandı. Gerçekleşen enflasyon ise hedefin iki katına çıkıyordu. Aynı şekilde bu program çerçevesinde çiftçiye verilen destekler yarı yarıya düşürüldü ve faiz sübvansiyonları kaldırıldı. AKP iktidarından sonra da Çiftçiye eski destek verilmedi.
AKP iktidarının gelir dağılımı anlayışı farklıdır. Bu konuda bir plan ve programı mevcut değildir. Siyasi iktidar yoksul popülizmi yapıyor. Yani Gelir dağılımını istihdam yaratarak değil , bütçeden mali veya maddi imkan dağıtarak yapıyor.
Bunun içindir ki fiilen işsiz sayısı 5.5 – 6 milyona yükseldi. İşsizliğin artması gelir dağılımını bozuyor. Bütçeden dağıtılan parayı , aylık ücretle aynı kefeye koymak doğru değildir.
Vergilemede adalet giderek bozuluyor.. Örneğin ÖTV ve KDV gibi zengin ve fakirin aynı oranda ödediği dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payı , AKP iktidarında üçte ikiyi geçti.
Yap işlet devret yatırımlarında , siyasi iktidar yoksulun vergisi ile , zenginin arabasını finanse ediyor. Köprülerden verilen geçiş garantisi nedeniyle, 2018 bütçesini kriter alırsak , her sene bunlara 1 milyar dolar ödeniyor. Eğer bu ödeme olmasaydı , zengin arabası için daha fazla geçiş ücreti ödeyecekti.
Oligopol piyasa yapısı , kartelleşme , stokçuluk , spekülatif karlara neden oluyor gelirlerin belirli ellerde toplanmasına yol açıyor .
Kayıt dışı istihdam nedeniyle , çalışanlara düşük ücret ödeniyor. Bu hem diğer firmalara karşı haksız rekabet yaratıyor. Hem de çalışanın eline daha düşük ücret geçiyor.
Özelleştirme nedeniyle kamu altyapı yatırımları yerli veya yabancı özel sektörün eline geçti. Özel sektör aynı hizmeti daha pahalı satıyor.
Pazar günü bir olay yaşadım. Türk Telekom’ dan bir bayan aradı. İnternet kullanımı için 2 yıllık sürenin 31 ocakta dolduğunu , 131 lira ceza kesildiğini söyledi. Eğer 2 yıl daha devam ederseniz cezayı iptal edeceğim dedi. Ancak paket içinde ,burada adını vermiyorum , bir televizyonun da hediye olduğunu söyledi. Bende istemiyorum dedim. Bu defa ‘’internet hızınız düşer ‘’ dedi.
Türk Telekom hisseleri Hariri tarafından Türkiye bankalarından kredi alınarak satın alındı. Önceki yıla kadar kadar bu şirket karını dışarıya götürdü. Ancak Türk Telekomu satın almak için Türk Bankalarından aldığı aldığı kredileri ödemedi. İflas etti. Türk Telekom bir Suudi firmasına geçti. Şimdi ne durumda , bilmiyorum. Ancak tüm altyapı Türk Telekoma aittir. Yani tekeldir. Bir liralık hizmeti beş liraya da satsa , kimse itiraz edemiyor. Üstelik vatandaşa ceza kesiyor.
Böyle bir düzende gelir dağılımı bozulmaz mı ?